Hesabım
    Ölümsüz Aşk
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Ölümsüz Aşk

    Zihinlere değil, göze hitap ededen bir film...

    Yazar: Ayşegül Kesirli

    Genç yönetmen Lee Toland Krieger’ın romantik komedi türünün kırmızı çizgileriyle oynadığı bir önceki filmi “Vazgeçmem SendenPeyton Reed imzalı “Ayrılık”ın (2006) izinden giden ve nispeten olumlu eleştiriler alan bir çalışmaydı. Krieger, yeni filmi “Ölümsüz Aşk”ta ise Mel Gibson’ın başrolünde yer aldığı 1990’lı yılların unutulmaz filmi “Daima Genç”in (1992) adımlarını takip ediyor. Romantizm, dram ve bilimkurgu türlerini iç içe geçiren bu yeni Krieger filminde, daima genç kalmaya mahkum olan Adaline Bowman’ın hikayesi anlatılıyor.

    Filmin daha ilk dakikalarında karşımıza çıkan Wes Anderson-vari dış sesin bilgilendirdiği üzere, 1940’lı yıllarda geçirdiği bir trafik kazası sırasında yaşanan bir doğa olayı, Adaline Bowman’ın genlerinde bir değişikliğe sebep oluyor. O günden itibaren fiziksel olarak hep 29 yaşında kalan Adaline, etrafındaki sorgulayan bakışları, uyguladığı özel bir diyet olduğunu ya da yeni bir kozmetik ürününü denediğini bahane ederek susturuyor. Ancak çevresinde, Amerikan istihbarat örgütü düzeyinde bir merak uyandırır uyandırmaz Adaline, bir deney faresine dönüşmemek için her on yılda bir isim, şehir ve iş değiştirmek zorunda olduğunu anlıyor ve film ‘genç’ kadının hikayesini böylelikle günümüze ulaştırıyor.

    Filmin gelişme bölümünde, bugünün San Francisco’sunda bir kütüphane çalışanı olarak karşımıza çıkan Adaline karakterinin çoğunlukla vampir temalı filmlerde görmeye alışık olduğumuz bir enerjiyle donatıldığı hemen anlaşılıyor. Bu enerjinin filmin hikayesine nüfuz etmesini sağlayan en önemli unsurun, başrolde izlediğimiz Blake Lively’nin kostümleri olduğunu iddia etmemiz mümkün. 2002 yılında “Kırmızı Değirmen” (2001) filmi için tasarladığı kostümlerle Oscar ödülünün sahibi olan Angus Strathie’nin imzasını taşıyan kostümler, Lively’nin saç ve makyaj tasarımıyla birlikte filmin en can alıcı özelliği.

    Bununla birlikte, “Ölümsüz Aşk”ın set tasarımlarının da karakterlerin kişisel özellikleri ile son derece uyumlu olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle Adaline’ın evini çevreleyen mobilyalar, renkler ve ufak detaylar, karakterin ‘görsel olarak’ 108 yıllık ömrünün hakkını veren bir simaya kavuşmasını başarıyla sağlıyorlar. Diğer yandan, Adaline’ın iç dünyasının benzer bir özenle tasarlandığını söylemek ne yazık ki mümkün değil.

    Nihayetinde Adaline 29 yaşında görünmesine rağmen ömrüne savaşlar sığdırmış, bir çocuğu torun sahibi olma yaşına gelmiş, dolayısıyla da ruhen yaşlanmış olması beklenen bir karakter. Bu ruhani yaşlılık “Ölümsüz Aşk”ta, karakterin konuşmaktan fazla hoşlanmaması, sakin bir hayatı tercih etmesi, birden fazla dil bilmesi ve ‘Trivial Pursuit’ oyununda kimsenin eline su dökememesi üzerinden verilmeye çalışılıyor. Ancak ‘genç’ kadın bir türlü beklenen düzeyde bir dinginlik ve bilgelikle donatılamıyor. Adaline’ın çevresindeki diğer karakterlerle olan ilişkilerini de olumsuz yönde etkileyen bu durum, özellikle filmin sonlarına doğru zaman zaman ikna ediciliğini kaybetmesine yol açıyor.

    Dolayısıyla, “Ölümsüz Aşk” görsel olarak izleyenlere keyifle seyredilecek, ahenkli bir dünya sunmayı başarırken, öyküsel anlamda bahsettiğimiz tutarsızlıkların ve zincirleme mantık hatalarının kurbanı oluyor. Neyse ki filmin hikayesindeki kimi aksaklıkları örtbas edebilecek kuvvetteki görselliği gidişatın sürükleyici bir biçimde ilerleyebilmesini sağlayabiliyor. Böylelikle, “Ölümsüz Aşk” zihne değil göze hitap eden bir film olarak sıkılmadan izlenebilecek bir yapıma dönüşebiliyor. Oyuncu kadrosunda Harrison Ford ve Ellen Burstyn gibi iki usta oyuncuyu barındırması ise “Ölümsüz Aşk”ı tercih etmenin bir başka sebebi.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top