Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.
Basın Eleştirisi
Sözcü
Yazar: Burak Göral
Anladığımız kadarıyla gerçek Barry Seal'ın hiperaktif kişiliğine uyumlu bir kurgu yeğlenmiş. Dinamik kurgusunun yanısra olayların geçtiği dönemi (1978-1986) izleyiciye tam anlamıyla hissettiren başarılı görüntü çalışmasıyla da öne çıkıyor film. Barry Seal'ın Noriega, Escobar, W. Bush gibi pek şöhretli ve de hayırlı kişiliklerle tanışıklıklarının da keyfini çıkarıyor bu hızlı senaryo. Tom Cruise'un kariyerinde ne zamandır böyle ciddi bir rol yoktu doğrusu. Bu filmdeki performansı yakın dönemde "Altın" (Gold) filminde izlediğimiz Matthew McConaughey'i hatırlattı bana. Ama Tom Cruise'u hangi filmde olursa olsun izlemek keyif vericidir. Onun aurası ve enerjisii, o uyduruk tarikata olan bağlılığının hep önüne geçebiliyor yine de. Cruise çok ince bir denge tutturmuş karakterinde, aktif/heyecanlı ama sakin/olgun bir performans gösteriyor.
Eleştirinin tamamı için: Sözcü
Sabah
Yazar: Olkan Özyurt
Aslında ABD'nin Güney Amerika'daki günahlarını sinemada anlatma 80'lerin ortası ve 90'larda bir gelenekti. Mesela Salvador ve Ateş Altında bu geleneğin ABD menşeli önemli filmleridir. Ama uzun zamandır bu konuya el atılmıyordu. Liman, bugün demokrasinin beşiği olarak görülen ülkenin aslında elinin temiz olmadığını yıllar sonra bize tekrar hatırlatıyor. İyi de yapıyor! Yarının Sınırında'da Tom Cruise ile birlikte çalışan Liman, Cruise'un filmografisinde pek de rastlamadığımız türde bir film için onu ikna etmiş anlaşılan. Cruise'a da Barry Seal olmak yakışmış. Cruise, Seal'ı zeki, hafif serseri, fazla bir şeyi sorgulamayan, bir adam olarak yorumlarken gayet başarılı. Ama bu başarı da Liman'ın karakteri derinleştirip yaşadığı büyük drama odaklanmak yerine, Reagan döneminin ve CIA'in çapsızlığının büyük fotoğrafını çekmeyi tercih etmesinin etkisi var. Son tahlilde Barry Seal: Kaçakçı, Sıkıysa Yakala'yı anımsatan, Oliver Stone'nun yaklaşımına yakın duran, politik tavrıyla öne çıkan tarihi bir hatırlatma.
Eleştirinin tamamı için: Sabah
Birgün
Yazar: Cüneyt Cebenoyan
Barry Seal rolünde Tom Cruise en iyi performanslarından birini sergiliyor. Dönemin filmlerini çağrıştıran renk skalası, dondurulan planlar gibi numaralarla film 70’lerde çekilmiş havası taşıyor. Amerikan devletinin çok daha beceriksiz olduğu ve medyanın gerçekten bazı sırları ortaya çıkarabildiği son yıllardı o yıllar. Barry Seal’in rolü, sonraları büyük bir skandala dönüşen İran-Kontra ilişkilerine dahil olmaya kadar ilerliyor. Biraz ansiklopedi karıştırıp bu skandalı okumakta yarar olabilir, filme gitmeden ya da gittikten sonra.Ama sanmayın ki, ağır bir film Barry Seal. Trajik bir karakterin macera dolu bu ibretlik öyküsü keyifle izleniyor. CIA ve silahlandırdığı örgütler hakkında bazı soru işaretleri oluşturursa amacını da aşan bir başarı kazanmış olacak ‘Barry Seal: Kaçakçı.’
Eleştirinin tamamı için: Birgün
Habertürk
Yazar: Mehmet Açar
Yönetmen Doug Liman, gereksiz aksiyona girmiyor ve filmi hızla akıp giden neşeli bir kara komedi gibi yapılandırıyor. Özellikle nakit paraların evin her yerinden çıktığı ve kontrol edilemez hale geldiği bölümler unutulacak gibi değil... Liman, Seal’in itiraflarını videoya çekmesi fikrinden yola çıkarak kamerasını, belgesel ve haber filmlerindeki gibi hareketli kullanıyor, anlatıcı Seal’in dış sesi eşliğinde hızlı bir kurgu yakalıyor. Dar format olan 1.85:1’i tercih ediyor ve estetik olarak ‘şık’ bir film çekmekten kasten uzak duruyor. Cesar Charlone’nin görüntü yönetimi ve renk skalasını da beğendiğimi söylemeliyim. Charlone, ABD’yi pastel ve soluk renklerle tasvir ederken Orta Amerika’da canlı, sıcak renkler kullanıyor.
Eleştirinin tamamı için: Habertürk
Hurriyet
Yazar: Uğur Vardan
Daha çok ‘Bourne serisi’nin ilk adımıyla tanınan Doug Liman, ‘Barry Seal: Kaçakçı’da kurgusal açıdan iyi anlatılmış (ya da üstesinden gelinmiş diyelim) bir yapıma imza atmış. Film, o klişe tanımıyla ‘Akıp gidiyor’. Öte yandan siyasi dokundurmaları, sistemin işleyişine dair detaylar da iyi. Öykünün geçtiği zaman diliminin tasviri itibariyle ‘American Hustle’ tarzı bir ‘retro’ havaya da tanık oluyoruz (öykünün hatırlattığı yapım ise Johnny Depp ve Penelope Cruz’lu‘Blow’). Ama yine de filmi ayakta tutan asıl unsur, ana karakterin aşırı tuhaf hikâyesi. Düşünsenize Seal’in bir şekilde değdiği insanlar arasında Noriega gibi bir diktatör, Escobar gibi uyuşturucu baronu, Oliver North gibi tarihe geçen askeri bir figür var. Yani hayatı bir bakıma bir dönemin ifadesi, yansıması. Lakin bütün bunlara karşın ‘Barry Seal: Kaçakçı’, bence Liman’ın birinci sınıf işlerinden değil.
Eleştirinin tamamı için: Hurriyet
T24
Yazar: Atilla Dorsay
Film sonuç olarak tüm bu yaşanmış gerçeklere sırtını dayamış, dur-durak bilmeyen bir maceraya dönüşüyor. Ama kesinlikle güldürü yolunu seçmiş...Öyle ki, zaman zaman hiçbir şeyi ciddiye almaz oluyorsunuz. Bu belki filmin özünde politik olan yanını zayıflatıyor. Ama filmin izlenmesini de kolaylaştırıyor. İlginç konuların usta anlatıcısı Doug Liman, Edge of Tomorrow- Yarının Sınırında’dan sonra ikinci kez çalıştığı Tom Cruise’la çok iyi anlaşmış. Onun ‘ezeli jön’ yanını da, komedi yeteneğini de iyi değerlendiriyor. Ayrıca kayınbirader JB’de Caleb Landry Jones ve CIA görevlisi Schafer’de Domnhall Gleeson da çok iyiler. Yine de keşke film bu kadar güldürmeye kaymasaydı ve bizi çağın siyasal olguları üzerinde daha çok düşünmeye yöneltseydi.....denebilir. Özellikle ABD’nin günümüzde kimi ülkelerde hala kimlerle işbirliğine gittiği açıkça ortadayken...
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.
Sözcü
Anladığımız kadarıyla gerçek Barry Seal'ın hiperaktif kişiliğine uyumlu bir kurgu yeğlenmiş. Dinamik kurgusunun yanısra olayların geçtiği dönemi (1978-1986) izleyiciye tam anlamıyla hissettiren başarılı görüntü çalışmasıyla da öne çıkıyor film. Barry Seal'ın Noriega, Escobar, W. Bush gibi pek şöhretli ve de hayırlı kişiliklerle tanışıklıklarının da keyfini çıkarıyor bu hızlı senaryo. Tom Cruise'un kariyerinde ne zamandır böyle ciddi bir rol yoktu doğrusu. Bu filmdeki performansı yakın dönemde "Altın" (Gold) filminde izlediğimiz Matthew McConaughey'i hatırlattı bana. Ama Tom Cruise'u hangi filmde olursa olsun izlemek keyif vericidir. Onun aurası ve enerjisii, o uyduruk tarikata olan bağlılığının hep önüne geçebiliyor yine de. Cruise çok ince bir denge tutturmuş karakterinde, aktif/heyecanlı ama sakin/olgun bir performans gösteriyor.
Sabah
Aslında ABD'nin Güney Amerika'daki günahlarını sinemada anlatma 80'lerin ortası ve 90'larda bir gelenekti. Mesela Salvador ve Ateş Altında bu geleneğin ABD menşeli önemli filmleridir. Ama uzun zamandır bu konuya el atılmıyordu. Liman, bugün demokrasinin beşiği olarak görülen ülkenin aslında elinin temiz olmadığını yıllar sonra bize tekrar hatırlatıyor. İyi de yapıyor! Yarının Sınırında'da Tom Cruise ile birlikte çalışan Liman, Cruise'un filmografisinde pek de rastlamadığımız türde bir film için onu ikna etmiş anlaşılan. Cruise'a da Barry Seal olmak yakışmış. Cruise, Seal'ı zeki, hafif serseri, fazla bir şeyi sorgulamayan, bir adam olarak yorumlarken gayet başarılı. Ama bu başarı da Liman'ın karakteri derinleştirip yaşadığı büyük drama odaklanmak yerine, Reagan döneminin ve CIA'in çapsızlığının büyük fotoğrafını çekmeyi tercih etmesinin etkisi var. Son tahlilde Barry Seal: Kaçakçı, Sıkıysa Yakala'yı anımsatan, Oliver Stone'nun yaklaşımına yakın duran, politik tavrıyla öne çıkan tarihi bir hatırlatma.
Birgün
Barry Seal rolünde Tom Cruise en iyi performanslarından birini sergiliyor. Dönemin filmlerini çağrıştıran renk skalası, dondurulan planlar gibi numaralarla film 70’lerde çekilmiş havası taşıyor. Amerikan devletinin çok daha beceriksiz olduğu ve medyanın gerçekten bazı sırları ortaya çıkarabildiği son yıllardı o yıllar. Barry Seal’in rolü, sonraları büyük bir skandala dönüşen İran-Kontra ilişkilerine dahil olmaya kadar ilerliyor. Biraz ansiklopedi karıştırıp bu skandalı okumakta yarar olabilir, filme gitmeden ya da gittikten sonra.Ama sanmayın ki, ağır bir film Barry Seal. Trajik bir karakterin macera dolu bu ibretlik öyküsü keyifle izleniyor. CIA ve silahlandırdığı örgütler hakkında bazı soru işaretleri oluşturursa amacını da aşan bir başarı kazanmış olacak ‘Barry Seal: Kaçakçı.’
Habertürk
Yönetmen Doug Liman, gereksiz aksiyona girmiyor ve filmi hızla akıp giden neşeli bir kara komedi gibi yapılandırıyor. Özellikle nakit paraların evin her yerinden çıktığı ve kontrol edilemez hale geldiği bölümler unutulacak gibi değil... Liman, Seal’in itiraflarını videoya çekmesi fikrinden yola çıkarak kamerasını, belgesel ve haber filmlerindeki gibi hareketli kullanıyor, anlatıcı Seal’in dış sesi eşliğinde hızlı bir kurgu yakalıyor. Dar format olan 1.85:1’i tercih ediyor ve estetik olarak ‘şık’ bir film çekmekten kasten uzak duruyor. Cesar Charlone’nin görüntü yönetimi ve renk skalasını da beğendiğimi söylemeliyim. Charlone, ABD’yi pastel ve soluk renklerle tasvir ederken Orta Amerika’da canlı, sıcak renkler kullanıyor.
Hurriyet
Daha çok ‘Bourne serisi’nin ilk adımıyla tanınan Doug Liman, ‘Barry Seal: Kaçakçı’da kurgusal açıdan iyi anlatılmış (ya da üstesinden gelinmiş diyelim) bir yapıma imza atmış. Film, o klişe tanımıyla ‘Akıp gidiyor’. Öte yandan siyasi dokundurmaları, sistemin işleyişine dair detaylar da iyi. Öykünün geçtiği zaman diliminin tasviri itibariyle ‘American Hustle’ tarzı bir ‘retro’ havaya da tanık oluyoruz (öykünün hatırlattığı yapım ise Johnny Depp ve Penelope Cruz’lu‘Blow’). Ama yine de filmi ayakta tutan asıl unsur, ana karakterin aşırı tuhaf hikâyesi. Düşünsenize Seal’in bir şekilde değdiği insanlar arasında Noriega gibi bir diktatör, Escobar gibi uyuşturucu baronu, Oliver North gibi tarihe geçen askeri bir figür var. Yani hayatı bir bakıma bir dönemin ifadesi, yansıması. Lakin bütün bunlara karşın ‘Barry Seal: Kaçakçı’, bence Liman’ın birinci sınıf işlerinden değil.
T24
Film sonuç olarak tüm bu yaşanmış gerçeklere sırtını dayamış, dur-durak bilmeyen bir maceraya dönüşüyor. Ama kesinlikle güldürü yolunu seçmiş...Öyle ki, zaman zaman hiçbir şeyi ciddiye almaz oluyorsunuz. Bu belki filmin özünde politik olan yanını zayıflatıyor. Ama filmin izlenmesini de kolaylaştırıyor. İlginç konuların usta anlatıcısı Doug Liman, Edge of Tomorrow- Yarının Sınırında’dan sonra ikinci kez çalıştığı Tom Cruise’la çok iyi anlaşmış. Onun ‘ezeli jön’ yanını da, komedi yeteneğini de iyi değerlendiriyor. Ayrıca kayınbirader JB’de Caleb Landry Jones ve CIA görevlisi Schafer’de Domnhall Gleeson da çok iyiler. Yine de keşke film bu kadar güldürmeye kaymasaydı ve bizi çağın siyasal olguları üzerinde daha çok düşünmeye yöneltseydi.....denebilir. Özellikle ABD’nin günümüzde kimi ülkelerde hala kimlerle işbirliğine gittiği açıkça ortadayken...