Hesabım
    Derin Kabus
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Derin Kabus

    Atmosferiyle izleyicisini germe konusunda başarılı...

    Yazar: Misafir Koltuğu

    Blair Cadısı ile başlayan buluntu film (found footage) akımı beraberinde Rec gibi üst seviye örnekler getirmekle beraber, bucak bucak kaçmayı icap ettiren çok sayıda başarısızlığı da beraberinde taşıdı. Rec’in Amerikan yeniden çevrimi Quarantina  bunun en büyük örneklerinden bir tanesi. Derin Kabus filmi ise bahsini ettiğimiz uyarlamanın yönetmeni John Erick Dowdle’dan geliyor. Ancak bu sefer önümüzde bambaşka bir çalışma var. Korku seviyesi yüksek olmamakla beraber, hikaye süresince izleyicisini koltuğunda huzursuz edecek, yer yer nefes kesecek çok sayıda planla karşımıza çıkan Derin Kabus son dönemin “çıtası yükseklerde”gezinen korku – gerilim filmlerinden bir tanesi.

    Şeytan (Devil – 2010) adlı projesiyle asansör gibi küçücük bir mekanda bile izleyiciyi ürkütmeyi başaran Dowdle bu kez kendinden bekleneni (neredeyse) hakkıyla yerine getirmiş. Klostrofobinin o ürkütücü dinamiğini ardına alan yönetmen, ufak bir asansör yerine bu kez hikayesini Paris’in altında yer alan katakomplara taşımış. Bundan 1700’lü yıllarda, ölen milyonlarca kişinin ebedi dinlencesi olan bu toplu mezar yer altından tüm şehri sarıp sarmalıyor. Günümüzde “belli bölümleri” turistler için tur rehberleri ile birlikte gezilebilen bu dehşetengiz koridorlar Dowdle’ın zekice bulmacaları ve Hermetik – Okültik öğretilerle beslediği senaryosu sayesinde içinden çıkmak için can atacağınız bir örümcek ağı haline geliyor.

    Babasının başladığı işi onun ölümü üzerine saplantı haline getiren Scarlett’in çok özel bir objeyi bulmak için yerin altında başladığı bu serüven, Okült bilgilere haiz olanların ve filme ismini veren “As Above, So Below” söylemi sayesinde her anı merak ile geçen bir yolculuğa dönüşüyor. Scarlett  (Perdita Weeks) ve eski arkadaşı George (Ben Feldman), genç kadının anlaması zor takıntısı sayesinde hayatlarının “yüzleşmesiyle” tanışıyorlar. Kameraman Benji (Edwin Hodge) tarafından kameraya alınan kurgu – belgesel, bünyesine Scarlett’in mezarları çok iyi bilen Papillon (François Civil) ve ekibini katmasıyla iyice şenlikli bir hal alıyor.

    Gökkubbe’de olan Yerdedir, Yerde Olan Gökkubbe’dedir söylemi etrafında şekillenen hikaye kahramanlarımızın geçmişlerindeki şeytanlarıyla savaşması için de harika bir fırsat sunuyor. Scarlett’in aradığı nesne, kadının ardında bırakamadığı babasına olan saplantısının yegane yansıması halini alıyor. Seyircisini adım adım daha “aşağı” çeken akış bir noktadan sonra (belki de biraz gecikerek) muazzam bir koşuya dönüşüyor. Siz de kahramanlarımız ile birlikte neler olup bittiğini çözmeye çalışırken, George’un da katkısıyla ardı ardına beyin fırtınası yaşıyorsunuz. Alt metni kuvvetli tutulmaya çalışan senaryo, okültizm ve felsefeden beslenen başlıklar sayesinde karakterler üzerinden sizleri de “düşünmeye ve yüzleşmeye” davet ediyor.

    Buluntu filmlerde karşımıza çıkan ve bir süre sonra bulantıya sebep olan lüzumsuz sarsıntılar Derin Kabus’un bünyesinde yer almıyor, üstelik de maceracıların başlıklarına yerleştirilen iğne kameralar üzerinden her bir karakterin bakış açısıyla olaya dahil oluyorsunuz. Görsel olarak ziyadesiyle başarılı olan yapımın en büyük artılarından bir tanesi de ses efektleri. Yerli yersiz kullanılmak yerine atmosfere destek olmak için seçilen ve nereden geldiği belli olmayan borozanlar, kemiklerin çıtırtıları, zifiri karanlıktaki o ince nefesler sizi fazlasıyla rahatsız edecek.

    Bu kadar çok artının olduğu yerde affedilemez bir de büyük eksi mevcut. Artık fazlasıyla klişeleşen “geçmişle yüzleşme” dinamiğinin neredeyse son 15 dakikaya sıkıştırılması, olayları çözmeye çabalarken arada kaynayıp giden “geçmişten hikayeler” filme büyük bir darbe vuruyor. Bu noktaya kadar sizi tatmin etmeyi başaran film, klişeye körü körüne bağlanarak ağızda hoş olmayan bir tat bırakıyor.

    Derin Kabus kısa süresine pek çok akıllı soruyu yerleştirmeyi başarmış, hikayesi ve özellikle de atmosferiyle izleyicisini germe konusunda başarılı olmuş bir yapım. Korkudan titremek için değil, hem gerilmek hem de vücudunuza biraz adrenalin pompalamak istiyorsanız bu film tam size göre!

    Burçin Aygün

    burcinaygun@gmail.com

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top