Orda bir köy var hayli uzakta..
Yazar: Banu Bozdemir10. Köy Teyatora birçok özelliği birarada harmanlamaya çalışan filmlerden. İçinde fantastik öğeler de bulunsun, Ege'ye has o rahat komedi algısı da olsun, Dionysos, Halikarnas Balıkçısı da bu hikayenin içinde kendini bulsun denmiş ve yalanın olmadığı daha doğrusu Ege köylüsünün yalanla işi olmaz rahatlığının filmin diyaloglarına yansıdığı bir film çıkmış karşımıza. Ege şivesinin bel altı esprilerle doğal ve rahat bir şekilde buluştuğu filmlerin son yıllarda bir şekilde öncüsü olması dolayısıyla Yüksel Aksu filmlerine benzediğini söylemeliyim 10. Köy Teyatora'nın. Filmin farkı mitolojiyi filmin içine fantastik bir unsur olarak katmaya çalışmasında ama bu etkinin günümüze dair algısının bulunmamasında. Örneğin filmde bugünü izleyen, insanların arasında dolaşan ama onlara müdahil olmayan bir Dionysos var ki tek yaptığı üzüm yemek ve insanları izlemek. Gerçi tarihi kaynaklarda elinde bir salkım üzümle resmedilen bu tanrı aynı zamanda zevk ve safahatla da birlikte anılan tanrılardan. Hatta homoseksüellik tanrıçası olarak da biliniyor. O yüzden onuncu köye uğrayan ve Dionysos şenliklerine dahil olmak isteyen kumpanyada onu oynayan oyuncu da eşcinsel. Onun üzerinden homofobiye eleştiri kıvamında bir muhabbet de var filmde. Bir de bu köye sürgün edilen öğretmen var ki herkesin öyküsü birbirine dokunuyor bir süre sonra.
Filmde bir nevi yalan söylemek yasak olduğu için herkes ağzına geleni rahatça söylüyor, kadınlar istediği erkekle takılıyor. Yani köy Dionysos'tan aldığı rahatlık mirasıyla pek güzel yaşayıp gidiyor. Filmin Halikarnas Balıkçısı'yla ilişkisi ise öğretmenin mırıldandığı bir iki cümlede kalıyor.
Fantastik film yapma amacıyla ve bu konudaki eksikleri giderecekleri iddiasıyla yola çıkılmış ama zamanında tamamlanamadığı için bu eksikleri de giderememiş anlaşılan. Zira filmde bir iki tane efekt çalışması ve birkaç sahne tarih öncesi karakter dışında pek birşey yok. Onlar da çok yetersiz çalışmalar. Bu tarz filmlere tüm iyi niyetimle yaklaşmaya çalışsam da elde avuçta kalan bir iki espri oluyor sadece. Film o kadar çok konu bombardımanı yapıyor, o kadar çok mesaj vermeye çalışıyor ki elde avuçta kalan gerçekten de çok az şey oluyor. Çünkü hiçbir şey doğru dürüst verilmiyor, hep öyleymiş gibi yapılıyor. Ortaya çıkan da tatmin edici bir seyirlik olmuyor ne yazık. Birbirini tekrar eden filmler kervanına bir yenisi daha eklenmiş oluyor.
Erkekler karikatürize şekilde çıkarcı, kadınlar ise umutsuz şekilde aşk insanı olarak çizilmiş ama bunun da ana hikayeye pek bir katkısı yok. Aslında tarihi karakterlerin hala aramızda olduğu ve kimi zaman bize yol gösterdikleri, bize kendilerini belli ettikleri fikri güzel ama her şey fikirle hallolmuyor, anlatım da bitiyor ve orası gerçekten de problemli. Madem film yalan söylemeyen, dobra bir algı sunuyor, ben de buna güvenerek düşüncelerimi olduğu gibi aktardım. Bu durumda ben de gönül rahatlığıyla dokuzuncu köyden kovulmuş sayılabilirim...
Konuyu özetlersek 10. Köy Teyatora (ege şivesindeki söylenişi) derdini çok fazla ortak paydada toplamaya çalıştığı konularla anlatmaya çalıştığı için başarılı olamıyor. Yani daha çok fikir olarak kalıyor. Ete kemiğe bürünebilse ilgi çekici bir film olabilirmiş... Yoksa tiyatrolar, kumpanyalar hep olsun ve bizi farklı dünyalara taşısın isteriz elbette...
twitter/BanuBozdemir