Hesabım
    Canavarın Çağrısı
    Ortalama puan
    3,5
    33 Puanlama
    Canavarın Çağrısı hakkında görüşlerin ?

    7 Kullanıcı yorumları

    5
    1 Eleştiri
    4
    3 Eleştiri
    3
    3 Eleştiri
    2
    0 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 2.065 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    1 Şubat 2022 tarihinde eklendi
    Senaryosunu, aynı isimli kendi romanından (2011) uyarlayarak Patrick Ness'in yazdığı ve Katalan sinemacı J. A. Bayona'nın yönetmen koltuğunda oturduğu “A Monster Calls”, fantastik bir drama olarak geliyor karşımıza...

    Gelin isterseniz Byona'nın, ağırlıklı olarak; kendisinin ilk iki filmi "El orfanato / The Orphanage" (2007) ve "Lo imposible / The Impossible" (2012) ile Guillermo del Toro'nun filmlerinde de yer almış olan teknik ekiple birlikte kotardığı bu filme biraz daha yakından bakalım...

    İngiliz bir ailenin oğlu olan 12 yaşındaki Conor O'Malley (Lewis MacDougall), mezarların çöktüğü ve aynı çöküntünün oluşturduğu bir uçurumun içine, elinden tutmaya çalıştığı kanser hastası annesi Elisabeth "Lizzie" Clayton'ın da (Felicity Jones), elinden kayarak düştüğü kabus gibi bir rüyadan sıyrılarak uyanır...

    Yatağından doğrulup, odasındaki pencerenin önüne doğru seğirttiğinde de saat 12.07'yi göstermektedir...

    Bir başına yaptığı sabah kahvaltısını kendi hazırlayan Conor, evden çıkıp gittiği okulunda, her zamanki gibi başına ekşiyen Harry (James Melville), Sully (Oliver Steer) ve Anton'un (Dominic Boyle) zorbalıklarına maruz kalır...

    Neyse...

    Daha da önemlisi, evde Conor'ı annesinin hazırladığı bir sürpriz beklemektedir...

    Ne midir o?

    Elbette ki, tanıma şansı bulamadığı büyükbabasının sinema makinası ile gece izleyebilecekleri "King Kong" (1933) filminin makarası...

    Filmden sonra odasına çıkan Conor, saat yine 12.07'yi gösterdiğinde bu kez kara kalem resimler çizdiği masasının başında ve uyanıktır...

    Masasından düşerek pencerenin önüne kadar yuvarlanan kalemlerinden birinin peşinden pencereye yönelerek camı açan Conor, evlerinin karşısındaki mezarlığın tepesindeki görkemli Porsuk Ağacının; kendisine üç hikaye anlatacağını, gerçeklerden oluşan dördüncüsünü de kendisinin anlatmasını istediğini söyleyerek konuşan bir yürüyen canavara (seslendiren Liam Neeson) dönüştüğünü görür...

    Bu olaydan fazlasıyla etkilenerek korkan Conor soluğu, geceyi geçireceği annesinin yatağında alır...

    Sabah uyanır uyanmaz dışarı çıkarak söz konusu ağacı şöyle bir kontrol eden Conor'ı evin salonuna girdiğinde; kendilerine mutfakta çay hazırlamasını isteyen büyükannesi (Sigourney Weaver) ile kemoterapi neticesinde saçları döküldüğü için gelirken büyükannenin yanında getirdiği perukları kontrol eden annesi karşılayacaklardır...

    Büyükanne'nin kendi odasına yerleşmesi sebebiyle alt kattaki bir kanepenin üzerine kıvrılarak uzanan Conor, filmin en başındaki çöken mezarlar rüyası ile saat tam 12.07'de, daldığı uykudan bir kez daha irkilerek uyanır...

    Ve canavarın anlatacağı, ana kahramanlarını yaşlı bir kral, bir cadı, bir prens ve bir köylü kızının oluşturduğu ilk hikayeyi dinlemek üzere evin kapısının önüne davet edilir...

    Tabii ki, diğer üç hikaye gibi bunun da ayrıntılarına girmiyoruz...

    Ertesi gün okuldan eve döndüğünde Conor, annesinin tedavi amacıyla hastaneye yatırılacağı için birkaç günlüğüne büyükannesinde kalacağı ve vakti zamanında kendilerini terk ederek Amerika'ya göçmüş olan babasının da (Toby Kebbell) ziyaretlerine gelmekte olduğunu öğrenir...

    Derken Conor:

    Üst katında, içinde sürprizler barındıran kapısı kilitlenmiş bir odanın bulunduğu ve kimyalarının bir türlü uyuşmadığı büyükannesinin evine gönülsüzce yerleşirken; aynı evin kapısını, sevinçten havalara uçmasını sağlayan babası çalar...

    Ama yalancı bahar kıvamındaki bu sevindirici duygu yoğunluğu çok kısa sürer...

    Zira Amerika'da bir başka çocuğu daha olan ve Los Angeles'ta yaşayan babası, Conor'ı sadece Noel tatilinde yanına istemektedir...

    Yani sonuçta Conor, bir ayağı çukurda olan annesi ile evinde istediği şekilde davranarak bir türlü rahatlayamadığı büyükannesi arasına sıkışıp kalmıştır...

    Babasının bir lunaparka götürerek eğlendirip, yedirip içirmesinin ardından saat 06.00'da büyükannesinin evine bıraktığı Conor'ın, bir diğer alternatifi de; antika değerindeki duvar saatinin ayarlarıyla oynamak suretiyle zamanı, 12.07 olarak değiştirerek "hayallerinde ürettiği" dev yaratığı bu kez de, büyükannenin evine davet ederek ikinci hikayeyi anlatmasını da sağlamaktır...

    Dakika 45...

    43 milyon dolarlık bütçesinin önemlice bir kısmının görsel efektlere gittiğini tahmin ettiğimiz filmin geride kalanında sizleri; Conor'ın göz yaşlarının duygusal anlar da yaşatacağı, 63 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...

    Eminiz, vizyona girdiği yıl sinema salonunda severek izlediğimiz bu filmi, sizler de beğeneceksiniz...

    Keyifli seyirler,
    Fundalina Jolie
    Fundalina Jolie

    Takipçi 178 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    8 Kasım 2016 tarihinde eklendi
    Film, harika animasyonlar eşliğinde kurgulanan ve duygu yoğunluğu gittikçe artan bir yapım olmuş.
    Canavarın Çağrısı filmi, Patrick Ness’in Siobhan Dowd'un özgün fikrinden esinlenerek kaleme aldığı aynı adlı romanının uyarlaması. Ness aynı zamanda filmin senaristi.
    Filmin oyuncuları çok güçlü ve başarılı isimlerden oluşuyor. Hikayeyi ise Conor rolüyle Lewis MacDougall’ın gözünden takip ediyoruz. MacDougall küçük yaşına rağmen başarılı bir performans sergiliyor. Diğer oyunculara ise söylenecek bir söz yok.
    Deniz O.
    Deniz O.

    Takipçi 170 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    23 Haziran 2017 tarihinde eklendi
    Öyle bir an vardır ki hayatımızda; çocuk olamayacak kadar büyümüşüzdür, yetişkin olamayacak kadar küçüğüzdür... Özellikle de şartlar bizi erken olgunlaşmaya, bazı sorumluluklar almaya ittiği zamanlarda.

    Bir çocuk için ebeveynler hayatta kalmak ile eşdeğerdir. Hem dışsal hem de içsel olarak onları kurtarmak için ellerinden geleni yaparlar. Eğer anne ve baba, ruhen veya fiziksel olarak orada değilse, çocuk ya “onun için” ya da “onun gibi” yapar... Boşanmış bir ailede erkek çocuk giden babanın yerini doldurur veya hasta olan bir anneye sahip çocuk, annesine bir anlamda ebeveynlik yapmaya kalkışabilir ancak onun acısını paylaşmak anneye yaklaşmak için tek seçenek gibi gözükür...

    A Monster Calls filminin kahramanı Conor’ın babası yurt dışında yaşamaktadır ve ikinci evliliğinden de bir evladı vardır. Annesi ise oldukça hastadır... Anneannesi destek olmak adına onların evine gelir ancak Conor onunla pek anlaşamaz... Tüm bu yaşadıklarının üzerine Conor rüyasında dev bir ağaç kılığındaki canavar ile mücadele vermektedir.

    Rüyasındaki canavar Conor’ın korkuları ile yüzleşmesine yardımcı olmaya çalışmaktadır. Ona çeşitli hikayeler anlatarak ona aydınlatmaya çalışır... Daha derin bir çerçeveden baktığımızda, Conor’ın hasta olan annesinin hastalığının bir anlamı vardır. Annesi muhtemelen aileden birini takip etmektedir... Her kişinin, her olayın ardına baktığımızda bir önceki kuşaklardan taşınan kaderler olduğu ortaya çıkar. Ortada ne failler ne de kurbanlar kalır... Sadece olan olaylar vardır... Yüzeydeki hikayeler bir masal haline gelir. Gerçek diye bağlandıklarımız erimeye başlar...

    Yazının tamamı blogtadır; Tuvalet Kağıdına Notlar...
    Alp T.
    Alp T.

    Takipçi 441 değerlendirmeler Takip Et!

    3,0
    11 Kasım 2016 tarihinde eklendi
    A Monster Calls, 12 yaşında olan ve büyük zorlukların içerisinde yaşayan, içine kapanık Conor'un öyküsünü anlatıyor. Conor, her gün sabah erkenden kalkıp yürüyerek okula giden, derslere dikkatini veremeyen, sürekli kabadayılardan dayak yiyen bir çocuktur. Eve döndüğünde de hasta annesiyle vakit geçirmektedir. Ve bir gün Conor'u ağaçtan bir canavar ziyaret eder ve bu canavar, Conor'a hikayelerini anlatmaya başlar. Bu sırada da Conor, anneannesinin yanına taşınmıştır ve bu zorlukların üstesinden bu canavar ile gelmeye çalışır.

    Öncelikle A Monster Calls'un yarattığı fikir ve bunu ortaya koyuş tarzı çok etkileyici. Senaryonun nereye gideceğini merak ederek filmi izliyorsunuz. Ve her ne kadar bu film oldukça dramatik ve zaman zaman da fazla melankolik olsa da, büyük bir ilgiyle filmi izliyorsunuz.

    Bunun en büyük nedeni de, filmdeki performanslar. Bu filmdeki performanslar resmen beni büyüledi, bu filmdeki her bir oyuncu bu yılın en iyi performanslarından birisini sergilemiş. Felicity Jones, Inferno faciasından sonra bu filmde çok güçlü bir performans sergilemiş. Kariyerinin en iyi performanslarından biri olduğunu düşünüyorum. Sigourney Weaver da öyle. Hatta Weaver'ın anneanne karakterini ele alış tarzı çok gerçekçiydi. Onun karakterini izlerken Weaver'ı resmen tanıyamadım. Ayrıca Liam Neeson'ın seslendirmesi de çok başarılıydı. Filmdeki canavarı seslendirecek kişi, Neeson'dan başkası olamazdı.

    Fakat bu filmin asıl yıldızı, Conor'u oynayan Lewis MacDougall'dı. MacDougall, bu filmde kendisini resmen parçalamış ve ortaya müthiş bir performans sergilemiş. Onu izlerken etkilenmemek elde değil. Performansı ne kadar mı iyi? Bana göre bu filmdeki Lewis MacDougall'ın performansı, Jacob Tremblay'in Room'da gösterdiği performansdan daha iyiydi (Tremblay'in performansı da çok iyiydi).

    Bunun dışında filmi izlerken ortaya ne kadar ince bir iş çıktığını görüyorsunuz. Manzaralar, görsel efektler, canavarın kendisi ve canavarın anlattığı animasyon şeklindeki rüya sahneleri... Hepsi de birbirinden büyüleyiciydi.

    Fakat, maalesef bu film kusursuz değil. Hatta, A Monster Calls filmindeki sorunlar, geçen ay eleştirdiğim The Girl With All The Gifts'deki sorunlarla aynı. İki filmin de başyapıt sayılabilecek özgün senaryoları ve başarılı oyunculukları var. Ama bir yandan da bir sürü mantık hatası, eksik sahneler ve gereksiz sahneler de mevcuttu. A Monster Calls'da gördüğüm cevaplanmamış soruları ve mantık hatalarını da, The Girl With All The Gifts'deki gibi buraya yazacağım (meraklanmayın, spoiler içermiyor):

    - Canavar nasıl ortaya çıktı? Bunca zaman boyunca Conor'un yakınındaki ağacın içerisinde öylece duruyor muydu? Ve neden Conor'u seçti? Bu dünyada da buna benzer durumları yaşayan kişiler yok mu?

    - Canavar neden 12:07 geçe ortaya çıkıyor? Gece veya gündüz fark ediyor mu? Çünkü normalde gece çıkması gerekirken bir sahnede gündüz ortaya çıkmıştı. Ve hangi gün aralıklarıyla çıkıyor?

    - Conor neden okulda ona bulaşan kabadayıları şikayet etmedi? İçine kapanık bir çocuk olduğunu biliyorum ama işler büyüyünce onun da bir şeyler demesi gerekiyordu bence.

    - Conor'un anneannesi, Conor'u mezarlıkta nasıl buldu?

    Bunun dışında film her ne kadar ilginç başlasa da bir süre sonra yavaşlıyor ve aynı sorunların etrafında dönüp duruyor. Bu yüzden 15 dakika rahatça çıkarılabilirdi filmden.

    A Monster Calls ile ilgili canımı en çok sıkan taraf, soruların cevaplanamaması. Film birdenbire başlayarak ilk dakikalarda hasta anne ve canavar olaylarını ekrana atıyor ve kafanız çok karışıyor. Bu yüzden de filme girmekte zorlanıyorsunuz. Ben şahsen filmin içine anca 1 saatten sonra girebildim. Yavaş ilerlemesine rağmen kafanızda soru işaretleri bırakıyor. Bunun dışında birkaç ufak sorunum daha var da, onları yazmanın pek bir anlamı olacağını düşünmüyorum.

    Ama sakın yanlış anlamayın, A Monster Calls gerçekten de iyi bir film. Özgün fikirlere, muhteşem oyunculuklara ve ilgi çekici sahnelere sahip bir yapım. Sadece çok fazla hatası var ve ortaya bir başyapıt çıkabilecekken, ortaya çıkan sonuç "iyi"ye dönüşüyor.

    Eğer bu hafta Arrival ve Captain Fantastic gibi muhteşem filmleri izledikten sonra boş vaktiniz varsa ve eğer bu filmin oynadığı bir salon bulursanız izlemenizi kesinlikle tavsiye ederim. A Monster Calls'u gerçekten izlemelisiniz bence. Film her ne kadar kusursuz olmasa da, içeriği ve oyunculukları yüzünden izlenmeyi hak ediyor bence. Görülmeye değer.

    FİLMİN İYİ YANLARI:

    + Lewis MacDougall, Felicity Jones ve Sigourney Weaver'ın performansları.

    + Canavarın anlattığı animasyon hikayeler.

    + Ortaya atılan özgün fikirler.

    + Dramatik ağırlığı.

    FİLMİN KÖTÜ YANLARI:

    - Ortaya bir sürü soru atıyor ve bunların çoğunu cevaplayamıyor.

    - Mantık hataları ve gereksiz sahnelerin olması.

    - Filmin içine girmeniz epey zaman alıyor.

    TOPLAM PUAN: 6.8/10
    ScorseseFTSpielberg
    ScorseseFTSpielberg

    14 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    23 Ağustos 2023 tarihinde eklendi
    Scorsese: Aile ile izlenebilir dikiş nakış yok. Okuldaki diğer çocuğun davranışlarına bir anlam verdim ama söylemek istemiyorum. Çizimli sahneler çok güzeldi. Duygusaldı. Eklemek istediğin var mı spielberg?
    -Katılıyorum çoğu şeyde. Güzel bir aile filmiydi. Liam neeson'ı ağaç olarak değilde iri kıyım irlandalı olarak görmek isterdim. Yinede ses tonu çuk harika.
    Ismail G
    Ismail G

    6 değerlendirmeler Takip Et!

    3,0
    17 Ekim 2019 tarihinde eklendi
    Bu filmi arkadasimin tavsiyesi ile izledim ama filmi izlerken hicde zevk alarak izleyemedim yani ufak bir çocuğun hayal dünyasından bahsediyo ve filmde gereksiz soru oluşturuyorsun kafanda izlememenizi tavsiye ederim
    Eren K.
    Eren K.

    1 değerlendirme Takip Et!

    5,0
    29 Ocak 2017 tarihinde eklendi
    Eğer filmin kitabınıda okuduysanız bu filmi tam anlamıyla çözümler ve tekrar tekrar ağlayarak izlersiniz.
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top