Katil olmak için illa birinin gırtlağını kesmen gerekmez...
Yazar: Melis ZararsızBu Cuma vizyona giren iki Türk filmini merak ediyordum ve ikisini de öngösterimlerinde peşpeşe izledim. Bunlardan biri Karınca Kapanı idi. Merakımın sebebi filmlerin kendilerine has özelliklerinin yanısıra, polisiye/gerilim/aksiyon örnekleri olacak gibi gözükmesiydi. Filmlerden biri aksiyon anlamında başarılı bir iş olarak bizi şaşırtmışken, Karınca Kapanı ise tür anlamında çok daha farklı bir yere oturtabileceğimiz, daha özgün bir film çıktı ve evet, böyle başarılı filmler izlemeyi özlemişiz kendi sinemamızda.
Karınca Kapanı, kara film tadında bir polisiye. Üstelik psikolojik yönü de epey güçlü. İçinde mafya, dövüş, kan, entrika gibi öğeler barındırsa da kesinlikle bir aksiyon filmi değil. İçi boş bir film ise hiç değil.
Filmde iki erkek, bir kadın var başrolde. Erkek başrollerden biri olan Fırat Tanış, bu kez aynı zamanda yönetmen koltuğuna da oturmuşken, diğer erkek başrol Cüneyt Uzunlar ise filmin senaristi. Cüneyt Uzunlar, aslında bir tiyatro eseri olarak yazmış bu hikayeyi ve sahneye koymuşlar geçen sene. Bu sene ise Fırat Tanış’la biraraya gelerek öyküyü beyazperdeye birlikte aktarmaya karar vermişler. Fırat Tanış, Cüneyt Uzunlar ve Neslihan Yeldan; tiyatro kökenli bu üç oyuncu, bence rollerinin hakkını vermişler. Özellikle Fırat Tanış, deyim yerindeyse döktürüyor!
Film Neslihan Yeldan’ın, çok yakın plan yüzüyle açılıyor. Kulağında da kulaklık, anlıyoruz ki karşısındaki laptop’tan kamera vasıtasıyla biriyle görüşüyor. Karşı tarafın söylediklerini pek duyamıyoruz ama Münevver adlı bu kadın karakter, karşı tarafa, yakın zamanda yaşanmış, kendi deyimiyle “çok acayip” olaylar anlatıyor, anlattıkları, Türkiye’nin en zengin, en başarılı işadamının etrafında olup bitenlerden ülkenin siyasi durumuna kadar sıçradığı belli olan olaylar... Açılış sahnesinde Münevver karakterinin anlattıklarından sonra, filmin epeyce sistem eleştirisine gireceğini düşünmüş ve biraz daha heyecanlanmıştım, oysa hikaye ülke gündemine, siyasi yapıdaki çatlaklara, emek-sermaye ilişkisindeki kabul edilemez haksızlıklara, hemen aklımıza geliverecek gerçek karakterlere gönderme yapar gibi olmasına rağmen hızlıca durum kişisel bir hikayeye evriliyor. Anlattığı olayların içine sokuyor film bizi, Münevver, ülkenin en önemli işadamının karısıdır, yardımsever iş adamı kisvesi altında binbir türlü pis iş çeviren ama medyada sütten çıkmış ak kaşık olan kocası, olayları bildiği için karısına da eziyet etmekte, özgürlüğünü kısıtlamakta ve hatta onu dövmektedir. Canına tak eden Münevver kocasına zarar vermek adına uzun süredir zaten onun peşinde olan, canı fena halde yanmış bir mafya adamıyla anlaşır, birlikte akla hiç gelmeyecek bir plan yaparlar.
Tiyatral bir senaryo ve tiyatro kökenli oyuncular (ve hatta yönetmen) olunca işin içinde, uzun diyaloglar, neredeyse Nuri Bilge Ceylan filmlerini andıran epey durağan sahneler bekliyor seyirciyi. Zaten Tanış, filmindeki yan rollere çok tanıdık ünlü isimler koymasına rağmen bir süre sonra onları adeta ayırıyor bir tarafa, filmde adeta sadece üç kişi var. Fakat diyaloglar o kadar akılda kalıcı ve sarsıcı ki, durağanlığa rağmen zevk alarak izletiyor sahneler kendilerini, özellikle ilk yarıda. (İkinci yarıda mekanların epey kısıtlandığını ve temponun artık rahatsızlık verebilecek boyutta düşmeye başladığını söyleyebiliriz.)
Sinematografik anlamda da renk, ışık, doğanın kullanımı, yapımın “kara film” tadına doğrudan hizmet etmiş. Müzikler ve ses efektleri ise filmin gerilimini yüksek tutmak adına çok faydalı olmuş. Gezi olaylarındaki hassasiyetiyle de bildiğimiz oyuncu Fırat Tanış’tan, yönetmen olarak belki politik anlamda daha cesur, sinemasal anlamda da bu kalitede, yine böyle heyecan verici, biraz daha yüksek tempolu, başarılı yapımlar izlemeye devam etsek, fena olmayacak sanki. Haftanın şans verilmesi gereken yapımlarından…
twitter.com/blossomel