Hesabım
    Kabile
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Kabile

    Şiddet kabilesi!

    Yazar: Banu Bozdemir

    Bugüne kadar çektiği kısa metrajlı filmleri onların duygu patlaması şeklınde bir uzun metrajla taçlandıran Ukraynalı yönetmen Myroslav SlaboshpytskiyKabile’de hiç de sıradan olmayan sağır ve dilsizler okulunda yaşananları anlatıyor. Yönetmenin sıradışı olaylar ve aykırı karakterlerin peşinde dolandığını biliyoruz ama bu filmin fazlaca sevgisizliğe ve şiddete dayanan ortamının çok da fazla altyapısının olduğunu söyleyemeyeceğim ne yazık.

    Film çarpıcı olmasına çarpıcı, hatta vurucu sahneleri ve bu sahnelerden taşan algıları çok fazla ama şiddetin bu kadar alternatifsiz bir yaşam algısı olarak sunulması biraz niyet sorgulattırıyor insana.

    Kuzey toplumlarının soğuk yapısı ve Ukrayna toplumunun yaşadığı hezeyanları bu filme eşlik ettirebiliriz elbette ama filmin şiddetinin dayandığı noktayı saptamak da yine de zorlanıyoruz. Yatılı okulda yaşanan gerçeküstü olaylar, öğretmenlerin de bu işin içinde olması kesinlikle toplumsal bir travmayı işaret ediyor. Ama okula yeni gelen ve herkesin gibi onun da bir isminin olmadığı yeni öğrencinin bu sisteme koşulsuz şartsız katılması da birey denen varlığı (sorgulama gücü yok) yok edici bir gerçeklik taşıyor. Herkesin bu şiddete bulaşması ve onu ileriye taşıyacak adımlar atması gerçekten de filme absürd ve gerçeküstücü bir hava katıyor.

    Filmin anlatıcısız, altyazısız ve konuşmasız geçtiği bir ortamın yaratılması kesinlikle iyi fikir. Bu anlamda yönetmen bizi de derin bir sınamaya tutuyor, her şeyi işaret diline yansıyan duygulardan anlamaya çalışıyoruz. Ya da sağır ve dilsizler dünyasındaki patlamayı bu şekilde tasvir etmek istemiş yönetmen. Filmde baştan sona sevgisizlik, başıboş ve herkesin neredeyse hemfikir olduğuna inandığımız temelsiz bir otorite hali var. Bu filmi ergenlik patlamasıyla açıklamak da zaman zaman zorlanıyorsunuz. Ergenlikten başka bir hal var. Ama film yine de yarattığı bu soğuk dünyanın duvarlarını yıkmaya niyetli davranıyor. Okula yeni gelen çocuk üzerinden bir parçada olsa sevgi yaratmaya çalışıyor ama bu sevginin dozajını da sonrasında cinsellik ve şiddete bağlayarak yok ediyor. Özelikle soğuk renklerin kullanıldığı filme, kötü, düzensiz, kirli mekanlar eşlik ediyor. Bu da var olan şiddete mekansal olarak katkı sunuyor.

    Bugüne kadar izlediğimiz sağır ve dilsiz temalı filmlerin ki bir tanesi de bu hafta gösterimde. Hayatımın Şarkısı. O da işitme engelli bir aileyle yaşayan bir genç kızın yaşadıkları üzerine kurulu. Aradaki anlatım ve duygu farkı inanılmaz.. Yani o tarz filmlerin daha romantik olduğunu söylemek mümkün ki, bu filmde afişiyle küçük bir şaşırtma yapmak ister gibi. Afişinde gönüllü bir birliktelik yarattığı filmle aslında inanilmaz bir ters köşe yapıyor ve tüm şiddetlerin gerçekçi ve rahatsız edici boyutlarıyla tanıştırıyor bizi. Evet seyirciyi zorlamak gibi ulvi bir amaç edinmiş yönetmen ve bunu da kısmen başarıyor. Ama bu kadar sevgisiz bir dünyanın altyapısını çizerken ortamın en mutsuzları olması gereken mutlu göstermekten de kaçınmıyor. Yani seks işçisi olarak çalışan kızlara verdiği huzuru, filmin orantısız şiddetiyle açıklamak yetersiz kalıyor.

    Bir yandan da kabilenin yeni elemanını kendi başına buyruk ilan ederek, bu tarz bir otorite şiddetinin de yok edilebileceğini savunuyor. Karakterin başına buyruk tavırları filmin beklenen şiddetini müzikle beraber arttırırken seyirciye de bir parça umut vaat etmeyi ihmal etmiyor.

    Sonuçta karşımızda makro ortamın mikro dünyası şeklinde dizayn edilmiş bir film var. Filmdeki okul içi otorite hem dışardaki otoriteye bir başkaldırma içeriyor hem de kendi içinde yıkıma müsait bir dengesizlik. Seçici kurul tarafından Oscar'a gitme şansı elinden alınan film riskli bir konuya, cesur ama biraz altyapısız el atıyor. Ama izlenmeyi kesinlikle hak ediyor, en azından şiddetin kendi içindeki ayarı ve dışarıda yarattığı yıkım gücü açısından…

    twitter.com/BanuBozdemir

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top