Gül, iyi hisset ve biraz rahatla!
Yazar: Burçin AygünOrta yaşlı, dul bir kadın. Onun orijinal mi orijinal ergen oğlu ve dul için filizlenen yeni bir aşk. Toplamda sıradan bir formül gibi gözüken bu öğeler şayet sağlam bir sinema aşığının elinde olsa neler olurdu? İşte bunun cevabı (neredeyse) Julie Delpy ve yeni işi Lolo oluyor! Eski usül Amerikan komedisinin, çok daha modernize edilmiş, şık ve akıllı bir versiyonu. Hem eğlenceli, hem (genellikle) akıllı hem de seksi!
New York’ta İki Gün, Gökten Bir Uydu Düştü ve pek tabii muazzam bir performans sunduğu Üç Renk filmleri ile adını sinema sanatı tarihine rahatlıkla yazdıran Julie Delpy, belki biraz alışıkdık bir yolu takip ediyor, ancak arzu ettiği neticeyi elde etmeyi başarıyor. Bundaki en büyük pay ise Delphy’nin yönetmenlik ve oyunculuk konusundaki yetkinliği ile elindeki ekibin müthiş uyumu. Lolo, romantik, komik, biraz muzır, biraz da “bilinen” bir hikaye; izlenmesi, yaşanması gereken şirin bir serüven.
Kırk beş yaşına gelen Violette (Julie Delpy), dul olarak devam ettirdiği yaşantısından sıkılmış, yavaş yavaş boğulan ancak bu durumu tam anlamıyla kabullenmeyen güzel bir kadın. Yakın dostu Ariane (Karin Viard), şirin, ilgi çekici ve kışkırtıcı. Hayatının artık değişmesi gerektiğini tekrarlayan bu dost, öyle ya da böyle Violette’in aklını çeliyor, spa seansında rastlantı ile tanıştığı bir IT uzmanı olan Jean-Rene (Dany Boon) ile bir ilişkinin filizlenmesine yol açıyor. Her şey çok güzel gidiyor, uyumlu sayılabilinecek bir çift Jean-Rene ve güzel Violette. Mutlu, geleceğe biraz daha ümit dolu bakan bir çift. Eloi, ya da annesinin kullandığı adı ile Lolo! Genç, kıpır kıpır ve cins! Mutluluğu yakalayan annenin ve sevdiği adamın, Jean-Rene’nin canına ot tıkamaya yemin ediveren Lolo!
Doksanlı yıllarda olsa, Avrupa sineması için oldukça kaliteli bir iş olarak görülebilinecek iken, günümüz sinema anlayışında bir parça köhne kalan Lolo filmi, açık konuşmak icap ederse her şeye rağmen baştan sona eğlenceli bir romantik komedi denemesi. Delpy’nin türe olan aşinalığı, oyunculukta olduğu kadar yönetmenlikte de beceriye sahip oluşu ve daha önce de dediğim gibi başarılı oyuncu kadrosu. Hepsi yerli yerinde, her şey tıkırında.
Hafiften ödipal bir alt metin üzerinden ilginç bir olay hikayesi yaratan Delpy, özellikle de oğul Lolo rölündeki Vincent Lacoste’un “döktürmesi” için senaryoda da sağlam bir işçilik çıkartmış. Bunun yanı sıra aslan payını bir bakıma kendisine ayırarak, en vurucu kısımları karakteri için saklamış. Pek tabii Jean-Rene’miz, şapşal, şirin, iyi niyetli ve aşık dostumuz, Dany Boon da üstüne düşeni layıkıyla yerine getirmiş. Lolo ile tutuşulan savaş, yakınlaşma ve kabullenme bölümleri, Lacoste ve Boon’un kimyası sayesinde de inandırıcılığı üst seviyede tutmuş.
Şayet çok büyük beklentilere sahip değilseniz, biraz da nostalji yaşamak istiyorsanız, komedi de Fransız sinemasının sözü geçer demeyi biliyorsanız, bu film sizin için haftanın en ilgi çekici yapımı.
Sözün özü, elimizde romantizm sularında dolaşan, sıkı espirilerin “seksi göndermelerle” buluştuğu, ekibi sağlam, hikayesi biraz alışıldık ancak keyifle izlenen bir film var; Lolo!
burcinaygun@gmail.com