İşte bunlar hep kırsal...
Yazar: Misafir KoltuğuYerli korku furyasının beyazperdede bir türlü sırtını doğrultamaması, hatta aksine neredeyse acıklı bir şaka olma yolunda hızla ilerlemesi konusunda, çeşitli teoriler üretmekten bıkıp usandığımız bir döneme girdik artık! Bu kulvardaki kredilerini bir süre önce tüketmiş olan korku – gerilim türünün itibar kazanabilmesi günden güne daha da zorlaşmaya başlıyor! Peşin peşin belirtmek gerekir ki Volkan Akbaş’ın ilk uzun metrajlı filmi Azem: Cin Karası, türün klişeleriyle bile barışık görünen bir film değil. Artık belli kronolojik aralıklarla karşımıza çıkan yerli korku filmlerinin izlediği rota neyse Akbaş’ta aşağı yukarı onu takip ediyor…Ediyor etmesine de, işleyiş açısından hantal bir dinamiğe sahip olması, filmi korku – gerilim konseptinden de alabildiğine uzaklaştırıyor...
Daha girizgâh kısmında kırsalda bir ev sahibi olmak ile deniz kıyısında bir villada ömür çürütmek gibisinden pek de epistemolojik sayılmayacak bir muhabbete damardan giren yeni evli çiftimizin diyalogları; bir süre sonra absürt bir korku – gerilim parodisiyle karşı karşıya olabileceği ihtimalini düşündürmeye başlıyor izleyiciye. Özellikle genç oyuncu Zeki Şen’in, hayatında köy havası solumamış karakterinin kırsal hayata durmaksızın dizdiği övgüler, Umut Sarıkaya karikatürlerindeki fiyakalı saptamaları aratmayacak cinsten!
Film en kaba saba tabirle, babasından kendisine miras kalan evi toparlayabilmek için paldır küldür yollara düşen bir adamın, kız arkadaşıyla birlikte sürüklendiği hafta sonu macerası minvalinde değerlendirilebilir. Zaten filmin büyük bir kısmı, iflah olmaz "avantürperest" çiftimizin mevzu bahis evi arama kisvesi altındaki yolculuğuna adanırken; metafizik varlıklar tarafından izlenme, garip rüyalar görme, köy yolunda kaybolma ve nihayetinde kaçınılmaz olarak yolda kalma gibisinden artık izleyicinin iyiden iyiye bıktığı klişelerle şişmanlıyor. Nihayetinde pek sevgili çiftimiz aradıkları virane evi bulduktan sonra da hayalkırıklığıyla karışık bir şekilde, haklarına razı gelerek “kırsaldaki tekinsiz ev” ortamını benimsemeye başlıyorlar.
Esas oğlanın köy hayatına duyduğu özlem sayesinde, bir kırsal alan geriliminde karşımıza çıkabilecek her noktaya parmağını banıyor film. Bir süre bu alakasız detaylara batıp çıktıktan sonra (ki filmin son yarım saatlik kısmına tekabül ediyor) nihayet korku gerilim kulvarına direksiyon kırma işlemi gerçekleşiyor. Azem: Cin Karası’nın en önemli handikabı, genel anlamda türün tüm başarısız örneklerinde olduğu gibi gereksiz pek çok ayrıntıya çarparak tökezlemekten, izleyiciyi içine alabilecek atmosfer yaratımına ve öyküyü dağılmadan işletebilecek fikirlere vakit bulamamış olması.
Sözün özü Azem: Cin Karası’nı, izleyicinin en basit beklentilerini bile karşılamaya eğilen bir tür filmi olarak değerlendirebilmek mümkün değil... Filmde sık sık yinelenen kırsal hayat güzellemesini bir hafta sonu kaçamağı için teşvik edici olumlu bir unsur olarak değerlendirmek dışında tekrarlana tekrarlana suyu çıkmış klişeleri bile uygulamaya yanaşmayan filmin yaptığı belki de en son şey, korku – gerilim sofrasına oturmak isteyen izleyicinin ilgisini ödüllendirmek…
Fatih Yürür