Bu akşam filimden çıktım. Hayatımda ilk defa bir sinema filmi hakkında bir yere bir eleştiri yazmaktayım. Genelde filmler hakkında konuşmayı çok severim ama bir yazı yazmaya her zaman üşenmişimdir. Bazı arkadaşlar film eleştirmenini de eleştirmiş filmi bırakıp ama bence eleştirmenin yazdıklarının bile az olduğu kanısındayım. Bunun sebebinin; filmi izlemeyenlere, kendi fikirlerini empoze edip filmin konusunu yorumlama şeklinize direk etki etmek istememesi olduğunu düşünmekteyim. Yapılan olumsuz yorumları görüp eleştirmenin yapmaktan kaçındığı şekilde; hem izlemeyenlere, hem de olumsuz yorumlara biraz bakış açısı katmak adına bir kaç kelam etmek isterim.
Öncelikle son yıllarda elle tutulur bilim kurgu filmlerinin veya bayıla bayıla izlediğimiz Cosmos, Mars gibi belgesellerin altında bir felsefe yattığına inanmaktayım. Bilmiyorum bu konulara çok kafa yorduğum için midir bilinmez ama artık film olsun belgesel olsun yapıtlar; insanlara, onları bekleyen teknolojik yeniliklerle alakalı veya gelecekteki yaşamı göstermek yerine, evrimin biz insanların müdahalesiyle ne noktalara gidebileceğini göstermeye çabalamaktadırlar. Diğer gezegenlerde yaşamak mümkün olabilir mi, biz oralara uyum sağlayabilir miyiz, oralarda yaşamaya uygun ortamlar geliştirebilir miyiz? Ya da dünya da kalıp doğayı tahrip ederek, diğer canlıları yok ederek küresel ısınmaya katkıda bulunarak ve eninde sonunda doğal kaynakların kullanımı çıkarlarına dayanan savaşlar nedeniyle, ırkımızın sonunu izlemeye devam mı edeceğiz?
Geçenlerde başladığım ancak henüz bitiremediğim, Yuval Nooah Harari adlı yazarın “Hayvanlardan Tanrılara - Sapiens” adlı kitabının bir ölümünde, insanoğlunun devam eden evrim sürecinde nasıl bu kadar ileriye gittiğini irdelemektedir. Doğanın genel kanunu güçlü olan hayatta kalır olgusu insan için o kadar ileri boyutlardadır ki, besin incirinin en tepesindedir. Bu çok kısa bir zaman diliminde gerçekleşmiştir ve artık tepesinde bulunduğu besin zincirini yine çok hızlı bir şekilde yok etmeye başlamıştır insanoğlu. Bu zincirin tepesine oturmamızın ve bu düzeni bu kadar hızlı bir şekilde tahrip etmemizin nedeni çok hızlı bir evrim sürecine dahil olmamızdır. Evrimin çok hızlı bir şekilde ilerlemesinin ana nedeni ise 'Dil'dir. Kitabın ilk 60/65 sayfasını okuyup biraz daha bilgiyi detaylandırmanızı tavsiye ederek yukarıda bahsettiğim şeyleri filmle ilişkilendirmeye başlamak isterim:
Film benim için: Amerika ordusundan askerler, uzaylılarla iletişim için yardımı dokunur diye dil bilimci ablamızı evinden alıp helikoptere bindirdikleri sahnede başladı aslında. Burada ilk defa karşılaştığı ve sonunda evleneceği fizikçi abimizle tanışır ablamız. Adam orada: 'pozitif bilimler her şeyi açıklar, dil bilimciye ne hacet' tarzı bir şeyler söyler. Temel olarak filmin bütün yukarıdaki gözlemlerim ışığında bahsettiğini düşündüğüm şey; dünya dışı varlıklar gelip insanlara: 'Kelimeler yeter. İletişim kurun birbirinizle. Biz uzaylıları da siz kurtaracaksınız 3000 yıl sonra ve bu sayede. Dürüst olun, şeffaf olun ve evrenin dilini anlamaya çalışın. Zira şuan kullandığınız 'Dil' sizi bu kadar geliştirdi. Sonunuzu hazırlamasından ziyade, onu yaşamın mucizesine katkıda bulunması adına, bir şeyleri pozitif yönde geliştirmek için kullanın. Bakın dünya ne hale geldi, şuana kadar ki sağlıksız, samimiyetsiz, dedikodu üstüne kurulu iletişiminiz yüzünden. Siyasetin yalan dolanları... 'Dil'in negatif yönde gelişmesi yüzünden; kağıt üstünde kurulan ülkelerin, kendi yarattıkları çıkarları ve bu çıkarlar yüzünden silahlanmaları, savaşmaları, daha fazla zenginleşme çabaları... Belki evrenin bize anlattıklarını sırf 'Dil'in gelişimine yanlış yön verdiğimiz için kaçırmaktayız.
Birde kendinizi sorgulatan tarafı da var filmin. Filmin sonunda ablamızın, uzaylıların onu zaman kavramının algılanması konusunda aydınlatmasından mütevellit midir bilmem (burası da yoruma açık güzel bir nokta); geleceği görme yetisi kazanmasını işliyor. Bu yetisi sayesinde uzaylıların dünyaya aktarmak istediği mesajı gelecekte doğacak kızından (fizikçi abimizle evleniyor gelecekte ve kızları oluyor) destek alarak çözümlemesi ve dünyanın mesajı alıp refaha bürünmesini sağlaması… Bencilliği sorgulama kısmı şurada devreye giriyor: Ablamızın gelecekte doğacak kızının amansız bir hastalıktan öleceğini de görmesi ve fizikçi abimizin küçük kızı ve dil bilimci ablamızı terk etmesi... Ablamızın yerinde olsaydınız, geleceği görüp bu acıları yaşayacağınızı ama aynı zamanda dünyanın da kurtuluşunun o gelecekte saklı olduğunu bilseniz, onu değiştirmek için bir şey yapar mıydınız?
Filmin bilim kurgu kısmına ise ne açıyla baktığınız önemli tabii. Interstellar'daki gibi kara delikler, evrenin ve zamanın bükülmesi, uzay mekiği, solucan delikleri gibi olguları göreceğim beklentileriyle giderseniz beğenmezsiniz. Yine bu ön yargı sebebiyle, karakterlerimizin 450 metrelik UFO'nun altından açılan o küçük kapıdan içeriye ilk girdikleri sahnedeki muhteşem görüntü yönetmenliğini de ve ‘uzaylı istilası oluyor lan şimdi ne olacak’ düşüncesindeki insanların nasıl bir hale bürünebileceğini bize sindire sindire anlatan fevkalade oyunculuğu de kaçırabilirsiniz. Bilim kurguysa aradığınız bu muhteşem sahne bile doyurmalı bence sizi. Çok detaya girmeyeceğim bilim kurgu kısmıyla ilgili, ama birçok sahne var buna benzer beni benden alan ve pozitif bilimlerin ışığında ilerleyen.
Çok kısa bir paragraf yapıyorum diğerlerine oranla, çok uzadı çünkü. Şimdi ben; bana yukarıda bahsettiğim hisleri uyandıran ve yine yukarıdaki bahsettiğim fikirleri canlandıran, düşünmeme ve beynimi bu yazıyı yazmak için zorlamama katkıda bulunan bir film için nasıl kötü diye bilirim ya da kötü denmesine nasıl kulak tıkayabilirim siz söyleyin a dostlar?