Victoria! Bize ilk anlamı ''zafer'' olarak çağrıştırsa da zaferine pek de ulaşamayan bir kızın hikayesi aslında bu. Victoria, İspanyalı, Berlinde yaşayan, yalnız, tutunamayan bir kızdır. Onunla bir diskoda tanışırız. Güzelce dans eder. Plan sekans eşliğinde süren yolculuğumuz 140 dakika boyunca da sürer zaten.
Yalnız bir kız olduğunu, barmene içki teklifinden anlarız. ''Barmene içki ısmarlayacak kadar yalnız biri eğlenceli, biraz serseri 4 gençle tanışırsa ne olur?'' sorusunu yönetmen bize film boyunca anlatır.
Victoria, diskodan çıktıktan sonra yolda sürekli sempatik yalanlar söyleyen karakterlerle karşılaşır ve inanmak ister. ''Bu araba benim'' der hepsi yolda gördükleri herhangi bir araba için. Özellikle Sonne karakteri bizi kendine çekmeyi başarır. İlk etapta bu gençler seyirciyi ürkütse de sonradan sempatik, dost canlısı tipler olduğunu anlarız. Yönetmeni, işte burada tebrik etmek gerekir. Yoldan geçen 4 içkili, serseri kişiyi bize sempatikleştirir. Bunda, kameranın çekim tekniğinin de çok önemi var. Zira ingilizce tabirle ''hand cam'' tekniğiyle çekilmiş gibi duran film, sanki biz de filmin, karakterlerin içindeymişiz gibi bir etki yarattı bende. Bunun için ve 140 dakikalık plan sekans için yönetmeni ayrıca tebrik etmek lazım.
Yalnızlığın, insan psikolojisindeki etkilerine, hiç bilmediğiniz bir şehirde yalnız kaldıysanız 140 dakika içerisinde nelerin olabileceğine değinilmiş güzel bir film Victoria. Son zamanlarda izlediğim en başarılı filmlerden biriydi.
Bana bu filmi izleme şansını bana veren Eskişehir Film Festivaline de ayrı teşekkürlerimi sunuyorum.