Makyaj güzeli : Dragon Blade!
Yazar: Orkan ŞancıFilmler bazen gerçekleri öyle anlatır ki Kafkaesk deyişle “gözlerimiz kamaşır”, sanat olur. Bazen ise filmler gerçekleri aktarırken öyle güzellemeler yapar ki, gerçeklerden soğutur.
Çin tarihinin 65 milyon dolarla en pahalı filmi "Ejder Kılıcı” ne yazık ki ikinci gruba dahil. Orijinal ismiyle “Tian jiang xiong shi”, oradan oraya zıplamaktan usanmayan 61 yaşındaki Jackie Chan’in performansına, Oscarlı “kötü adam” Adrien Brody’nin ve tuttuğumuz oyunculardan John Cusack’in varlığına, binlerce figüranla çekilmiş savaş sahnelerine rağmen böyle maalesef. Sorun ise her zamanki gibi senaryo.
“Gerçekler” konusundan devam edelim. Film, “gerçek” duygulardan söz ediyor elbet. Nedir o duygular? Kahramanlık, fedakarlık, kötülük, iyilik, pişmanlık, dostluk ve sadakat vs. Bunları anlatırken ne yapıyor peki? Binlerce Çinli ve Hun’a, Roma İmparatorluğu askerleriyle birlikte marş söyletiyor(!). Yolunu kaybetmiş bir Roma lejyonunun Çin kentlerinden birine ulaşmasıyla olay örgüsü başlarken, film kendi yolunu bir türlü bulamıyor. Emperyalist güçler sahnesinin tarihteki başlıca aktörlerinden Romalıların “ailevi” sorunları neden Uzakdoğu insanının başında kabak gibi patlıyor, diye düşünebilirsiniz. Tarihsel gerçeklere sırtını yaslamakla yetinmeyen film “güzelleme” denen illetten o kadar muzdarip ki hikayesini anlatmaya bile bir güzellemeyle başlıyor. En az 2 bin yıllık antik kenti ortaya çıkaran genç ve hevesli iki “zamane” maceraperestini izliyoruz önce. Senaryonun üzerine kurulduğu yapı zaten dev bir “geriye-dönüş” iken, anlatım ilerledikçe geriye-dönüş içinde geriye-dönüş’lere sıkça başvurulması, senaryo açısından bir başka zaaf olarak nitelenebilir pek rahatlıkla. Aynı şekilde, filmde “iyi” ve “kötü”nün çok kalın çizgilerle ayrılması da, derinlemesine karakter tahliline girmekle uğraşılmaması olarak görülebilir.
İyileri ve kötüleri tanıtalım o zaman. Sözünü ettiğimiz Roma lejyonunun başındaki General Lucius (Cusack), korumakla görevli olduğu, Konsül Crassus’un minik oğlu Publius’u, kötücül ağabeyi Tiberus (Brody)’tan kaçırmaya çalışıyor. Daha sonra İpek Yolu’nu kavgalardan, savaşlardan korumaya yemin etmiş gönüllüler hareketinin lideri Huo An (Chan) sahneye çıkıyor. Hakkını yemeyelim, dövüş koreografilerini bizzat tasarlayan Jackie Chan yaşına rağmen yine çok çalışıyor. John Cusack ve “villain” Adrian Brody ise, senaryoda kendilerine biçilen karton karakterlerin içine sıkışmış vaziyette çırpınıp duruyorlar. Lucius, yoluna çıkan kenti ele geçirmek isterken Huo An’la dost olup, kentin yeniden inşaasını üstleniyor. Birlik olup Tiberius’un dev ordusuna karşı savaşa hazırlanıyorlar. Tiberius ise kendisinin bile anlam veremediği replikleriyle “bir insan ne kadar kötü olabilir”in karton haliyle can çekişiyor. Aldıkları kılıç dersleri sayesinde hepsi de iyi dövüşüyorlar ama kazanan seyirci olamıyor.
Filmin “iyi” duygulardan anladığı da onları güzellemelerle süslemek. Dost musunuz, can ciğer kuzu sarması olacaksınız. Fedakarlık mı, hemen ölüme atlayacaksınız. İhanet ve kötülük mü, en şiddetlisinden sergileyeceksiniz. Hatta kendi kardeşinizi öldürmeye çalışırken bir an bile tereddüt etmeyeceksiniz!.
Anlatmaya çalıştığımızı özetlersek “Ejder Kılıcı”, tüm o cafcaflı sahnelere, dökülen gözyaşlarına, afili savaşlarına rağmen, söyleyecek sözü çok da mühim olmayan bir yapım. Ele aldığı duygular değerli, bu yüzden de önemli, ama bu filmi önemli yapmaya yetmiyor işte. Bu duyguları, seyircinin gündelik hayatta karşılığını bulacağı yansımalara dönüştürmekte maharet. Hani şiir olduğunu hissettirmeyen şiirler vardır ya o hesap. Şair, okurdur çünkü.