Hesabım
    Canavarın Çağrısı
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Canavarın Çağrısı

    Pan’ın Labirenti’ndeki bir başka karanlık masal!

    Yazar: Burçin Aygün

    Hepimizin çeşit çeşit korkusu var. Doğduğumuz an dış dünyaya merhaba deyişimiz ve son nefesimizi verdiğimiz dakikaya kadar ardı arkası kesilmeyen endişeler. Maddi ve manevi ne kadar korunaklı da olsak, dünya genelinin aksine sorunsuza yakın rahatlıkta yaşama sahip azınlıktan da olsak hiç bitmeyen korkular. Bazısı için sevilmek, başarılı olmak ya da birilerinden onay görmek, bazıları içinse sadece ölmek. Ya da tam tersine büyümek!

    Daha önce Guillermo Del Toro yapımcılığı altında hayat bulan ve büyük ses getiren 2007 tarihli Yetimhane filmini yöneten, daha sonra ise başrollerinde Naomi Watts ile Ewan McGregor’ın yer aldığı gerçek olaylardan uyarlanmış bir başka başarılı yapım Kıyamet Günü’nü gerçek kılan Juan Antonio Bayona, bu kez sinemaseverlerin karşısına Canavarın Çağrısı filmiyle geliyor. Başarılı bir romandan uyarlanan Canavarın Çağrısı filmi, gerçekleri hayal ile karıştırıp, “siz hangisini tercih ederdiniz?” sorusunu soruyor. Üstelik de bu alışıldık ama sorması zor soruyu elinden gelenin en iyisiyle dile getirmeyi başarıyor.

    Patrick Ness’in aynı adlı romanından (ki şu an Türkçe olarak raflarda) uyarlanan yapım, 12 yaşındaki Conor adlı bir erkek çocuğunun karanlık ve acı dolu hayatını, bir o kadar ürkütücü fantastik bir gerçeklikle anlatıyor. Conor (Lewis MacDougall) ölüme merhaba demesine sayılı gün kalan annesi (Felicity Jones) ile yaşam savaşı veren, malum hastalık yüzünü gösterdikçe sert mizaçlı anneannesinin (Sigourney Weaver) hükmü altında iyice ezilen bir çocukcağız. Bir yetişkin olmak için küçük ve bir çocuk olmak içinse büyük bir insan. Yani hayatın ne çocuk olmasına izin verdiği, ne de bir yetişkin olarak savaşacak güce kavuşmasını sağladığı bir kişi.

    Conor hayatın en acı tarafını erkenden gören kesimin bir üyesi olarak, ayakta kalmaya çalışıyor ancak sahip olduğu güce rağmen bir noktadan sonra pes etmek zorunda kalıyor. Bu noktadan sonraysa hayat karşısına bambaşka bir kişiyi çıkartıyor, bir ağacı, doğaüstü güçlere sahip olan Canavar’ı. Farklı gecelerde üç ayrı hikaye dinliyor sevgili Conor, ürkütücü Canavar’dan. Hepsi de dikkatlice işlenmiş, iyice kulak kesilirseniz içerisinde sayısız bilgeliğin, korku ve ümit kırıntılarının olduğu hikayeler. Filmografisi her ne kadar çok dolu olmasa da yönetmen Bayona, özellikle de bu hikayeler üzerinden anlatmak istediğini, kafasındakileri kusursuza yakın biçimde aktarabiliyor. Tam anlamıyla bir sanat şaheseri diyebileceğimiz animasyon formundaki ilk iki hikayeden sonra bu kez Conor’ın asıl kahraman olduğu hikayeye tanık oluyoruz. Bu sefer her şey –neredeyse- gerçek! Gerçek dediğimiz dünya ne kadar acımasız, umursamaz ve bencilse, bu hikaye de bir o kadar ümitsiz gibi.

    Canavarın Çağrısı eğer geneline bakacak olursanız bu yılın en iyi projelerinden biri olarak rahatlıkla öne çıkıyor. Yönetmen Bayona, özellikle de elindeki müthiş çocuk oyuncu Lewis MacDougall’ın gücünü ardına alarak, kısıtlı alana sahip olan Felicity Jones ve anneanne rolündeki efsane Sigourney Weaver’ın destek verdiği bu karanlık yolda seyircisine dolu dolu bir yaklaşık  iki saat vaat ediyor. İlerde kendisini sık sık göreceğimizin garantisini veren çocuk oyuncu  MacDougall’ın o müthiş performansı, hikayenin getirisi ve tabii sinematografi için dakikalarca alkışı hak eden Oscar Faura’nın yeteneği ile bizi içine alan atmosfer, Fernando Velázquez’in mest eden müzikleri ve hayran olunası bir serüven, hepsi de Canavarın Çağrı’nın temel taşları olmuş. Sesi ile Canavar karakterine hayat veren Liam Neeson’ı da unutmamak gerek tabii.

    Açılışını biraz ağır aksak yapan ve Canavar’la tanıştığımız kısma kadar yavaş hareket etmeyi seçen film, bu noktadan sonra bir dakikası bile sızı sıkmayacak, hem çok heyecanlı, hem de yürek burkan karanlık bir masal olmuş. Hani şu (neredeyse) hepimizin bir parçası olduğumuz ve mutlu son’una ulaşmak için kendimizi paraladığımız.

    Canavarın Çağrısı bu haftanın Geliş filmi ile birlikte en önemli filmlerinden bir tanesi. Kaçırmayın derim!

    Not: Bu kadar keyifli, buruk ve tatmin edici bir filmin ülkemizde az sayıda kopya ile vizyona girmesi tek kelimeyle çok acı.

    burcinaygun@gmail.com

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top