“O arkadaki. Demokrasi, sen misin?”
Yazar: Burçin AygünYetmişli yılların sonu, ABD’de ciddi bir karmaşa, Ronald Reagan yönetiminin kendini kanıtlama ve hükmü sabit tutmak adına yaptığı sert hamleler. Dünyada sular fokurduyor, Orta Amerika’ya yapılan gizli operasyonların, kirli işlerin sayısı gitgide artıyor. Bu ürkütücü ve gerilimli dönemde yaşayan, olan biten içerisinde ortalama üstü bir hayat süren bir adam, Barry Seal. Bir havayolu şirketinde pilot, fena olmayan bir kazancın sahibi, evli, çocukları var. Yaptığı ufacık bir “ek iş” sayesinde kendini tatmin eden, bir anda karşısına aklının hayalinin alamayacağı bir fırsat çıkan anti kahraman.
Barry Seal: Kaçakçı filmi, hani sık sık karşılaştığımız ve çoğunlukla lafta olan “gerçek bir hikayeden” uyarlanan yapımlardan bir tanesi. Lakin filmde tanık olacaklarınız gerçekten de yaşanmış, hatta dünya tarihine az ya da çok şekil vermiş şeyler. 1978 ve 1986 yılları arasında geçen hikaye, sıradan bir pilotun, CIA’in kontrolü altına girip, akla hayale gelmeyecek bir servete kavuşmasını, dudak uçuklatacak olayların ortasına dalışını anlatıyor. Hem de ne dalış!
Daha önce Yarının Sınırında filminde birlikte çalışan yönetmen Doug Liman ve aktör Tom Cruise’u tekrar aynı projede birleştiren yapım, her iki isim için de çok lezzetli bir birlikteliğe dönüşmüş. Yönetmen Liman dönemin havasını, anlattığı hikayenin gerçekliği ile birlikte o kadar güzel harmanlamış ki, başarılı senaryo seyircinin perdeden uzaklaşmasına fırsat vermemiş. Buna Cruise’un son dönemdeki en sağlam oyunculuk performansı da eklenince, çok eğlenceli ancak özünde karanlık bir serüven çıkmış.Henüz ikinci senaryosu olmasına rağmen müthiş bir iş çıkartan Gary Spinelli’nin bu başarıdaki payının büyüklüğünü de unutmamak lazım.
TWA Havayolları’nda sıradan bir pilot olan Barry Seal, birkaç kutu puro kaçırarak kendine ek gelir elde eden haylaz bir tiptir. Yolcuların kalbini ağzına getirecek şakalar yapcak kadar haylaz. Küçük bir kızı, bir bebeği ve güzel bir karısı vardır. Hayat iyi kötü ilerlerken günlerden bir gün CIA için çalıştığını söyleyen Schafer (Domnhall Gleeson) ona başka bir iş teklifiyle gelir. Teklifi kabul eden açgözlü Seal kendisine hediye edilen uçağıyla Kolombiya, Nikaragua gibi tehlikeli noktalar arasında mekik dokurken bulur. Bir süre sonra Pablo Escobar için CIA’in haberi olmadan uyuşturucu kaçırır, ABD emri altında silah kaçakçılığı da yapar. Bir süre sonra ister istemez çift taraflı çalışmaya başlamışıtır. Akla hayale gelmeyecek bir servete kavuşur ancak işler büyüdükçe kontrol de elinden kaymaya başlar. Başka bir deyişle, biz de seyirci olarak sağlam bir biyografi niteliği de taşıyoan bir hayli eğlenceli, bir o kadar da sert bir suç komedisine dahil oluruz.
Yerinde durmayan kamera, ani kesmeler, tercih edilen renk tonuyla dahi ruhu yakalamayı başaran, üstelik de güldüren ve koltuğa mıhlatan gelişmelerin aslında ne derece gerçek ve endişe verici olduğunu yineleyen bir film.
Doug Liman kısa süre önce vizyona giren Sniper: Duvar filmindeki gerçekçi havayı Barry Seal: Kaçakçı için de sabit tutmayı tercih etmiş. Başka bir deyişle, sıradan bir kurgu hikayeden öte, türe uzak seyirciyi rahatlıkla içine çekecek, kolay kolay da bırakmayacak biyografik bir eğlence hazırlamış. Cruise’un performansının yanısıra Lucy Seal’a can veren Sarah Wright’in yetkinliği, az önce de bahsini ettiğim akıl dolu kavşaklarla öne çıkan senaryo ve İrlandalı aktör Domnhall Gleeson’ın evire çevire dövmek isteyeceğiniz karakteri, Ajan Monty Schafer. Hepsi de projenin güçlü ayakları konumunda. İşin güzel tarafı, Barry Seal: Kaçakçı’nın bu eğlenceli anlatıyla birlikte, cephedeki kanlı çarpışmalar ya da soğuk savaş fark etmeksizin, perde arkasında nelerin döndüğünü çuvaldızı batırmaktan çekinmeyerek paylaşması. Pablo Escobar’ın Medellin karteli, diktatörler, Orta Amerika’daki rüşvet sistemi, ABD’nin kukla ustası olarak ne kadar başarılı ya da beceriksiz olabildiği. Bunların tam ortasında ise açgözlülüğü ile yükselip ne zaman düşeceği belli olmayan bir adam, Pilot Seal!
Barry Seal: Kaçakçı, süresine rağmen temposunu hiç bozmayan, cebinde her daim sakladığı sürprizleri ile yürüyen, oyunculukların üst düzey olduğu, dönemi en iyi şekliyle resmeden, sağlam finaliyle de salonda çıkınca “neler olmuş acaba” diye kendinizi Wikipedia’da* bulmanızı sağlayacak şık bir biyografik suç komedisi.
burcinaygun@gmail.com
* Girmeyi başaranlara.