Senaryosunu, Disney'in aynı isimli animasyon filminden (1991) uyarlayarak Stephen Chbosky ile Evan Spiliotopoulos'un kaleme aldıkları ve yönetmen koltuğunda da Bill Condon'ın oturduğu “Beauty And The Beast”; romantik bir fantastik müzikal olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz, 160 milyon dolarlık bir bütçe ile yeşil perde, görsel efekt ve animasyon teknolojilerinin yanı sıra, zorluk derecesi yüksek sahnelerinde; koordinatörlüklerini Sarah Greensmith ve Nick McKinless'in üstlendikleri dublör oyuncuların performanslarına yaslanılarak çekilen ve brüt 1.264 milyon dolarlık bir hasılat rakamına da ulaşıldığı bilgisine ek olarak vizyona girdiği yıl, sinema salonunda ilgiyle izlediğimiz bu filme biraz daha yakından bakalım...
***
Bir zamanlar, Fransa'nın gizli kalbinde; genç ve yakışıklı bir Prens (Dan Stevens), harika bir şato da yaşarmış...Arzu ettiği her şeye sahip olmasına karşın Prens, düşüncesiz ve bencilmiş...
Öyle ki; şatosunu, en güzel eşyalarla doldurmak için kasabayı vergiye bağlamış... Düzenlediği, eğlence dozunun sınırsız olduğu partiler de, bölgenin en gözde insanları ile dolu olurmuş...
**
Derken...
Bir gece, o eğlencelerden birinin tertip edilmekte olduğu şatoya, dışarıdaki şiddetli fırtınadan korunmak amacıyla kendine güvenle konaklayabileceği bir mekan arayan, davetsiz bir misafir gelmiş... Hediye olarak da Prens'e, tek bir gül teklif etmiş... Ancak kadının (Hattie Morahan) hırpaniliğinden iğrenen Prens, onu reddetmiş...
Bu durumda da kadın Prens'e, insanları dış görünüşlerine göre yargılamaması gerektiğini ve güzelliğin içte olduğunu söylemiş...
Prens onu, bir kez daha geri çevirdiğinde; bir anda yok olup giden yaşlı kadın, güzeller güzeli bir büyücüye (Hattie Morahan) dönüşerek geri dönüvermiş...
Prens, merhamet dilemiş ama iş işten geçmiştir...
Zira büyücü çoktan, onun kalbinde hiç sevgi bulunmadığını görmüş...
Ceza olarak da Prens'i, korkunç bir canavara (beast) dönüştürmüş...
Yetmemiş...
Şato'nun kendisi ile Lumière (Ewan McGregor), Cogsworth (Ian McKellen), Bayan Potts (Emma Thompson), Chip (Nathan Mack), Bayan Gardırop (Audra McDonald), Maystro Cadenza (Stanley Tucci) ve Plumetta (Gugu Mbatha-Raw) gibi içinde yaşayan karakterlerin üstünde de, son derece güçlü bir büyü oluşturmuş...
***
Günler yıllara dönüştükçe; Prens ve hizmetkarları, dünya tarafından unutulmuş...
Çünkü büyücü onları, sevenlerinin zihninden tamamen silivermiş...
Fakat büyücünün teklif ettiği gül, gerçekten de büyülü bir gülmüş...
Şayet Prens; bir başkasını sevmeyi öğrenebilir ve şatoya bıraktığı gülün son yaprağı düşmeden evvel o kişinin sevgisini kazanabilirse, büyü bozulacakmış...
Aksi taktirde, ilelebet bir canavar olarak kalacakmış...
***
Yıllar geçtikçe Prens, tüm ümidini yitirmiş...
Zaten bir canavarı sevmeyi, kim öğrenebilirmiş ki?
***
Hikayenin buraya kadar olan kısmını, Hattie Morahan'ın anlatımıyla (narrator) dinledik...
***
Neyse...
"Konuya biraz da, filmin 'güzeli' açısından bakalım" diyerek de devam edelim...
***
Peder Robert'tan (Ray Fearon) ödünç aldığı kitapları okumak suretiyle yaşamakta olduğu Villeneuve isimli küçük taşra kasabasının sıkıcı rutinlerinden kurtulmaya çalışan Belle (Emma Watson); kasabalılarca, tuhaf bulunurken, sağlıksız ve muammalarla dolu olarak da değerlendirilmektedir...
Bu arada, Fransız Kraliyet Ordusunun Narsistik derecede kendini beğenmiş gazilerinden Gaston'un (Luke Evans), dostu LeFou (Josh Gad) ile yaptığı sohbetlerden; kasabaya bir türlü uyum sağlayamayan Belle'e, kendisiyle evlenecek kadar aşık olduğunu da öğreniyoruz...
Hatta, her terslenişinde Gaston'un Belle'e, daha da bağlandığını fark ediyoruz...
***
Çok geçmez...
Artık hayatta olmayan annesi (Zoe Rainey) ile Paris'te evlenmiş olan ressam ve mekanik tamir ustası babası Maurice (Kevin Kline); bir gün sürecek olan pazar alışverişine gitmekteyken, bambaşka bir hayat hayalleri kuran kızı Bell'e, ne istediğini sorar...
Elbette her seferinde olduğu gibi Bell, yine bir gül ister...
Kendisi de, kasabanın ortak alanındaki havuzda çamaşır yıkamaya başlar...
Ama Tom (Jimmy Johnston) tarafından, küçük bir kıza okumayı öğrettiği tespit edilince çamaşırları; kasabalılarca, yerlere saçılır...
***
Uzatmayalım...
Bir Haziran ayının uzayan akşamındaki, ani bir kar yağışının bastırdığı gecenin karanlığında; atı Philippe'in çektiği arabasıyla ormanda ilerleyen Maurice'in peşine, açlıktan gözleri dönmüş olan bir kurt sürüsü düşer...
Canlarını güç bela kurtaran Philippe ile Maurice kapağı, Prens'in şatosunun bahçesine attıkları an; şatodaki büyüden haberdar olan kurtlar, takibi bırakırlar...
***
Atını su ve samanın bulunduğu ahıra yerleştiren Maurice, fırtınadan sığınmak gayesiyle bir yer aradığını belirtmek üzere şatonun kapısına doğru yönelir...
Vardığında kolaylıkla açılan kapıyı ittirip içeri girdiğinde, ortalıkta kimsecikler olmasa da; hem ortamı ısıtan şömine çıtırdayarak yanmakta hem de Maurice'in karnını doyurabileceği yiyecekler, masanın üstünü süslemektedir...
Yalnız içi çay dolu bir fincan kılığındaki Chip, kendisiyle konuşmaya başlayınca panikleyen Maurice, koşturarak şatonun kapısına yönelir...
Hatta atına atlayarak yola koyulmaya da kalkışır...
Ancak kızının kendisinden istediği gülü, henüz temin edemediği gerçeğini anımsayınca da geri döner...
Döndüğünde ve dikeni elini yaralayarak kanatan bahçedeki güllerden birini kopardığında da; üzerine doğru gelen canavar, evine sürücüsü olmaksızın dönmesine yol açacak kadar ürkütür Philippe'i...
***
Bu duruma fazlasıyla şaşıran ve babası adına telaşlanan Belle; Philippe'in sırtına atladığı gibi soluğu, şatonun içinde alır...
Ve...
Gül hırsızlığı sebebiyle, bilindik nobranlığından hiçbir şey yitirmemiş olduğunu gördüğümüz Prens tarafından bir kapının ardına kilitlenerek tutsak alınmış olan babasını bulur ve onunla yer değiştirir...
Bu arada kollu bir şamdana dönüşmüş olan Lumière ile masa saati görünümündeki Cogsworth aralarında; kilit altından kurtaracakları Belle'in, büyüyü bozacak kız olup olmadığını tartışmaktadırlar...
Dakika 33...
Bugüne kadar fırsat bulup da izlememiş olanları, filmin geride kalanın da; söz yazarı Howard Ashman ve besteci Alan Menken'ın müziklerini de beğeneceklerini umduğumuz, 96 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Keyifli seyirler,