Hesabım
    Mantıksız Adam
    Ortalama puan
    3,3
    30 Puanlama
    Mantıksız Adam hakkında görüşlerin ?

    5 Kullanıcı yorumları

    5
    0 Eleştiri
    4
    0 Eleştiri
    3
    4 Eleştiri
    2
    1 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 2.058 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    27 Aralık 2020 tarihinde eklendi
    Senaryosunu da kaleme alan Woody Allen’ın yönetmen koltuğunda oturduğu “Irrational Man”, romantizm ve komedi arasında gidip gelen sevimli bir suç draması…

    Filmlerinde, “entelektüel seviyesi” ile “kıvrak zekasını” göstermekten özel bir haz duyan Allen, bu filmde de Abe Lucas ve Jill Pollard karakterlerini canlandıran Joaquin Phoenix ile Emma Stone’un performanslarının da desteği ile kendi şovuna devam etmiş…

    Felsefe profesörü Abe, New England’daki küçük bir kasaba üniversitesi olan Braylin’de göreve başlayacaktır…

    Ki, kitapları ve makaleleri ile felsefe dünyasında “nam salmış” olan Abe’ın yapacağı bu yeni başlangıç, üniversitedeki diğer hocalar ile öğrenciler arasında da manşetlere oturmuş vaziyettedir…

    Öyle ki, Jill’in kendisi gibi öğrenci olan genç sevgilisi Roy (Jamie Blackley) bile endişeye kapılmış durumdadır…

    Neyse…

    Rektör (Paula Plum) tarafından karşılanan Abe’a, Rektörün Asistanınca (Nancy Giles) kalacağı küçük fakat şirin lojmanı da gösterilerek teslim edilir…

    Elbette aralarına katılışının şerefine düzenlenen küçük bir parti de olacaktır günün ilerleyen saatlerinde…

    Orada, pek çok ismin yanı sıra Rita (Parker Posey) ve kocası Paul Richards (Robert Petkoff) ile de tanışır Abe…

    Viski matarasını cebinden hiç eksik etmeyen Abe ile “yazılı kağıtları üzerindeki fikirleri” nedeniyle başarılı bulduğu öğrencilerinden Jill arasındaki sohbetli buluşma fasılları da mevzuya dahil olmuştur artık...

    Abe’dan fazlasıyla etkilenen Jill, onda bir tuhaflık olduğunu da fark etmekte ama ne olduğunu bir türlü kestirememektedir…

    Onun hakkında öğrendiği şeylerden birisi, annesinin kendisi henüz on iki yaşındayken çamaşır suyu içerek intihar etmiş olmasıdır…

    Yani Irak’ta mayına basarak hayatını kaybeden arkadaşının yarattığı travma öncesinde de Abe’ın hayatı çok da yolunda değildir…

    Jill, Abe’ın yaşamına ait bu ayrıntıların hepsini Roy’a da anlatır…

    Bunları duyan Roy’da (sevgilisini kaybetmek konusunda) endişelenmekte haksız olmadığını düşünmeye başlar…

    Varoluşçu felsefenin önemli isimlerinden “Martin Heidegger ve faşizm” üzerine yazmakta olduğu ve tıkandığı için bir türlü tamamlayamadığı kitabı üzerinde çalışmaya devam etmekteyken Abe’ın kapısı bir gece ansızın çalınır…

    Kim midir bu?

    Bardaktan boşanırcasına yağan yağmur da dışarıda, elindeki bir şişe malt İskoç viskisi ile kapının açılmasını bekleyen, (hayata İspanya’da devam etmek hayalleri kuran) gözünü karartmış Rita’dan başkası değildir…

    Birer bardak viski içildikten sonra kitabını bitirmekte zorlanan Abe’ın “ilham perisi” olmaya karar veren Rita ile Abe birlikte yatağa girerler…

    Girmesine girerler de…

    Uzunca bir süredir “cinsel iktidarsızlıktan” mustarip olan Abe, çok dramatik bir biçimde bu kez de başarısız olur…

    Derken de anında 80 yaşındaki Woody Allen’dan:

    Yaşını başını almış erkekler için “10 numara 5 yıldızlık” bir ürün olan ve alkol ile de kullanılabildiği gibi kardiyak problemlere de yol açmadığı için “Viagra’yı yayan bırakan bir Eli Lilly mucizesi olan “Cialis” tavsiyesi gelir…

    Jill ve Roy ile beraber bir partiye giden Abe, orada tabanca ile herkesi korkutan bir “Rus ruleti” gösterisi yapar…

    Abe’ın romantizminden etkilenerek onunla daha fazla zaman geçirmeye başlayan Jill’de Rita’nın birlikte olma teklifini bire bir yineler…

    Zaten ciddi anlamda bunalımda olan Abe ise kabul etmez…

    “Bu ikili” bir gün bir restoranda yemek yemekteyken, tesadüfen Carol (Susan Pourfar) ve arkadaşları (Gary Wilmes – David Aaron Baker – Nancy Villone) arasında geçen ilginç bir konuşmaya kulak kabartırlar…

    Ve yargıç Thomas Spangler (Tom Kemp) yüzünden Carol’ın çocuklarının velayetinin boşandığı kocası Frank’e verildiğini öğrenirler…

    Bu durumda, elinden başka bir şey gelmeyen “biçare” Carol, bir sonraki duruşma öncesinde bu yargıcın kanser olarak ölmesini dilemektedir…

    Böylesi bir sonuca, “dilemek” yahut da “dua ederek” ulaşılamayacağını çok iyi bilen Abe, bu hususa el atarak çözme işine kafasını takar…

    O günün ardından da eski mutsuz Abe gider yerine, bir başkasını sevindirecek önemli bir “misyona sahip” olan mutlu Abe gelir…

    Yalnız kendine misyon belirleyen tek kişi Abe değildir…

    Jill’de o ana kadar bir türlü ikna edemediği Abe’ı kendine sevgili yapmak peşindedir…

    Bu da demek oluyor ki, filmin bundan sonrasında uygulamaya konulacak iki farklı planın işleyip işlemeyeceğine dair olan “sürpriz gelişmelerle” dolu koskocaman bir bölümü izleyeceğiz…

    Eğer bugüne kadar fırsat bulup da halen izlemediyseniz, Woody Allen’ın son yıllardaki “en iyilerinden” birinin olduğunu söyleyebileceğimiz bu filmini kaçırmamanızı öneririz…

    Keyifli seyirler,
    rudeonerudeone
    rudeonerudeone

    Takipçi 1.698 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    28 Mart 2016 tarihinde eklendi
    Kariyerinde pek çok klasiğe imza atmış Woody Allen'ın çok kolay izlenebilen, ancak sinema otoriteleri tarafından pek de beğenilmeyen son filmi. Baş rollerde çok beğendiğim başarılı oyuncular Phoenix ve Stone var. Aslında yine tematik olarak önceki filmlerine benzer karakterler ve olaylar yaşanıyor. Bir felsefe profesörü Abe, Kant, Heidegger veya Kierkegaard gibi filozoflardan alıntıladığı pek çok aforizma eşliğinde varoluşsal bunalımların içinde yüzen, karizmatik, kasabaya yeni gelen, gizemli bir adam. Jill de onun hayranlarından biri, kendisinin de vakit geçirmekten en fazla zevk aldığı. Emma Stone bu tip rollere öteden beri oldukça yakışıyor zaten. İşlenen bir cinayetin ardından akış tamamen değişiyor haliyle. Filmin baştan itibaren tutturduğu komedi tonu ise hiç zedelenmeden devam ediyor. Cinayet veya diğer yaşananlara rağmen. Daha derinlikli, daha özenli olabilirdi gibi sanki "Irrational Man". Ünlü yönetmenin kendini ciddiye almadığı, bilinçli olarak böyle hafif bir filme imza attığı, bunu yaparken de amacının keyifli vakit geçirmek olduğu hissi uyandı bende. Yani çok da kasmadığı ortada. 90 dakikalık kısa süresi sonucunda da keyifli, bir çırpıda izlenen, sürükleyici bir yapım çıkmış ortaya. Aslında film tüm bu hafifliğine rağmen çok önemli ve üzerine uzun uzadıya tartışılabilecek bazı sorular da bırakıyor seyirciye, onları düşünmeye ve içgüdüsel olarak bir karara varmaya iterek. Cinayetteki ahlaki kaygılar mesela, bunlardan en fazla göze çarpanı. Yönetmenin sinemasına aşina olanların rahatlıkla beğeneceği bir film. Beklentileri yüksek tutmadan izlemek kaydıyla.
    Mert H
    Mert H

    Takipçi 1.330 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    10 Mart 2019 tarihinde eklendi
    Günümüzde de çevremizde sıkça gördüğümüz, belki de kendimiz de bunlardan biri olan "yaşamak için anlam, yaşamak için işaret" isteyen insanların filmi anlatılıyor. Aynı zamanda ters köşe ve beklenmedik bir son da filmi güzelleştiriyor.
    Cuneyt Y
    Cuneyt Y

    Takipçi 12 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    24 Ekim 2015 tarihinde eklendi
    Kara mizah olarak niteleyebileceğim bir film. Anlam arayışı içersin de olan üniversite hocasının etrafında dönen trajikomik bir film Bu arayışta ne kadar karanlık bir yola sapılabiliceğinin komik bir hikayesi.
    GM M.
    GM M.

    Takipçi 6 değerlendirmeler Takip Et!

    2,5
    20 Ekim 2015 tarihinde eklendi
    Mantıksız Adam - Irrational Man
    Harika bir konu, Çok kötü bir uygulama

    "Bir efsane : Woody Allen Bir usta : Joaquin Phoenix Bir yetenek : Emma Stone" bir araya gelince sonuç ne kadar kötü olabilir ki?

    Allen, Hollywood filmlerinin genel kalıbı dışına çıkmadan, bize bir hikaye anlatmak istemiş ama sinemanın varoluş sebebi olan anlatma göster unsurunu uygulamada sınıfta kalmış.

    spoiler:


    Öncelikle; Abe Lucas (Joaquin Phoenix) ‘ın üniversiteye gelmeden önce herkesin heyecanla hakkında konuşması?... Abe'in okula gelişi, Felsefe bölümü için ilginç olabilir ama bir kimya hocası veya öğrenciler için sıra dışı bir beklenti yaratması için yeterli bir sebep yaratılmamış..
    Belki oranın küçük ve sıkıcılık seviyesinde monoton bir kampüs olduğunu görseydik, Abe Lucas’ın gelişinin yarattığı heyecanı daha iyi anlayabilirdik.

    Jill Pollard (Emma Stone)’ın boyfriend’inin daha ortada fol yok yumurta yokken, ve hatta gelen kişi öğretmen ve Jill öğrenci iken, Abe’i rakip olarak gördüğünü söylemesi, biz düşük IQ’lu izleyiciler (!) için bile gereksiz bir zorlama olmuş.

    Filmin bundan sonrası ise tamamen aceleye gelmiş.
    Peş peşe olayların sıralanması ve hatta çoğu olayı biz anlayamayacağımız(!) için veya sinema gibi görsel bir etkinliğin parçası olduğumuzu unutturmak istercesine sürekli açıklama ve anlatım ile gelişiyor.

    Woody Allen’ın alışık olduğumuz karakter derinliğini anlamlandıran diyalogların yerine, sadece açıklamalarla geçen diyaloglar...
    Bir tiyatro sahnesi kısıtlılığında sahneler, zekice bir atıfta bulunmadan veya mantıklı bir gerekçe yaratmadan açılan konular ve en kötüsü de bir “leitmotif” olarak düşünülmüş; araya girip çıkan Abe’in derslerindeki bir Wikipedia bilgisi derinliğindeki yüzeysel varoluşçuluk aforizmaları..

    Filmin harekete geçiren noktası olan yan masadaki konuşmaları duymaları tesadüfü bile özensizce hazırlanmış. Sonradan çözülme yolundaki at binen arkadaşla yapılan sohbet, barda rastlanan hafif çakırkeyif Rita ile sohbet ve en kötüsü de masa tenisi oynayan arkadaşın birden gereksiz açıklaması, derinliksiz bir senaryonun ürünleri maalesef.

    Hele hiçliğin dibine vurmuş Abe’in yaşadığı değişimden sonra, birden liseli aşık pozlarına girmesi?

    Filmin seyirciye geçen belkide tek noktası, parkta bardağı değiştirdikten sonraki Abe’in yüzü..

    Eğer Woody Allen Türkiye’de değişen rating sistemine göre film yapmadıysa, özetle diyebilirim ki: harika bir konu, çok kötü bir uygulama…
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top