En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
Alp T.
Takipçi
441 değerlendirmeler
Takip Et!
4,5
17 Şubat 2017 tarihinde eklendi
"5 yaşında Hindistan'da fakir ailesiyle yaşayan Saroo, kardeşiyle olan yolculuğu sırasında kazara bir trende kaybolur ve uzun bir süre içerisinden çıkamaz. Yaşadığı yerin 1600 kilometre uzağında gözlerini açan Saroo, nerede olduğunu bilmediği halde hayatta kalmaya çalışır. Bir yetimhaneye düşen Saroo'yu Avusturalya'da yaşan evli bir çift evlat edinir. Bundan uzun yıllar sonra hayatını mutlu bir şekilde yaşayan Saroo'nun aklına sürekli geçmişi gelmeye başlar ve ailesini bulmaya çalışır." Şimdi ne düşündüğünüzü biliyorum. Tipik bir Oscar filmi, değil mi? Bu filme girmeden önce ben de öyle düşünmüştüm ve hayatımda hiç bu kadar yanılmamıştım.
Lion hakkında sevdiğim bir sürü şey var. Oyunculuklardan başlayalım. Performanslar inanılmaz. Chappie ve Slumdog Millionare'den tanıdığımız Dev Patel, çok başarılı ve gerçekçi bir performans sergilemiş. Nicole Kidman'ın performansı da yürek burkucuydu. Rooney Mara'nın karakteri biraz gereksiz hissettirse de onun performansı filmi daha renkli bir hale getirmiş. Ama bu filmin asıl yıldızı, Saroo'nun 5 yaşındaki halini canlandıran Sunny Pawar'dı. Son zamanlarda çocuk oyuncularda böyle inanılmaz bir şey var ama kendimi alıkoyamıyorum, Sunny Pawar şahaneydi. Performansı çok sade ve gerçekçiydi. Etkilenmemek elde değil.
Lion'ın senaryosunun yanı sıra filmin en sevdiğim yanlarından birisi, hikayesinde çok az flashback kullanması. Bazen Deadpool gibi filmlerde flashback çok işe yarayabiliyor ama Lion'ın hikayesini kronolojik sırada anlatması, filmin kendisini daha da etkileyici bir hale getirdi. Bu sayede filmle duygusal bir bağlantı kurabiliyorsunuz. İlk yarının tamamı, küçük Saroo'nun hayat mücadelesini, ikinci yarının tamamı yetişkin Saroo'nun geçmişi hakkında bilgi edinmeye çalışmasına odaklanıyor tamamen. Her ne kadar iki ayrı film izliyormuş gibi düşünseniz de bu hikayelerin arasında kurulan bağlantılar çok başarılı.
Görüntü yönetmenliği çok başarılıydı, müzikleri çok iyiydi, senaryosu ve içeriği şahaneydi. Geçen yıl Spotlight'da olduğu gibi Lion'ın da neredeyse kimsenin anlatmaya cesaret edemeyeceği bir konuya ayak basması çok cesur bir hareket olmuş. Bu filmi sırf bunun için bile takdir ettim.
Filmle ilgili hiçbir sorunum var mı peki? Birkaç sahnede hikaye kendisini tekrara bağlamış ve bazı karakterler de gereksiz hissettirmiş. Ama bunlar gerçekten ufak sorunlar. Bunları saymazsak, Lion bu yılın en iyi filmlerinden birisi. Hikayesini mükemmel bir şekilde anlatıp size bütün duyguları yaşatıyor. Kaçırırsanız pişman olacağınız filmlerden birisi. Mutlaka izleyin.
FİLMİN İYİ YANLARI:
+ İnanılmaz performanslar.
+ Sinematografi, kurgu, senaryo vb.
+ Hikayesini kronolojik sırada anlatması.
+ Seyirciyle duygusal bir bağ kurmayı başarıyor.
FİLMİN KÖTÜ YANLARI:
- Birkaç tane uzatılmış içerik ve bazı gereksiz karakterler.
İlk saniyesinden itibaren seyirciyi içine çekmeyi başaran ve son ana kadar da bırakmayan bir film. Gerçek bir hayat hikayesi. Sürükleyici ve son derece çarpıcı. Gözle görülür bir eksiği yok bana kalırsa filmin. Duygularınıza o kadar hitap ediyor ve uyarıyor ki izlerken sinema bakış açısıyla değerlendiremiyorsunuz zaten.
" İsmi Sheru idi Anlamıysa Aslan " Lion filmini izlemeden önce klasik sade bir film olacağını düşünmüştüm ama film zamanla " En İyi Film " adaylığında yer aldığı için klasik bir film değilde sanatsal , festival filmi tarzı bir şey olacağını tahmin ettim. Ama film beni her konuda yanılttı. Film kesinlikle En İyi Film dalındaki adyalığının hakkını veriyor. Evet konu sade ama bu konuyu görsellerle , seslerle ,diyaloglarla harmanlayıp ortaya bir sanat eseri çıkartıyor. Film son zamanlarda çıkan " gerçek bir hikayeden uyarlanmıştır " diyip ` ı gerçeklik dışı olan filmlerden değil. Gerçek olduğunu zaten kapanış jeneriğindeki resimlerden anlıyorsunuz. Filmin ses efektleri harika olmuş.Neden bilmiyorum ama küçük bir yağmur tanesinin cama yaptığı pıtırtıyı bile duyuyorsunuz kesinlikle Ses Yönetmenliği harika ve Oscarda ses bakımından boy göstermeli. Film Hindistanın temasını çok güzel işliyor. Hindistan Dünya Nüfüsu bakımındna bakıcak olursak Çok Yüksek Ülkelerden birisi. Filme ilk başta Ülkeden uzak kırsal bir alan gördüğümüzden tam Hindistan havası sezemiyoruz ama Saroo şehrin derinine indikçe hindistan temasını bizzat yaşıyoruz. Film kalbinize dokunuyor bazı anlar oluyor. Aslında gördüklerinizin bir film değil siz otururken , uyurken Hindistandaki milyonlarca çocuğun birinin başına geldiğini düşünüyorsunuz ve tam o anda cidden film sizin kalbinize bir hançer saplıyor. Gördüğünüz görüntülerin , çocuklara uygulanan baskının şidettin gerçek olduğunu düşünmesi bile acı. " Gerçek Acıdır" sözüde buraya tam uyuyor zaten. Lion filminde çocuğa uygulanan baskının , şidettin üstü hiç kapatılmamış dahasına bizzat size gösteriyor. Film bu konuda çok başarılı duyguları aktarma insanın ruh haline işleme konusunda Ayakta alkışlanacak bir film. Filmin gelecekte geçen kısmında biraz sıkıntılar mevcut . Ama siz bunları kafanıza bile takmıyorsunuz. Film ne kadar ağır olsada sizi sonunu görmeye her adımda meraklandırıyor. Oyunculuklar bakımından dencek bir şey yok. Nicole Kidman , Dev Patel herkes mükkemle oynamış özellikle Saroonun küçüklüğünü oynayan çocukta çok iyi rol sergilemiş. Guddu ile Saooro arasında geçen abi - kardeş ilişkiside yine kalbinize dokunur cinsten. Özellikle onun vizyonlarını görmesi,Sesini duyması cidden kalbinize dokunmasına yetiyor. Kısacası " En İyi Film " dalında oscarı kazanamayacaktır çok büyük bir mucize olmassa. Hakediyor mu Hakediyor . En azından diyalogların değil görsellerin konuştuğu bu filmdeki her görseli , her sesi hatırladıkça mutlu olacaksınız. 9 "O Artık Tanrıyla Birlikte "
Senaryosunu, filmin başrol karakteri Saroo Brierley’in Larry Buttrose ile beraber yazdığı otobiyografik “A Long Way Home” (2013) isimli kitabından uyarlayarak Luke Davies’in kaleme aldığı “Lion”, yönetmen koltuğunda oturan Garth Davis’in ilk uzun metrajlı sinema filmi…
“İki farklı oyuncu kadrosu” ile birbirleriyle bağlantılı “iki değişik hikâyenin” anlatıldığı bu biyografik drama, 1986 yılının Khandwa Hindistan’ında başlıyor…
Beş yaşındaki Saroo (Sunny Pawar), ağabeyi Guddu (Abhishek Bharate), kız kardeşi Shekila (Khushi Solanki – Rohini Kargaiya) ve taş ocağında çalışan annesi Kamla (Priyanka Bose) ile birlikte yaşamaktadır…
Son derece yoksul olan ailenin Guddu’nun bir gece işinde yük taşıyarak kazandığı paraya da ihtiyacı bulunmaktadır…
Annelerinin haberi ve izni olmamasına karşın kardeşinin ısrarına dayanamayan Guddu, çalışmak üzere onu da yanında götürür…
Saroo çok küçük iş de bir gece işi olduğu için normal olarak Saroo’nun uykusu gelir ve indikleri tren istasyonundaki bir bankta uyuyakalır…
Guddu’nun giderken, “Buradan ayrılma!” diye tembihlemiş olmasına rağmen Saroo biraz dinlenip kendine geldiğinde, ağabeyini aramaya koyulur…
Koyulur, koyulmasına da…
Guddu’nun adını seslenerek şaşkın şaşkın gezinirken perondaki bir trene biner ve bir kez daha uyuyakalır…
Uyandığında artık o, Khandwa’dan 1.600 km doğudaki Kalküta, Doğu Bengal’e doğru yol almakta olan bir trenin içindedir…
İşin daha da kötüsü bölgede konuşulan Bengalceyi hiç bilmemesidir…
Böylelikle kimselere, derdini de anlatamadığı gibi dımdızlak ortalıkta kalmıştır…
Geceyi bir alt geçitteki diğer kimsesiz çocuklarla geçirmeye kalkar ama orada çocuk tacirlerinin saldırısına uğramasının ardından kaçarak canını zor kurtarır…
Evine yayan dönmek üzere tren yoluna çıkan Saroo orada, bambaşka niyetlere sahip güler yüzlü Noor’a (Tannishtha Chatterjee) rastlar…
Karnını doyurduğu gibi yıkanarak temizlenen Saroo’nun da bulunduğu Noor’un evine sabah, Rama (Nawazuddin Siddiqui) gelir…
Bir tuzağa düşürülmek üzere olduğunu fark eden Saroo, oradan da kaçar…
İki ay sokaklarda sürünen Saroo, 1987 yılında kendisini evlat edinecek Avustralyalı Sue (Nicole Kidman) ve John Brierley (David Wenham) çifti ile tanışmasına vesile olacak olan bir çocuk bakım evine gönderilir…
Bir yıl sonra aralarına Mantosh’da (Keshav Jadhav – Divian Ladwa ) katılır…
Ve…
Bu ilgi çekici hikâyenin ikinci bölümü yirmi yıl sonrası ile devam eder…
Bundan sonrasında Saroo’yu Dev Patel canlandırırken, mevzuya Saroo’nun sevgilisi Lucy’de (Rooney Mara) dahil olacaktır…
Elbette pek çok sorunun yanıtlanacağı, Dev Patel ile senarist Luke Davies’in birer BAFTA Ödülü kazandıkları filmin, temposunda ciddi anlamda “frene basıldığını” hissettiğimiz gerisi her zamanki gibi tamamen sizlerde…
... Lion isimli film Saroo isimli gencin gerçek hayat öyküsünü konu alıyor. Saroo, Hindistan’ın çok fakir yerleşim bölgelerinin birinde abisi Guddu ile hırsızlık yaparken bir şekilde kayboluyor ve bir çok badireler atlattıktan sonra Avustralya’lı bir çift tarafından evlatlık veriliyor.
İyi niyetli yeni ebeveynleri dünyadaki nüfusun fazlalığından dolayı çocuk yapmak yerine kimsesiz iki çocuk evlatlık edinirler. Yeniden doğuracakları çocuklar için daha iyi bir hayat veremeyeceklerini düşünürler. Onların deyişiyle zaten dünyaya gelmiş ve kimsesiz çocuklara bir şans vermektedirler. Bu davranış ne kadar ulvi de olsa, her zaman çiftin evlat edinmek yerine koruyucu ebeveyn olma seçenekleri bulunur. Koruyucu olmak yerine evlat edinen çiftlerin çoğunda “benim evladım” diyerek çocukları sahiplenme güdüsü vardır. Her ne kadar Saroo’ya harika bir yaşam alanı sağlasalar da, filmde de fark edildiği gibi çocuk hep bir boşluk içerisindedir. İçten içe memleketi ve ailesini bulmayı arzular.
Her ne kadar kendini Avustralya’lı olarak tanımlasa da, görünüşünden Hintli olduğu bellidir. Bu durum da diğer bir sıkıntıdır. Tüm bunlara rağmen hayat devam ederken Saroo’nun bir kız arkadaşı olur, ancak ailesini bulma fikri bir türlü durulmaz. Sanki bir mucize gerçekleşir ve sonunda bir ipucu yakalar... Hindistan’da her sene kaybolan on binlerce çocuktan biri olan Saroo’nun son derece ilginç hikayesinin sonu seyirciyi göz yaşları içinde bırakıyor... ... Yazının tamamı TuvaletKagidinaNotlar.blogspot com da...
gerçek hikaye kaybolan hintli çocuğun 25 yıl sonra öz annesini bulma hikayesi.. Sürükleyici.. Sonu biraz daha kısa olsa etki daha da artardı, sonlarda bazen sıkıyor inceden.. Genede güzel bir film olmuş..
Hikaye gerçek, üzücü bir hikaye. Ama filmi bitirene kadar can verdim diyebilirim. O kadar yavaş, o kadar durağan bir filmdi ki bir çok yeri atlayıp atlayıp geçtim. İzlenmeye değer mi 👎👎👎👎
dünyanın en iyi filmlerinden biri benim için. senaryosu,oyunculuk,atmosfer,kurgu her şeyi mükemmel. Her izlediğimde ağlarım emeği geçen herkese teşekkür ederiz KESİNLİKLE İZLENMELİ!!!!!!!!!!
Muhteşem bir hayattı..( filmdi kimine göre ama yaşanmış bir hayat izledik) en çok beni etkileyen ise filmin ve hayatın asıl kahramanlarının o erişilmez düşüncesi oldu. Avustralyalı bir çiftin filmde geçen cümlesi'" Babanıza bu yüzden aşık oldum. Çocuk istemeyen bizdik. Bir çocuk dünyaya getirsek onun hayatını ne kadar güzelleştireceğimizin garantisi yoktu ama biz sizin gibi sorunlu çocukları seçerek hayatlarına dokunmak istedik." Ve insana bunca çocuk kaybı ve her türlü istismarın yaşandığı dünyamızda fütursuzca çoğalmak yerine, kedi sahiplenir gibi herkes bu düşüncede bir çocuğun hayatına dokunsa gelecek o zaman daha güzel olur mu acaba diyesi geliyor. Film güzel çok şükür ki Lion için mutlu bitiyor sonu.. keşke her çocuk öyle şanslı olsa.. izleyin. En azından yaşanmış hayatlara gözlerimizle temas etmek de güzeldir. Bir şey kaybettirmez her zaman kazandırır.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.