Senaryosunu, aynı isimli kendi romanından (2011) uyarlayarak Patrick Ness'in yazdığı ve Katalan sinemacı J. A. Bayona'nın yönetmen koltuğunda oturduğu “A Monster Calls”, fantastik bir drama olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz Byona'nın, ağırlıklı olarak; kendisinin ilk iki filmi "El orfanato / The Orphanage" (2007) ve "Lo imposible / The Impossible" (2012) ile Guillermo del Toro'nun filmlerinde de yer almış olan teknik ekiple birlikte kotardığı bu filme biraz daha yakından bakalım...
İngiliz bir ailenin oğlu olan 12 yaşındaki Conor O'Malley (Lewis MacDougall), mezarların çöktüğü ve aynı çöküntünün oluşturduğu bir uçurumun içine, elinden tutmaya çalıştığı kanser hastası annesi Elisabeth "Lizzie" Clayton'ın da (Felicity Jones), elinden kayarak düştüğü kabus gibi bir rüyadan sıyrılarak uyanır...
Yatağından doğrulup, odasındaki pencerenin önüne doğru seğirttiğinde de saat 12.07'yi göstermektedir...
Bir başına yaptığı sabah kahvaltısını kendi hazırlayan Conor, evden çıkıp gittiği okulunda, her zamanki gibi başına ekşiyen Harry (James Melville), Sully (Oliver Steer) ve Anton'un (Dominic Boyle) zorbalıklarına maruz kalır...
Neyse...
Daha da önemlisi, evde Conor'ı annesinin hazırladığı bir sürpriz beklemektedir...
Ne midir o?
Elbette ki, tanıma şansı bulamadığı büyükbabasının sinema makinası ile gece izleyebilecekleri "King Kong" (1933) filminin makarası...
Filmden sonra odasına çıkan Conor, saat yine 12.07'yi gösterdiğinde bu kez kara kalem resimler çizdiği masasının başında ve uyanıktır...
Masasından düşerek pencerenin önüne kadar yuvarlanan kalemlerinden birinin peşinden pencereye yönelerek camı açan Conor, evlerinin karşısındaki mezarlığın tepesindeki görkemli Porsuk Ağacının; kendisine üç hikaye anlatacağını, gerçeklerden oluşan dördüncüsünü de kendisinin anlatmasını istediğini söyleyerek konuşan bir yürüyen canavara (seslendiren Liam Neeson) dönüştüğünü görür...
Bu olaydan fazlasıyla etkilenerek korkan Conor soluğu, geceyi geçireceği annesinin yatağında alır...
Sabah uyanır uyanmaz dışarı çıkarak söz konusu ağacı şöyle bir kontrol eden Conor'ı evin salonuna girdiğinde; kendilerine mutfakta çay hazırlamasını isteyen büyükannesi (Sigourney Weaver) ile kemoterapi neticesinde saçları döküldüğü için gelirken büyükannenin yanında getirdiği perukları kontrol eden annesi karşılayacaklardır...
Büyükanne'nin kendi odasına yerleşmesi sebebiyle alt kattaki bir kanepenin üzerine kıvrılarak uzanan Conor, filmin en başındaki çöken mezarlar rüyası ile saat tam 12.07'de, daldığı uykudan bir kez daha irkilerek uyanır...
Ve canavarın anlatacağı, ana kahramanlarını yaşlı bir kral, bir cadı, bir prens ve bir köylü kızının oluşturduğu ilk hikayeyi dinlemek üzere evin kapısının önüne davet edilir...
Tabii ki, diğer üç hikaye gibi bunun da ayrıntılarına girmiyoruz...
Ertesi gün okuldan eve döndüğünde Conor, annesinin tedavi amacıyla hastaneye yatırılacağı için birkaç günlüğüne büyükannesinde kalacağı ve vakti zamanında kendilerini terk ederek Amerika'ya göçmüş olan babasının da (Toby Kebbell) ziyaretlerine gelmekte olduğunu öğrenir...
Derken Conor:
Üst katında, içinde sürprizler barındıran kapısı kilitlenmiş bir odanın bulunduğu ve kimyalarının bir türlü uyuşmadığı büyükannesinin evine gönülsüzce yerleşirken; aynı evin kapısını, sevinçten havalara uçmasını sağlayan babası çalar...
Ama yalancı bahar kıvamındaki bu sevindirici duygu yoğunluğu çok kısa sürer...
Zira Amerika'da bir başka çocuğu daha olan ve Los Angeles'ta yaşayan babası, Conor'ı sadece Noel tatilinde yanına istemektedir...
Yani sonuçta Conor, bir ayağı çukurda olan annesi ile evinde istediği şekilde davranarak bir türlü rahatlayamadığı büyükannesi arasına sıkışıp kalmıştır...
Babasının bir lunaparka götürerek eğlendirip, yedirip içirmesinin ardından saat 06.00'da büyükannesinin evine bıraktığı Conor'ın, bir diğer alternatifi de; antika değerindeki duvar saatinin ayarlarıyla oynamak suretiyle zamanı, 12.07 olarak değiştirerek "hayallerinde ürettiği" dev yaratığı bu kez de, büyükannenin evine davet ederek ikinci hikayeyi anlatmasını da sağlamaktır...
Dakika 45...
43 milyon dolarlık bütçesinin önemlice bir kısmının görsel efektlere gittiğini tahmin ettiğimiz filmin geride kalanında sizleri; Conor'ın göz yaşlarının duygusal anlar da yaşatacağı, 63 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Eminiz, vizyona girdiği yıl sinema salonunda severek izlediğimiz bu filmi, sizler de beğeneceksiniz...
Keyifli seyirler,