Görselliği ön plana çıkartarak üçlü bir aşk hikayesini ele alan bir yapım...
Yazar: Duygu KocabaylıoğluÇetrefilli aşk üçgeninin birer bacağını paylaşan bir kadın ve iki erkeğin çevresinde kurulu öyküler, aşk ve romantizm türünün en sevdiği kalıplardan biri olagelmiştir. Bu hafta vizyona giren, tek yerli yapım olan Göl Zamanı neredeyse insanlık tarihi kadar eski olan bu hikayeyi bir dönem filmi fonuyla ele alıyor.
Yeni kurulan, genç Cumhuriyet Türkiyesini kendisine arka plan olarak seçen öykü, tıbbiyeden yeni mezun iki yakın dostun, Ahmet ve Refik’in Anadolu topraklarında çıktıları bir keşif gezisi ile başlıyor. Ama yolda karşılaştıkları Haşim Bey, iki kafadarın seyahatinin yönünü değiştiren ilk unsur oluyor. Haşim Bey’in kibar konaklama davetini kırmayan Ahmet ve Refik, geceyi bu eski İttihatçı’nın evinde geçirirken, yaşamlarını tümden değiştirecek bir karar verdiklerini de henüz fark etmiyorlar. Haşim Bey’in pek de ortalarda görünmeyen gizemli kızı Elif, günün sonunda her iki genç adamı da kendisine hayran bırakmayı başarıyor. Bu arada evin kahyası Bayram Efendi’nin kızı Şahika da konağa misafir gelen bu genç adamlardan, özelikle Ahmet’ten gözünü alamıyor…
Hikâyenin gerisi yıllarca saklı kalan duygular, gizlenen gerçekler, pişmanlıklar, biriktirilen hınçlar ve öfkeler girdabında ilerliyor. Aynı kadını seven iki adam, biri karşılık bulamadığı, diğeri hislerinden ve ne istediğinden hiçbir zaman emin olamadığı için sevgilerini yaşayamadan ömürlerini tüketiyorlar. Bu noktada filmin diğerlerine nazaran daha derinlikli çizilmiş yegane karakteri olan Refik’e ve onu canlandıran Emre Canpolat’a daha çok iş düşüyor. Zira Ahmet (Cemil Büyükdögerli) hayatını bir aile sahibi olarak iyi-kötü idame ettiriyor. Tutkusuz ama huzurlu bir mutluluk… Refik ise en büyük tutkusu edebiyat için doktorluğu bıraktığı halde ticaret hayatına atılıp, büyük ideallerinin altını bomboş bırakıyor. Dahası sırf ‘öyle gerektirdiğinden’, evlenmiş olmak için evlenen, iki çocuk babası ama ailesine, hayatına oldukça uzak bir adam olup çıkıyor. Filmin öyküsü finale doğru evrildikçe ‘sevgisiz ve tutkusuz geçen bir ömürden geriye ne kalır?’ sorusunu soran bir ruh haline bürünüyor Refik. İç hesaplaşmasını ise diyaloglardan ziyade, mimik ve jestlerle veren bir oyunculuk sergiliyor BKM Mutfak ve tiyatro kökenli oyuncu Canpolat. Muhtemelen senaryo öyle gerektirdiği için...
Televizyon için çeşitli programların yapımcılığı, dizi senaristliği ve yönetmenliğini üstlenmiş olan Cafer Özgül’ün ilk uzun metrajlı sinema filminde bu geçmişin izlerini görmek mümkün. Göl Zamanı filminin özellikle görsel açıdan etkileyici ve güçlü bir film olduğunu belirtmek gerek. Filme adını veren göl kadraja sınırlı biçimde girse de, bir dönem filmi olarak, birkaç set dekoru haricinde, görselliği keyif veren bir seyirlik.
Fakat aynı övgüyü oyuncu yönetimindeki tutarlılık açısından söylemek biraz zor. Oyunculuklarda Haşim Bey’i canlandıran Mehmet Atay gerçekten bir İttihak ve Terraki kartpostalından fırlamış gibi görünürken, genelde çok başarılı bulduğum Didem Balçın Şahika rolünde abartıya kaçan bir duygusuzluk sergiliyor. Evet, Şahika’nın yaşadığı acılardan öfkeli olması çok doğal ama bu yansıtma hali gerçekçi değil. Gene ağırlıkla televizyon ekranlarından tanıdığımız Cemil Büyükdögerli de Ahmet rolünde elinden gelen performansı gösteriyor; filmin belki de Kahya Bayram’dan (Hakan Salınmış) sonra en inandırıcı karakteri kendisi.
Nihayetinde karşımızda görselliği ön plana çıkartarak üçlü bir aşk hikayesini ele alan yerli bir film var. Diyaloglarına biraz daha yoğunlaşılsa akıcılığı daha rahat olabilirdi; belki bir sonraki filme…