“The Grudge”, senaryosunu, aynı isimli seriye yeni bir başlangıç olmak üzere, 2004 tarihli Amerikan remake ile orijinal film “Ju-On: The Grudge” u (2002) esas alarak, (hikâyesini de Jeff Buhler ile birlikte) yazan Nicolas Pesce’nin yönetmen koltuğunda oturduğu bir korku – gerilim filmi…
3 Ocak 2020 tarihinde Amerika’da vizyona giren filmin, 4.3 (20.324 oy) ve 2.2/5 (3.394 oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 4.2/10 (124 yorum) ve 41/100 (28 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamaları, oldukça düşündürücü…
Ama biz yine de 10 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilen ve Sony’nin tüm iddialı pazarlama çabalarına karşın 49,5 milyon dolarlık bir hasılat rakamına takılıp kalmış olan bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bizzat kendimiz mercek altına alarak incelemeye ardından da puanlamaya çalışacağız…
Bunun içinde, artık neredeyse yorumlarımızda geleneksel bir özellik halini aldığı üzere ayrıntılı incelemeye geçmeden önce filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…
Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, verilen bunca düşük puan ve (yurtdışında) yapılan onca olumsuz eleştirinin ardından, “beğenmemiz gereken yerleri” not etmek amacıyla kâğıt kalem elde (ve bu bölümleri yahut da sahneleri kaçırmamak adına) biraz da tedirgin izlediğimiz filmlerden biri olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…
Şimdi yazacaklarımız nedeniyle Pesce’nin bu filmini beğenmeyenler belki şaşıracaklar (ve biraz da kızacaklar):
Ancak film, yeni bir devam filmine de göz kırpan sürpriz bir final ile sona erdiğinde ne yazık ki elimizdeki kâğıtta, “olumsuzluk” adına alınmış tek bir not dahi yoktu…
Ki, aşağıda sıralayacağımız koşullarda zaten olması da pek mümkün değildi…
Bir kere, her şeyden önce bu filmin senaryosu, serinin ilk üç filmini izlemenizi gerektirmeyecek bir biçimde kurgulanmış…
Hatta bırakın izlemeyi, “Grudge” adını ilk kez duyuyor olmanızın bile herhangi bir sakıncası yok…
Zira Japonya’dan Amerika’ya sıçrayan “lanet” ve sonrasındaki “ruhlarca ele geçirilmiş ev / haunted house” hikâyesi, beceri dolu bir flashback yöntemi ile sindire sindire öyle bir işlenmiş ki, anlamamak için çok özel bir çaba gösterilmesi gerekiyor…
Üstelik filmde kullanılan mekânlarda yaratılan ürkütücü atmosfer de işin cabası…
Hele filmin, Andrea Riseborough, Demián Bichir, John Cho, Betty Gilpin, Lin Shaye, Jacki Weaver, William Sadler, Frankie Faison ve Zoe Fish gibi isimlerden oluşan oyuncularının takdire şayan performansları…
Doğrusu bunun için de edilecek, olumsuz tek bir laf dahi mevcut değil…
Elbette filmin pek çok artısı daha var…
Örneğin, The Newton Brothers’ın, filmdeki gerilimin ritmine eşlik eden müzikleri…
Bu ikiliyi, korku sinemasının yeni nesil ustalarından Mike Flanagan’ın çektiği “The Haunting of Hill House” (2018) ve “The Haunting of Bly Manor” (2020) TV dizileri ile “Doctor Sleep” (2019) filmi için yaptıkları bestelerden de tanıyoruz…
Editör koltuğunda da adlarına, “Friday the 13th” (2009), “Ouija” (2014) ve “The Nun” dan (2018) aşina olduğumuz Ken Blackwell ile “Don't Breathe” (2016) ve “Hotel Artemis” ten (2018) Gardner Gould oturuyorlar…
Tabii filmin yapımcıları arasında, korku sinemasının efsane isimlerinden Sam Raimi’nin bulunması da tam anlamıyla pastanın çileği gibi olmuş…
Yani neresinden bakılırsa bakılsın görünürde, eksik gedik hiçbir şey yok gibi…
Belki biraz tarzımızın dışında olacak ama tek bir “spoiler vermeden” buraya kadar yazdıklarımızın tamamı, zımnen de olsa ikisini de içerdiği için filme ilişkin hem ilk tespitimiz hem de ilk önerimiz olsun…
Ayrımı gönlünüze göre siz kendiniz yaparsınız…
Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3 verdiğimiz bu film için önerimiz de belirli kalıpların içine sıkışıp kalarak yapılan olumsuz yorum ve puanlara aldırmadan, “bir şans da siz verin” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler…