Bir şey öğrendiğimizde veya bildiğimizde, bize en yakın olanlar veya bizi yıllardır tanıyanlar, bizi en az dinleyen kişiler olurlar. Çünkü bu kişiler bizi, onlarla ilişkide olduğumuz kimliklerimiz ve rollerimiz ile görürler. Bu; çocuğumuz, kardeşimiz, asker arkadaşımız ve sevgilimiz olabilir... Bazen ne yaparsak yapalım, tabiri caizse ağzımızla kuş tutsak da kimseye yaranamayız... Bazen biz de o kişiye kendimizi doğru dürüst ifade etmiyor olabiliriz; bizim ki o rol hakkında epey ön-yargımız ve geçmişimiz vardır. Bellek bizi geçmişe mahkum kılar...
Toni Erdmann filminin kahramanı Winfried, eşi ile boşanmıştır. Bir iş kadını olan kızına ulaşamamaktadır. Kızı Ines, uluslar arası bir firmada çalışmaktadır ve son derece meşgul biridir. Yurt dışında; Bükreş’te yaşamaktadır. Babasının yaptığı sürpriz ziyaretten ve onun şakalarından rahatsız olan Ines, onun ülkesine geri dönme kararına çok sevinir... Ancak babası gitmekten vazgeçer ve Toni Erdmann adında bir yaşam koçu olarak kimliğini saklayarak her şeye sil baştan başlar...
Ines, başta bu durumu çok sinir bozucu bulur, lakin işini fazlaca ciddiye almaktadır ve Toni karakteri onun hoşuna gitmemiştir. Oysa babası kızının ondan rahatsız olduğunu fark etmesine rağmen, kızı için onun yanında olmaktan vazgeçmez.
Toni, kızının işi için bambaşka bir kimliğe büründüğünü fark eder. İş gereği oynanan oyunlar, müşterileri ikna etme stratejileri ve sarpa sarmış ilişkiler... Geceleri ise dedikodu ve çeşitli madde kullanımları... Ines’in kendine ayıracak hiç vakti yoktur. Hiç de mutlu gözükmüyordur...
Toni: “Şunu yapmalıyım, bunu yapmalıyım, fakat bu arada hayat yanından geçip gidiyor...”
Yazının tamamı Tuvalet Kağıdına Notlar'da...