Hesabım
    Geliş
    Ortalama puan
    3,9
    390 Puanlama
    Geliş hakkında görüşlerin ?

    52 Kullanıcı yorumları

    5
    14 Eleştiri
    4
    15 Eleştiri
    3
    7 Eleştiri
    2
    5 Eleştiri
    1
    4 Eleştiri
    0
    7 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Burhanbatat
    Burhanbatat

    Takipçi 3 değerlendirmeler Takip Et!

    1,5
    15 Kasım 2016 tarihinde eklendi
    Cok sey bekleyerek gittim ama film bittiginde bu ne simdi dedigim sacma filmlerden biri cikti efekler inanilmaz spoiler: uzaylilarin tipleride cok degisik hosuma gitti
    ama ama ama....
    Ugur Tazegül
    Ugur Tazegül

    Takipçi 672 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    15 Aralık 2016 tarihinde eklendi
    10 /Üzerinden 10
    Kaliteli bilim kurgu filmi izlemek artık çok zorlaştı. Contact, 2001: A Space Odyssey, 12 Monkeys, The Moon… Nerede böyle yapımlar diye soruyorum kendime. Gravity, Interstellar göz kırpar gibi oldu ama yerlerini doldurabileceğini düşünmüyorum. Şimdi de Arrival dediler, Amy Adams dediler, Denis Villeneuve dediler bir göz atalım dedik. Denis, Blade Runner’ın yeni versiyonunu çekeceği haberiyle gündeme gelmişti. Sicario ve Enemy yapımlarını da unutmamak lazım. İddialı yapımımıza şöyle SPOILERSIZ hali ile başlayacağım.

    Yapayalnız bir kadın. Amerika’nın bir üniversitesinde “Dil” üzerine eğitim veren, hakkında kitaplar yazmış bir öğretmen; Louise Banks (Amy Adams). Filmin ana karakteri, merkezi, her şeyi bu karakterdir. Tüm yükü Amy Adams taşıyor. Ki bu benim gibiler için yeterlidir. Hayranlıkla izledim filmi, Amy sayesinde. Her zamanki gibi dersini vermek üzere üniversiteye gelen Louise, koridorda ufak karmaşalar görür ancak önemsemez. Sınıfa girdiğinde ise bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar öğrenci vardır. Dersine başlamak üzereyken öğrencilere mesajlar, haberler gelmektedir. Televizyonu açtıklarında ise, Dünya’nın 12 yerine 12 tane bilinmeyen cismin indiğini öğrenirler. Dersi iptal etmek zorunda kalır ve evinin yolunu tutar. Ancak herkes panik halindedir. Bu devletin bir tatbikatı mı yoksa uzaylı istilası mı kimse bilmiyordur. Uzaylılardan daha tehlikeli bir şey varsa da o da panik yapmış insanlardır. Trafik kazaları olmakta, neden hala üzerimizdeler diye hükümete saldıranlar sokakta çevreye zarar vermektedir. Louise evinde yalnız başına haberleri izleyerek uyuyakalır ancak alçak uçan F-16’lar rahat bırakmaz. Panik yapmayan tek insan olarak boş üniversiteye gelen Louise Banks’in elinden haberleri izlemekten başka bir şey gelmez. Ancak odası bir albay ve devlet görevlileri tarafından ziyaret edilir ve Louise’in macerası başlar.

    Birazdan spoiler dahilinde incelememe başlayacağım. Filmi izlemeyenlere sinemada izlemelerini şiddetle tavsiye ediyorum. Gizem ve gerilim dolu bu bilim kurgu harikasını iliklerinizde hissetmeniz için, laptop ekranlarınızdan fazlasına ihtiyacınız var. Şimdiden iyi seyirler.

    SPOILER !

    Louise Banks’in tek mutluluğu küçük kızıdır. Onunla oynamak, vakit geçirmek onu hayata tutunduran yegane şeydir. Kocasıyla görüşmemektedir. Bu ikisi için de içten içe sorundur. Birbirlerine yetseler de, sevgiyle dolsalar da hep bir yanları eksiktir. İnişli çıkışlı ilerleyen anne kız ilişkisi, Hannah’nın kansere yakalanmasıyla son bulur. Doğduğunda kucağından alınınca ağlayan kızına “Come back to me.” diyen anne, öldüğünde de çaresizce “Bana geri gel.” diyerek ağlamaktadır. Bu sahneleri Max Richter’ın On the Nature of Daylight parçası eşliğinde izliyoruz. Film başlar başlamaz ağlamamak elde değil.

    Yapayalnız annenin üniversite sahneleriyle film devam ediyor. Yukarıda anlattığım gibi olaylar devam ediyor. Albay, dil uzmanının önüne bir ses kaydı koyar. İngilizce sorulara, belli belirsiz seslerle cevap veren uzaylıları anlamak imkansızdır. Bunu fırsat bilen Louise, “Orada olmam gerek, başka türlü olmaz.” cevabını verir. Bu cevabı beğenmeyen Albay rest çeker ve bunun imkansız olduğu belirtip gider. Yine evinde haberleri izlerken uyuyakalan öğretmen, yoğun bir ışık, şiddetli bir ses ile uyanır. Helikopter ile gelen Albay’dır. Bu arada Albay’ı Forest Whitaker gibi bir üstad canlandırıyor. Helikoptere binen Louise, ekip arkadaşı Ian Donnelly ile tanışır. Kendi başarılı bir fizikçidir. Louise’in kitaplarını takip ettiğini görüyoruz. Birisi insanlığın en önemli silahının dil olduğunu, diğeri ise bilim olduğunu savunur. İki açıdan düşünen, iki farklı karakter tek bir görev için çağırılmıştır. Uzaylılarla iletişim kurabilir hale gelmek, mümkünse dillerini öğrenip, “Ne amaçla Dünya’ya geldiniz?” sorusunu sorabilmek için yola koyulurlar.

    Montana’da bulunan bilinmeyen cisme yakın bir askeri üsse gelirler. Buranın prosedürü katıdır. Sağlık kontrolleri yapılır, aşılar enjekte edilir ve her 18 saatte bir açılan kapının saati beklenir. 15 dakika kala bir alarm çalar ve ekip hazırlanır. Ekipte kayıt için askerler, albay, fizikçi ve dilbilimci bulunmaktadır. Kulaklıklar takılır, turuncu radyasyon vb. her şeyden korunmak için kıyafet giyilir, oksijen tüpleri vardır-çünkü uzay aracı atmosfer ortamını uzun süre sağlayamaz- ve yola koyulurlar. Bilinmeyen cisim havada durmaktadır. Dünya’nın yerçekimiyle bir ilişkisi bulunuyor gibi görünmüyordur. Bulunduğu yüksekliğe çıkmak için bir araca binerler ve o seviyeye kaldırılırlar. Fizikçi bilinmeyen cisim ile ilk fiziksel temasını kurduğunda heyecanı iliklerinde hisseder. Evet ben böyle anlatıyorum ancak ortamın gerginliğini yönetmen ve oyuncular kusursuz veriyor. Sanırım filmin en iyi yanı da bu. Dozu ayarlanmış bir gizem ve gerilim.

    Kapı açıldığında, araç belli bir seviyeye kadar daha yükseltilir. Bu seviye, dünyanın yerçekiminin sona erdiği seviyedir. Burdan sonrası geminin zemini, ekibin yerçekimidir. Dikey halden yataya geçiş, sürekli yapanlar için kolaydır. Ancak bizim ikili bu konuda deneyimsizdir. Bunun yanı sıra bir de korkuyorlardır. Albay yardımıyla çıkan Louise, tökezleyerek sıçrayan Ian… Uzaylılarla aralarında sadece bir ekran bulunmaktadır. Yoğun bir sis görünüyordur sadece. Heptapod’ların gelişiyle Albay, “They arrived.” der ve filmin ismini de zikretmiş olur. Çok severim böyle sahneleri. Yüzüklerin Efendisi ilk filmde, Elrond “Öyle olsun, sizinki Yüzük Kardeşliği olacak!” dediğinde ağlarım ben. Neyse, uzaylılar yani Heptapodlar -hepta latincede 7, pod ise ayak anlamına gelir- geldiğinde Ian ve Louise dağılır. Bunu gözlerinden, ten renklerinden anlayabiliyoruz. Bu yüzden Amy Adams mükemmel seçimdir belki de. Böyle durumda bu kadının gözleri, teni, dudağı, saçları bütünleşiyor resmen sahneyle. İlk karşılaşmadan sonra kendisini kusmamak için zor tutar. Ian için aynısı söylenemez. Tek kelime demeyen Louise, ikinci buluşma için hazırlıklıdır. Bir tahtaya “Human” yazıp kendi türünü tanıtacaktır. Albay, yeni fikirlere çok açık biri değildir. Ancak diğer ülkelerin sabırsızlığı onu her şeye muhtaç bırakacaktır. Dediğim gibi 12 farklı ülkeye indiler. Hepsi görüntülü konuşarak bilgi alışverişi yapmaktadır. Ancak, Çin ve Rusya bu konuda cephe alınca Amerika elini çabuk tutmak zorundadır. Burada bir propoganda var mı bilmiyorum. Umarım yoktur. Amerika, böyle filmlerde kendi ülkesini çok tutar, ancak bunu düşünmek istemiyorum. Bu filmi gölgelemesini istemiyorum.

    Louise’in planı sonuç verecektir. Human yazısını gören heptapodlar kendi dillerinde karşılık verirler. Bu ise her şeyin anahtarı olacaktır. Çünkü kelimeleri, harfleri, cümle yapıları çok karışık da olsa bir basamak olarak ilk temas kurulmuştur. Kendi ismini yazan “Louise” prosedürleri yıkar ve koruma kıyafetini çıkarıp ekrana yürür. Elini cam ekrana koyar ve ruhsal teması gerçekleştirir. Ian da ona katılır, ismini yazar ve tanışırlar. Heptapodlar da isimlerini ekrana ellerinin içinden çıkan mürekkep gibi bir şey ile yazar ve tanışmış olurlar. Yazıyı anlayamayan ikili birbirine bakar ve Ian onlara isimlerini verir; Abbott ve Costello. Buradan sonrası tamamen kelimeleri, harfleri algoritmalarla, benzerliklerle çözmeye kalmıştır. Uzun bir süreçtir. Ama en çok da Louise için. Halüsinasyonlar, hayaller, kızıyla anılarını görmeye başlar. Bu etki havadan değil, Ian’a olmadı çünkü.

    Lafı daha fazla uzatmayacağım. Louise seçilmiş kişidir. Uzaylılar, dillerini miras bırakacağı kişi Louise der. Uzaylılara sorulan “Neden buradasınız?” sorusuna “Silah,güç,kullanmak” gibi kelimelerle cevap alınınca Çin ve Rusya savaş açmaya karar verir. Amerikan askerleri de kendi içerisinde saldırı planı yapar ve bilinmeye cisimi patlatmaya kalkarlar. Bu sırada patlamaya Ian ve Louise de kurban gidecektir. Louise’le bağ kuran uzaylılar, onları uyarmaya çalışır ancak başaramayınca, son büyük mesajıyla birlikte bizim ikiliyi bombadan kurtarır. Bu saldırı sonucunda cisimler kendilerini daha yukarı taşır ancak herhangi bir misillemede bulunmazlar. Onlarla son kez konuşmak için harekete geçen Louise, cisime çekilir ve son konuşma yapılır. “Dilimiz size bir hediye. Bizim zamanımız düz bir çizgi değil geçmiş şimdi ve gelecek yok. Sana bir lütuf verildi. Gördüğün şeyler hayal değil. Silah, bir araç.” der ve tüm soruları çözmüş gibi yeni sorular verir. Gizemi mükemmel olan bu filmin analizi çok basit gibi ancak çok derin. Louise geleceği gördüğünün farkındadır artık. Kocası, kızı geleceğindedir. Bu yeteneğiyle dünyayı kurtaracaktır, Çin General’ini saldırıdan vazgeçirecek, kocasını da kendisinden.

    Evet kabataslak filmimiz böyle. Kusursuz bir yapım. Kusursuz oyunculuk. Yönetmek gelecek vaat ediyor. Bilim kurgu kategorisinden çok fazlası var filmde. Tek tür film tercih etmediğimden bu filmi de beğendim. Bir başka filmde görüşmek üzere. spoiler:
    Engin Yüksel
    Engin Yüksel

    Takipçi 1.458 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    14 Kasım 2016 tarihinde eklendi
    uzaylıların insanlarla olan etkileşimini konu edinen fakat konuya farklı bir konseptle yaklaşan ilginç bir film 8/10
    Fatmanur D.
    Fatmanur D.

    1 değerlendirme Takip Et!

    5,0
    13 Kasım 2016 tarihinde eklendi
    Eğer klasik uzay filmlerinin aksiyonunu bekliyorsanız lütfen bu filme gitmeyin.. yapılan yorumlardan da göreceğiniz üzere hayal kırıklığı oluyor sonucu. Bu film gerçekten sizi düşünmeye iten ve filmi izlerken alacağınız küçük ipuçlarıyla sizi heyecanlandıran çok başarılı bir film olmuş. Filmden çıktıktan sonra 1 saat etkisinde kalıp üzerine derin düşüncelere dalacağınız hatta tekrar izlemek isteyeceğiniz nadir filmlerden bir tanesi.. inandığınız teorileri tekrar sorgulamaya hazır olun.! 😉
    Burçin Hanife M.
    Burçin Hanife M.

    5 değerlendirmeler Takip Et!

    0,5
    13 Kasım 2016 tarihinde eklendi
    Sosyal medyada o kadar şişirildi ki hatta yıldızlar arası ile bile kıyaslayanlar oldu sırf o yüzden gittim. 35 yaşındayım hayatımda izlediğim bazı en iğrenç nicolas cage filmlerinden bile daha iğrençti o kadar yani siz anlamışsınızdır ne demek istediğimi :(
    Eren A
    Eren A

    2 değerlendirmeler Takip Et!

    0,5
    12 Kasım 2016 tarihinde eklendi
    Hiçbir film çocuk sevgisinin duygusallığını kullanarak prim yapmamlı diye düşünüyorum. O açıdan ne fantastik açıdan başarılı ne bilim kurgunun tam tadını verdi ne felsefi açıdan başarılı bir film... Yaşam ve hayat güzeldir ama bunı anlamak için çocuğunu kaybedecek bir annenim dramını izlemek konusu çok gereksiz. Bilim kurgu izleyeceklerini umanlar ise hayal kırıklığına ugrayacaktır.1/10 notum
    Alp T.
    Alp T.

    Takipçi 441 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    7 Aralık 2016 tarihinde eklendi
    Sicario, Prisoners ve Enemy gibi birbirinden farklı ve başarılı filmlerin yönetmeni Denis Villeneuve'nun yeni işi Arrival'ı dün akşam Filmekimi'nde Rexx sinemasında izleme fırsatı buldum. Açıkçası, bu film festivali resmen yıkıp geçti. Ve bu filmin bir özel yanı da Toronto ve Venedik film festivallerinden sonra dünyada 3. kez Rexx'de gösterilecek olmasıydı. Sırf bu yüzden bile bu film için çok heyecanlıydım.

    Arrival, çok başarılı bir çevirmen olan Doktor Louise Banks'in normal hayatını ve bir gün gezegenimize dünya dışından olan varlıkların uzay gemileriyle birlikte dünyaya gelmelerinden sonra hayatının nasıl değiştiğini anlatıyor. Ve bütün film, Doktor Banks ile bilimci Ian Donnely'nin orduyla birlikte çalışarak uzaylılarla iletişim kurma ve niyetlerini öğrenme çabalarına değiniyor kısaca.

    Şunu hemen aradan çıkartmak istiyorum; bu filmin yönetmeni Denis Villeneuve gerçekten de çok başarılı bir yönetmen. Her filmiyle seyirciye bambaşka bir tarz sunup onları şaşırtmayı ve etkilemeyi başarıyor. Bu yüzden de Arrival'dan epey etkilendim çünkü benim gözümde Arrival, Villeneuve'nun en iyi işi. Ve bunun için de çok güçlü nedenlerim var.

    Filmin temasından başlayalım. Arrival'ın teması, "Eğer uzaylılar dünyaya gelseydi insanlara ne olurdu?" gibi bir soruya değiniyor aslında. Bu konunun uçuk bilim kurgu filmlerinde defalarca işlendiğini gördük zaten, bu konuya yeterince aşinayız. İşte Arrival da farkını burada gösteriyor, böyle sıra dışı bir konuyu elinden geldiğince sade bir şekilde işliyor, böylece de seyirciye daha gerçekçi, daha etkileyici bir deneyim sunmuş oluyor.

    Bu filmin en güzel kısımlarından birisi de konusunun gerçekten hakkını vermesi, amacından uzaklaşmamasıydı. Normalde bu tarz filmler, araya romantizm serpiştirmeye çalışıp klişe metotlar kullanırken Arrival'ın neredeyse tamamı, uzaylıların dillerini anlama ve onlarla iletişim kurma ile ilgili. En başta bu kulağınıza belki sıkıcı gelebilir ama merak etmeyin, bu filmi izlerken konu sizi o kadar sürükleyecek ki, hiç sıkılmayacaksınız.

    Fakat filmin en ilginç taraflarından birisi de finaliydi. Spoiler vermeden size ancak şunu söyleyebilirim; bu filmin finalini izlerken yaşadığım "mind blown" duygusunu en son Predestination'ı izlerken yaşamıştım (merak etmeyin, iki filmin sonu birbirine hiç benzemiyor). Arrival'ın finali, üzerinde saatler boyunca konuşulacak niteliğe sahip ve bu filmin finalini konuşurken de aslında hiç uzaylılardan bahsetmediğinizi fark edeceksiniz. Bu film hem konusundan sapmamayı başaran, aynı zaman içerisinde de karakterlerine bir yoğunluk kazandırmayı başaran nadir filmlerden.

    Oyunculuklardan bahsedelim biraz da. Öncelikle Jeremy Renner'ın Ian karakterini epey sevdim ve The Hurt Locker'dan sonraki en iyi performansını bu filmde sergilediğini düşünüyorum. Karakteri oldukça samimiydi ve filme hem eğlence hem de bir gerçekçilik kazandırmayı başarmış. Forest Whitaker'ın Albay Webber karakteri de oldukça hoştu. Bu filme renk kattığını söyleyebilirim.

    Ama şu konuda hemfikirim ki, Amy Adams bu filmi resmen çaldı. Adams'ın performansıyla ilgili abartılı bir şey göremedim ve bu da çok iyiydi bence. Adams, bu filmde çok doğaldı ve her zamanki gibi döktürmeyi başarmış. Adams'ın Banks karakterini çok sevdim, bu filme duyguyu, gerçekçiliği ve etkileyiciliği getiren kişi kesinlikle o olmuş. Oscar'a aday olur mu bilmem ama bu filmdeki performansı kesinlikle görülmeye değer.

    Bunun dışında bu filmdeki detaylardan da çok etkilendim. Uzay gemilerinin tarzını, insanların uzaylılarla iletişim kurma çabalarını, filmin ortaya attığı yaratıcı fikirlerini ve etkileyici finalini... Kısacası bu filmle ilgili neredeyse her şeyi sevdim. Arrival, gerçekten de sade ama bir o kadar da etkileyici bir iş olmuş ve kesinlikle de türünün en iyi yapımlarından biri.

    Bu filmle ilgili bir sorunum var aslında ve o da epey ufak bir sorun. Her ne kadar Arrival'ı izlemenizi şiddetle tavsiye etsem de, beklentilerinizi düşürmenizi tavsiye ediyorum. Çünkü bu film, akıllarda kurulan fikirlerden çok daha farklı bir şekilde ilerliyor ve ortaya yaratıcı bir şeyler çıkarıyor. Eğer Arrival'dan "bu film şöyle olacak, böyle olmasını istiyorum" gibi şeyler bekliyorsanız, lütfen beklemeyin. Sadece hiçbir beklentiniz olmadan bu filmi izleyin ve etkilenmeye hazır olun.

    Kısacası Arrival, son zamanlarda izlediğim en orijinal ve en etkileyici filmlerden birisi. Başarılı oyunculukları, böyle bir konuyu ele alış tarzı ve basitliği, ortaya çıkan işi daha da gerçekçi bir hale getiriyor. Arrival, ileride 2001: A Space Odyssey veya Interstellar gibi bir kült klasik haline gelir mi, bilmiyorum. Ama ortaya atılan ilginç fikirler ve farklı tonuyla Arrival, kesinlikle kaçırmamanız gereken filmlerden birisi. İyi seyirler.

    Not: Fakat bu filmin ne kadar etkileyici olduğu konusunda çok şaşkınım. Filmi izleyeli 1 gün olmasına rağmen hala Arrival'ın sonunu ve diğer sahneleri kafamdan çıkmıyor. Sanırım bu film uzun bir süre boyunca benimle kalacak.

    FİLMİN İYİ YANLARI:

    + Amy Adams ve Jeremy Renner.

    + Denis Villeneuve resmen kendisini aşmış.

    + Ortaya atılan farklı fikirler ve olayların sade ele alınması.

    + Şaşırtan finali.

    + Uzaylılarla iletişim kurma sahneleri.

    + Ufak detaylar.

    TOPLAM PUAN: 10/10
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top