Modern fabllarda sanat aşkı!
Yazar: Su BahadırHayvanların dünyası biz fani insanlara göre her zaman oldukça egzotiktir. Anlayamadığımız dilleri, anlamlandıramadığımız hareketleri ve hayran kaldığımız içgüdüleri ile bizi hem ürkütür hem de büyülerler. Peki hayvanların dünyası ile insanların dünyası hangi noktada kesişir? Elbette ki beyazperdede!
Son dönemde Hollywood markajını hayvanlara kaydırmış durumda. İnsanlar gibi konuşabilen (böylece anlayabildiğimiz), kendi kaygılarına sahip (böylece bağlantı kurabildiğimiz) ve tıpkı bizler gibi bir hayat sürdürmeye çalışan (böylece eşitlendiğimiz) hayvan karakterler Hollywood ile adeta modern fabllara dönüştüler. Son yıllarda bunun örneklerini Zootropolis, Evcil Hayvanların Gizli Yaşamı, Kung Fu Panda ve Buz Devri gibi pek çok örnekle görebiliriz. Hatta Hollywood için bu "insanlaştırma" o kadar etkili oldu ki, Sausage Party ile yiyecekleri bile bu aşamaya dahil etti. Bir yandan da fantazya ile realizmi birleştiren Orman Çocuğu, Pete ve Ejderhası, BFG gibi yapımlar da beyazperdede adeta birbirleriyle yarışıyor. İnsan ve insandışı, ya dostlukla ya da düşmanlıkla aynı kadrajı paylaşıyor. Tıpkı yüzyıllardır keşfedilmeyi bekleyen yepyeni bir dünyanın nihayet gözlerimizin önüne serilmesi gibi! Bu gidişatın en yeni örneklerinden biri de Garth Jennings imzalı Şarkını Söyle oldu.
Ancak bu yepyeni animasyon macerayı diğer yapımlardan ayıran birkaç detay var. İlk olarak Jennings'i 2009 yılı imzalı filmi Yaman Tilki ile tanıyoruz. Tilkileri "insanlaştıran" bu animasyon filminden bildiğimiz üzere Jennings sadece hayatta kalma gayesiyle hareket eden hayvan karakterler değil, bir amaca sahip, ince zevkleri olan ve karakterleri hayvanlardan çok insanlara benzeyen kahramanlar yaratmayı seviyor konu modern fabl olunca... Şarkını Söyle'de de benzer bir durumla karşı karşıyayız. Büyük bir düşmanın tehdit ettiği ya da global bir felaketin eşiğine gelmiş bir dünya değil bize sunulan. Tam aksi, bütün zorluklar ve çatışmalar bireysel meseleler üzerine kurulu. Kahramanların kendi hayatları için büyük adımlar teşkil eden umutları, korkuları ve istekleri var. Ana karakterimiz babasının kendisi için yaptığı fedakarlıkların altında kalan ve hayallerini gerçekleştirmek için didinip duran koalamız Buster Moon. Buster temiz kalpli, sanat aşığı bir koala. Sıkıntıya düşmüş bir konser salonuna sahip. Salonunu kurtarabilmek için bir yetenek yarışması düzenlemeye karar veriyor. Ancak elbette ki işler planlandığı gibi gitmiyor...
Gelelim yarışmacıları tanımaya... Ailevi çatışmalar arasında boğulan ve Fatih Özkul'un seslendirdiği genç goril Johnny, boyu egosuyla zıt orantılı olan ve Ali Çorapçı'nın seslendirdiği fare Mike, 25 çocuğu arasında boğulmuş ve Figen Sumeli'nin seslendirdiği ev hanımı domuz Rosita, çekingen ve Begüm Günceler'in seslendiği genç fil Meena ve asi rock genci, Ayça Koptur'un seslendirdiği Ash bu hikayenin asıl kahramanları. Hayatlarındaki zorluklarla başa çıkabilmek ve sevdikleri yoldan vazgeçmemek gerektiği mesajını verebilmek adına oldukça uç noktalarda karakterler yaratıldığı düşünülebilir, ancak hem çocuklara hem de yetişkinlere hitap edebilecek müzikal bir animasyon için çatışmaların da daha büyük olması gerekiyor. Bu nedenle karakterlerin arka planlarının zekice düşünülmüş olduğu sonucu kolaylıkla çıkabilir.
Yan karakterler de en az filmin baş kahramanları kadar güçlü. Ali Hekimoğlu'nun seslendirdiği enerjik domuz Gunther, Onur Akgülgil'in seslendirdiği milyoner koyun Eddie ve Erkan Taşdöğen'in seslendirdiği yaşlı asistan Ms. Crawl filmin en eğlenceli yan karakterleri arasında yer alıyor. Her karakter eğlencenin, dramın ve sıcaklığın dozunu ayarlamak için özenle seçilmiş!
Filmin aile çatışmalarından duygusal ilişkilerdeki çalkantılara kadar pek çok günlük problemi markajına alıyor olması, karakterlerin canına susamış bir "süper cani" fikrinden daha başarılı. Filmde Çılgın Hırsız ya da En Süper Kahramanlar'daki gibi bir hayati tehlike durumunun söz konusu olmaması filmin seyrini daha keyifli hale getiriyor. Filmin yetişkinlerden çok çocuklar için yapıldığı fikrini yaratabilecek tek konu renk seçimleri... Açık ve sıcak renk tonlarının ağırlıklı olarak kullanıldığı filmde en duygusal sahnede bile kadrajın içinde sıcak bir sarı ya da canlı bir mavi tonu yer alması filmin kritik etkilerini biraz etkiliyor. Bol şarkılı türkülü ve danslı bir film olduğu için kamera açıları da bir hayli önem kazanıyor. Hareketli parçalardaki hızlı çekimler, yavaş parçalardaki durağan kadrajlar ile birbirini iyi dengeliyor.
Filmde tamamen hayvanların egemen olduğu bir şehir görüyoruz. Bu durum bir miktar Zootropolis'i hatırlatıyor. Meslek sahibi hayvanlar, türlerine göre önyargılara maruz kalan hayvanlar ve sıradışı arkadaşlık bağları iki filmin de ortak noktaları arasında. Ancak Şarkını Söyle'nin en güzel yanı, "insanlaşmış" hayvanların sanat aşkına değinmesi. Modern fablların genel çizgisinin aksine bu filmin tek derdi sanatsever hayvanların parlama çabası!
Kısacası Minyonlar gibi sevimli ancak aşırı şiddet barındıran animasyon filmlerinden sıkıldıysanız ve her anında keyif alacağınız eğlenceli bir modern fabl istiyorsanız bu film tam size göre!