Ana Yüreği!
Yazar: Duygu KocabaylıoğluHollywood’un Afro-Amerikan yıldızlarından Halle Berry oldukça kafa karıştırıcı bir kariyere haiz Bir bakıyorsunuz X-Men serisinin ortalığı kasıp kavuran Storm’u olmuş, bir bakıyorsunuz mücadeleci, siyahi bir anneyi canlandırdığı Kesişen Yollar ile ilk ve tek Oscar’ını almış; sonra gelsin iz bırakan Gothika, hatırlamak bile istemediğimiz Kedi Kadın, aralara serpiştirilmiş romantik komediler ya da aksiyon gerilimleri… Evet, gerilimi belli bir çizginin üzerinde olan aksiyon-dramlar tam Halle Berry’ni kalemi desek, abartı bir tespit olmaz herhalde. Bu sıcak yaz günlerinde, büyük gişe hitlerinin yanında biraz da sessiz sedasız vizyona giren Anne (Kidnap), özlenen Halle Berry sineması için adeta bir şans!
Filmin yönetmen koltuğunda aslen İspanyol olan, 1990’larda ABD’de sinema eğitimi tamamladıktan sonra, özellikle kısa filmleriyle uluslararası camiada tanınan Luis Prieto oturuyor. Ülkemizde vizyona girmese bile meraklısının ulaşıp izlediği 2012 tarihli Pusher ise Prietro’nun İngilizce ilk uzun metrajı olarak karşımıza çıkmıştı; bu kategorideki ikinci filmi Anne’nin senaryosu ise Knate Gwaltney’e ait. Bu açıdan baktığımızda filmin Prieto’ya biraz ısmarlama olarak geldiği belli çünkü senarist Gwalytney aynı zamanda projenin yürütücü yapımcısı! Öte yandan Prietro ve filmin neredeyse her karesinde yer alan başrol Berry öyle iyi bir ortaklık çıkarmışlar ki filmin negatif olabilecek ibreleri, lehlerine dönmüş.
Filmin bizzat kendisine gelirsek, senaryo Halle Berry’nin canla başla canlandırdığı bir anne figürü üzerinde yükseliyor. Modern dünyanın pek çok bekar annesi gibi kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan garson Karla Dyson, oğlu Frankie’yi hayatının merkezine koymuştur. Bir öğlen oğlunu oyun parkına eğlenmeye götürür ve Frankie kaşla göz arasında insan tacirlerinin sıradaki kurbanı olur. 1 saniye bile polise gitmek gibi başka bir alternatifi düşünmeden oğlunu kaçıran arabayı kıyasıya takibe alan Karla, ne olursa olsun mavi Mustang’in ve içindekilerin peşini bırakmaz.
Tek gün zamanına yayılan film, tüm omurgasını bu “peşini bırakmama” inadına yaslıyor. Anne Karla’nın filmin neredeyse yüzde 85’ini kaplayan araç takip aksiyonu, oldukça gerçeğe yakın tasarlanmış. Berry yaşanan onca kaza, çarpışma ve trajik anın gerilimini, çocuğunun peşinden kıyasıya koşan bir anne olarak çalışmış; karakter motivasyonu, ‘insan kurtarma adrenalinin’ yanı sıra analık müessesinden de geliyor yani. Türkçe vizyon adıyla da anneliğin altını kalın kalın çizen film, Karla-Frankie arasındaki küçük şakalaşmaları da vererek bu bağı seyircide kuvvetlendirmeye çalışıyor. Bu noktada keşke filmin açılışındaki video kayıtlar, iki karakter arasındaki flashback sekanslarla daha gerçekçi kullanılsaydı, amacına daha iyi hizmet ederdi. Tek bir günde ve dediğimiz gibi yüzde 85’i araç kovalama olarak geçen bu senaryoda en çok hissedilen eksiklik karakter alt yapısı, geçmiş öyküsü. Eski eşte ve yaşanan velayet çekişmesinde zemin biraz daha dolguya ihtiyaç duyuyor; aynı biçimde Frankie de pür-i pak masum, sıfır yaramazlık içeren bir çocuk olarak karşımıza çıkıyor. Oyun alanları çok siyah-beyaz yani. Berry de tüm enerjisini anın kendisine yoğunlaştırdığı için filmin 94 dakikası dışına öykü anlamında çıkamıyoruz.
Uzun lafın kısası, filmin senaryo açısından saydığımız bu bazı eksikliklerini göz ardı edilebilirseniz, yaz sıcakları için seyir zevki ve özellikle temposu oldukça yüksek bir film Anne (Kidnap). Mevzunun o detaylarına hiç girmese de, küçük yaştaki çocukların kaçırılması/pazarlanması/satılması uluslararası boyutta çok ciddi mevzu, sinema yoluyla hatırlanması ve hatırlatılması kıymetli. Analar, çocuklarınıza dikkat edin!