Bu yılki !f İstanbul Film Festivali'nde izlediğim son film The Disaster Artist'di ve ben de dahil olmak üzere gittiğim salondaki seyirci çok heyecanlıydı. Çünkü bu filmin asıl ilham aldığı film olan The Room, tüm zamanların gelmiş geçmiş en kötü filmlerinden birisi olarak tarihe adını kazıdı. Tommy Wiseau'nun yazdığı, yönettiği, yapımcılığını yaptığı ve başrol oynadığı The Room'un her bir karesi öyle hatalarla dolu ki, o filmi izlerken insan kahkaha atmadan duramıyor. Fakat The Room, sadece kötü senaryosu ve performanslarından dolayı bu unvana kavuşmadı. O filmin arkasında aslında oldukça can alıcı bir hikaye ve derin bir tutku var. İşte bu noktada da The Disaster Artist devreye giriyor.
The Disaster Artist, Tommy Wiseau'nun en yakın arkadaşı Greg Sestero ile tanışmasını ve ikilinin Hollywood sektörüne girmek için verdiği uğraşlara odaklanıyor. Ve ikilinin yaptığı çabalar hiçbir işe yaramayınca Tommy, bir film fikriyle Greg'in karşısına çıkagelir. Böylece Greg ile Tommy, Hollywood'da kendilerini kanıtlamak için The Room adlı bir filmi çekmeye koyulur. Filmin geri kalanında ise bu filmin setinde yaşanan komik olayları ve aksaklıkları görüyoruz.
Bu film, sadece The Room'da söylenen komik repliklerin taklidini yapıp ortaya yeni bir şey sunmayan, sıradan bir komedi filmi olabilirdi. Fakat The Disaster Artist bunları yapmanın yanı sıra, ortaya ilgi çekici bir hikaye, eğlenceli karakterler ve eşsiz durumları da ortaya koyuyor. Hikaye bakımından film epey tahmin edilebilir olsa da, filmin içeriği öyle sıra dışı ki, bunu görmezden gelebiliyorsunuz. İster inanın, ister inanmayın ama The Disaster Artist, aslında ilham verici bir filmdi. Eğer The Room'u izlemediyseniz bile bu filmi izlerken iyi vakit geçireceksiniz. Ama The Room'un büyük bir hayranı olanlar, bu filmde istedikleri her şeyi ve fazlasını bulacak.
Bu konuda filmi izlediğim salondaki !f seyircisi resmen çılgına döndü. Bütün festival boyunca salonun tamamı olmak üzere benim de en çok güldüğüm film buydu. The Disaster Artist, hikayesinin dışında The Room'a nasıl gönderme yapacağını çok iyi biliyor. Filmde The Room'daki sahneler yeniden canlandırılırken kameranın açılarından arka plan müziklerine kadar hiçbir detay atlanmamış doğrusu.
Tommy Wiseau rolünde James Franco çok iyiydi. Filmin en başında Franco'nun performansı Wiseau'nun gerçek kişiliğinden biraz farklı görünse de film ilerledikçe, Franco rolünde kaybolmaya başlıyor. Ayrıca Greg Sestero rolünde Dave Franco da gayet iyiydi. Yardımcı oyunculardan Seth Rogen, Ari Graynor ile Jacki Weaver'ın filme kattığı hava da bir başkaydı.
Sorunlarıma geleceksek eğer; filmin süresi çok daha uzun olabilirdi. The Disaster Artist'in bir kitaptan uyarlandığının farkındayım -ve henüz kitabı okumadım- ama hikayenin işlenişi biraz fazla yüzeysel hissettiriyor. Tommy ile Greg'in The Room'un çekimleri sırasında neler yaptığına, ikili arasındaki anlaşmazlıklara ve hatta cevapsız kalmış sorulara daha fazla ekran süresi tanınması hoş olurdu. Film bittiğinde bu yaşananlara dair daha fazla şey öğrenmek istiyorsunuz.
Ayrıca; filmin yardımcı oyuncu kadrosunda bulunan bazı ünlü isimler, sırf filmde ünlü birisi olsun diye seçilmiş gibiydi. Zac Efron, Josh Hutcherson, Alison Brie, Bryan Cranston ise bu isimlerden bazıları. Ve bir yerden sonra filmde görünen o kadar çok ünlü isim vardı ki, biraz dikkat dağıtıcı bir hal aldı. Zaman zaman hikayeye odaklanmak yerine "bu ünlünün burada ne işi var?" derken buldum kendimi.
Yine de günün sonunda The Disaster Arist'i izlerken harika vakit geçirdim. !f Festivali'ni kapatmak için bundan daha iyi bir seçim olmazdı doğrusu. Eğer bu filmi izlemeden önce The Room'u izlemediyseniz The Disaster Artist'i idare eden bir film olarak görebilirsiniz. Ama eğer The Room'u izlediyseniz, bu filmin hiç bitmesini istemeyeceksiniz. James Franco'nun Wiseau'su başta olmak üzere her bir oyuncuyu izlemesi çok keyifliydi, hikaye ise ön plana çıkmayı başaran karakterler ve eğlenceli bölümlerle doluydu. Bu arada, filmin en sonunda bir tane harika ekstra sahne vardı, bu bölümü izlemeden filmi kapatmamanızı tavsiye ederim. Sakın kaçırmayın.
Not: Madem bir festivalin daha sonuna geldik, size bu yılki !f Film Festivali'nde izlediğim filmleri en iyiden kötüye doğru sıralayayım:
1-) Lady Bird - 9.1/10
2-) The Florida Project - 9/10
3-) Phantom Thread - 8.8/10
4-) The Disaster Artist (Felaket Sanatçı) - 8/10
5-) Last Flag Flying (Son Kahraman) - 8/10
6-) Mudbound (Savaştan Sonra) - 7.9/10
7-) The Breadwinner (Pervane) - 7.7/10
8- ) The Death Of Stalin (Stalin'in Ölümü) - 7.6/10
9-) Brad's Status (Brad'in Durumu: Karmaşık) - 7.5/10
10-) 78/52: Hitchcock's Shower Scene (Hitchcock'un Duş Perdesi) - 7/10
11-) How To Talk To Girls At Parties (Partilerde Kız Tavlama Sanatı) - 6.5/10
12-) I Kill Giants (Dev Avcısı) - 6.3/10
13-) Film Stars Don't Die In Liverpool (Yıldızlar Asla Ölmez) - 5.2/10
FİLMİN İYİ YANLARI:
+ James Franco ve yardımcı oyuncu kadrosunun harika performansları.
+ The Room'a yapılan göndermeler.
+ Kendi içerisinde ilgi çekici bir hikayesi ve karakterleri olması.
FİLMİN KÖTÜ YANLARI:
- Senaryonun bazı bölümleri yüzeysel geçiştirmiş olması.
- Filmde ünlü oyuncuların biraz fazla olması.
TOPLAM PUAN: 8/10