Hesabım
    Geliş
    Ortalama puan
    3,9
    386 Puanlama
    Geliş hakkında görüşlerin ?

    52 Kullanıcı yorumları

    5
    14 Eleştiri
    4
    15 Eleştiri
    3
    7 Eleştiri
    2
    5 Eleştiri
    1
    4 Eleştiri
    0
    7 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Alp T.
    Alp T.

    Takipçi 441 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    7 Aralık 2016 tarihinde eklendi
    Sicario, Prisoners ve Enemy gibi birbirinden farklı ve başarılı filmlerin yönetmeni Denis Villeneuve'nun yeni işi Arrival'ı dün akşam Filmekimi'nde Rexx sinemasında izleme fırsatı buldum. Açıkçası, bu film festivali resmen yıkıp geçti. Ve bu filmin bir özel yanı da Toronto ve Venedik film festivallerinden sonra dünyada 3. kez Rexx'de gösterilecek olmasıydı. Sırf bu yüzden bile bu film için çok heyecanlıydım.

    Arrival, çok başarılı bir çevirmen olan Doktor Louise Banks'in normal hayatını ve bir gün gezegenimize dünya dışından olan varlıkların uzay gemileriyle birlikte dünyaya gelmelerinden sonra hayatının nasıl değiştiğini anlatıyor. Ve bütün film, Doktor Banks ile bilimci Ian Donnely'nin orduyla birlikte çalışarak uzaylılarla iletişim kurma ve niyetlerini öğrenme çabalarına değiniyor kısaca.

    Şunu hemen aradan çıkartmak istiyorum; bu filmin yönetmeni Denis Villeneuve gerçekten de çok başarılı bir yönetmen. Her filmiyle seyirciye bambaşka bir tarz sunup onları şaşırtmayı ve etkilemeyi başarıyor. Bu yüzden de Arrival'dan epey etkilendim çünkü benim gözümde Arrival, Villeneuve'nun en iyi işi. Ve bunun için de çok güçlü nedenlerim var.

    Filmin temasından başlayalım. Arrival'ın teması, "Eğer uzaylılar dünyaya gelseydi insanlara ne olurdu?" gibi bir soruya değiniyor aslında. Bu konunun uçuk bilim kurgu filmlerinde defalarca işlendiğini gördük zaten, bu konuya yeterince aşinayız. İşte Arrival da farkını burada gösteriyor, böyle sıra dışı bir konuyu elinden geldiğince sade bir şekilde işliyor, böylece de seyirciye daha gerçekçi, daha etkileyici bir deneyim sunmuş oluyor.

    Bu filmin en güzel kısımlarından birisi de konusunun gerçekten hakkını vermesi, amacından uzaklaşmamasıydı. Normalde bu tarz filmler, araya romantizm serpiştirmeye çalışıp klişe metotlar kullanırken Arrival'ın neredeyse tamamı, uzaylıların dillerini anlama ve onlarla iletişim kurma ile ilgili. En başta bu kulağınıza belki sıkıcı gelebilir ama merak etmeyin, bu filmi izlerken konu sizi o kadar sürükleyecek ki, hiç sıkılmayacaksınız.

    Fakat filmin en ilginç taraflarından birisi de finaliydi. Spoiler vermeden size ancak şunu söyleyebilirim; bu filmin finalini izlerken yaşadığım "mind blown" duygusunu en son Predestination'ı izlerken yaşamıştım (merak etmeyin, iki filmin sonu birbirine hiç benzemiyor). Arrival'ın finali, üzerinde saatler boyunca konuşulacak niteliğe sahip ve bu filmin finalini konuşurken de aslında hiç uzaylılardan bahsetmediğinizi fark edeceksiniz. Bu film hem konusundan sapmamayı başaran, aynı zaman içerisinde de karakterlerine bir yoğunluk kazandırmayı başaran nadir filmlerden.

    Oyunculuklardan bahsedelim biraz da. Öncelikle Jeremy Renner'ın Ian karakterini epey sevdim ve The Hurt Locker'dan sonraki en iyi performansını bu filmde sergilediğini düşünüyorum. Karakteri oldukça samimiydi ve filme hem eğlence hem de bir gerçekçilik kazandırmayı başarmış. Forest Whitaker'ın Albay Webber karakteri de oldukça hoştu. Bu filme renk kattığını söyleyebilirim.

    Ama şu konuda hemfikirim ki, Amy Adams bu filmi resmen çaldı. Adams'ın performansıyla ilgili abartılı bir şey göremedim ve bu da çok iyiydi bence. Adams, bu filmde çok doğaldı ve her zamanki gibi döktürmeyi başarmış. Adams'ın Banks karakterini çok sevdim, bu filme duyguyu, gerçekçiliği ve etkileyiciliği getiren kişi kesinlikle o olmuş. Oscar'a aday olur mu bilmem ama bu filmdeki performansı kesinlikle görülmeye değer.

    Bunun dışında bu filmdeki detaylardan da çok etkilendim. Uzay gemilerinin tarzını, insanların uzaylılarla iletişim kurma çabalarını, filmin ortaya attığı yaratıcı fikirlerini ve etkileyici finalini... Kısacası bu filmle ilgili neredeyse her şeyi sevdim. Arrival, gerçekten de sade ama bir o kadar da etkileyici bir iş olmuş ve kesinlikle de türünün en iyi yapımlarından biri.

    Bu filmle ilgili bir sorunum var aslında ve o da epey ufak bir sorun. Her ne kadar Arrival'ı izlemenizi şiddetle tavsiye etsem de, beklentilerinizi düşürmenizi tavsiye ediyorum. Çünkü bu film, akıllarda kurulan fikirlerden çok daha farklı bir şekilde ilerliyor ve ortaya yaratıcı bir şeyler çıkarıyor. Eğer Arrival'dan "bu film şöyle olacak, böyle olmasını istiyorum" gibi şeyler bekliyorsanız, lütfen beklemeyin. Sadece hiçbir beklentiniz olmadan bu filmi izleyin ve etkilenmeye hazır olun.

    Kısacası Arrival, son zamanlarda izlediğim en orijinal ve en etkileyici filmlerden birisi. Başarılı oyunculukları, böyle bir konuyu ele alış tarzı ve basitliği, ortaya çıkan işi daha da gerçekçi bir hale getiriyor. Arrival, ileride 2001: A Space Odyssey veya Interstellar gibi bir kült klasik haline gelir mi, bilmiyorum. Ama ortaya atılan ilginç fikirler ve farklı tonuyla Arrival, kesinlikle kaçırmamanız gereken filmlerden birisi. İyi seyirler.

    Not: Fakat bu filmin ne kadar etkileyici olduğu konusunda çok şaşkınım. Filmi izleyeli 1 gün olmasına rağmen hala Arrival'ın sonunu ve diğer sahneleri kafamdan çıkmıyor. Sanırım bu film uzun bir süre boyunca benimle kalacak.

    FİLMİN İYİ YANLARI:

    + Amy Adams ve Jeremy Renner.

    + Denis Villeneuve resmen kendisini aşmış.

    + Ortaya atılan farklı fikirler ve olayların sade ele alınması.

    + Şaşırtan finali.

    + Uzaylılarla iletişim kurma sahneleri.

    + Ufak detaylar.

    TOPLAM PUAN: 10/10
    Ugur Tazegül
    Ugur Tazegül

    Takipçi 672 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    15 Aralık 2016 tarihinde eklendi
    10 /Üzerinden 10
    Kaliteli bilim kurgu filmi izlemek artık çok zorlaştı. Contact, 2001: A Space Odyssey, 12 Monkeys, The Moon… Nerede böyle yapımlar diye soruyorum kendime. Gravity, Interstellar göz kırpar gibi oldu ama yerlerini doldurabileceğini düşünmüyorum. Şimdi de Arrival dediler, Amy Adams dediler, Denis Villeneuve dediler bir göz atalım dedik. Denis, Blade Runner’ın yeni versiyonunu çekeceği haberiyle gündeme gelmişti. Sicario ve Enemy yapımlarını da unutmamak lazım. İddialı yapımımıza şöyle SPOILERSIZ hali ile başlayacağım.

    Yapayalnız bir kadın. Amerika’nın bir üniversitesinde “Dil” üzerine eğitim veren, hakkında kitaplar yazmış bir öğretmen; Louise Banks (Amy Adams). Filmin ana karakteri, merkezi, her şeyi bu karakterdir. Tüm yükü Amy Adams taşıyor. Ki bu benim gibiler için yeterlidir. Hayranlıkla izledim filmi, Amy sayesinde. Her zamanki gibi dersini vermek üzere üniversiteye gelen Louise, koridorda ufak karmaşalar görür ancak önemsemez. Sınıfa girdiğinde ise bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar öğrenci vardır. Dersine başlamak üzereyken öğrencilere mesajlar, haberler gelmektedir. Televizyonu açtıklarında ise, Dünya’nın 12 yerine 12 tane bilinmeyen cismin indiğini öğrenirler. Dersi iptal etmek zorunda kalır ve evinin yolunu tutar. Ancak herkes panik halindedir. Bu devletin bir tatbikatı mı yoksa uzaylı istilası mı kimse bilmiyordur. Uzaylılardan daha tehlikeli bir şey varsa da o da panik yapmış insanlardır. Trafik kazaları olmakta, neden hala üzerimizdeler diye hükümete saldıranlar sokakta çevreye zarar vermektedir. Louise evinde yalnız başına haberleri izleyerek uyuyakalır ancak alçak uçan F-16’lar rahat bırakmaz. Panik yapmayan tek insan olarak boş üniversiteye gelen Louise Banks’in elinden haberleri izlemekten başka bir şey gelmez. Ancak odası bir albay ve devlet görevlileri tarafından ziyaret edilir ve Louise’in macerası başlar.

    Birazdan spoiler dahilinde incelememe başlayacağım. Filmi izlemeyenlere sinemada izlemelerini şiddetle tavsiye ediyorum. Gizem ve gerilim dolu bu bilim kurgu harikasını iliklerinizde hissetmeniz için, laptop ekranlarınızdan fazlasına ihtiyacınız var. Şimdiden iyi seyirler.

    SPOILER !

    Louise Banks’in tek mutluluğu küçük kızıdır. Onunla oynamak, vakit geçirmek onu hayata tutunduran yegane şeydir. Kocasıyla görüşmemektedir. Bu ikisi için de içten içe sorundur. Birbirlerine yetseler de, sevgiyle dolsalar da hep bir yanları eksiktir. İnişli çıkışlı ilerleyen anne kız ilişkisi, Hannah’nın kansere yakalanmasıyla son bulur. Doğduğunda kucağından alınınca ağlayan kızına “Come back to me.” diyen anne, öldüğünde de çaresizce “Bana geri gel.” diyerek ağlamaktadır. Bu sahneleri Max Richter’ın On the Nature of Daylight parçası eşliğinde izliyoruz. Film başlar başlamaz ağlamamak elde değil.

    Yapayalnız annenin üniversite sahneleriyle film devam ediyor. Yukarıda anlattığım gibi olaylar devam ediyor. Albay, dil uzmanının önüne bir ses kaydı koyar. İngilizce sorulara, belli belirsiz seslerle cevap veren uzaylıları anlamak imkansızdır. Bunu fırsat bilen Louise, “Orada olmam gerek, başka türlü olmaz.” cevabını verir. Bu cevabı beğenmeyen Albay rest çeker ve bunun imkansız olduğu belirtip gider. Yine evinde haberleri izlerken uyuyakalan öğretmen, yoğun bir ışık, şiddetli bir ses ile uyanır. Helikopter ile gelen Albay’dır. Bu arada Albay’ı Forest Whitaker gibi bir üstad canlandırıyor. Helikoptere binen Louise, ekip arkadaşı Ian Donnelly ile tanışır. Kendi başarılı bir fizikçidir. Louise’in kitaplarını takip ettiğini görüyoruz. Birisi insanlığın en önemli silahının dil olduğunu, diğeri ise bilim olduğunu savunur. İki açıdan düşünen, iki farklı karakter tek bir görev için çağırılmıştır. Uzaylılarla iletişim kurabilir hale gelmek, mümkünse dillerini öğrenip, “Ne amaçla Dünya’ya geldiniz?” sorusunu sorabilmek için yola koyulurlar.

    Montana’da bulunan bilinmeyen cisme yakın bir askeri üsse gelirler. Buranın prosedürü katıdır. Sağlık kontrolleri yapılır, aşılar enjekte edilir ve her 18 saatte bir açılan kapının saati beklenir. 15 dakika kala bir alarm çalar ve ekip hazırlanır. Ekipte kayıt için askerler, albay, fizikçi ve dilbilimci bulunmaktadır. Kulaklıklar takılır, turuncu radyasyon vb. her şeyden korunmak için kıyafet giyilir, oksijen tüpleri vardır-çünkü uzay aracı atmosfer ortamını uzun süre sağlayamaz- ve yola koyulurlar. Bilinmeyen cisim havada durmaktadır. Dünya’nın yerçekimiyle bir ilişkisi bulunuyor gibi görünmüyordur. Bulunduğu yüksekliğe çıkmak için bir araca binerler ve o seviyeye kaldırılırlar. Fizikçi bilinmeyen cisim ile ilk fiziksel temasını kurduğunda heyecanı iliklerinde hisseder. Evet ben böyle anlatıyorum ancak ortamın gerginliğini yönetmen ve oyuncular kusursuz veriyor. Sanırım filmin en iyi yanı da bu. Dozu ayarlanmış bir gizem ve gerilim.

    Kapı açıldığında, araç belli bir seviyeye kadar daha yükseltilir. Bu seviye, dünyanın yerçekiminin sona erdiği seviyedir. Burdan sonrası geminin zemini, ekibin yerçekimidir. Dikey halden yataya geçiş, sürekli yapanlar için kolaydır. Ancak bizim ikili bu konuda deneyimsizdir. Bunun yanı sıra bir de korkuyorlardır. Albay yardımıyla çıkan Louise, tökezleyerek sıçrayan Ian… Uzaylılarla aralarında sadece bir ekran bulunmaktadır. Yoğun bir sis görünüyordur sadece. Heptapod’ların gelişiyle Albay, “They arrived.” der ve filmin ismini de zikretmiş olur. Çok severim böyle sahneleri. Yüzüklerin Efendisi ilk filmde, Elrond “Öyle olsun, sizinki Yüzük Kardeşliği olacak!” dediğinde ağlarım ben. Neyse, uzaylılar yani Heptapodlar -hepta latincede 7, pod ise ayak anlamına gelir- geldiğinde Ian ve Louise dağılır. Bunu gözlerinden, ten renklerinden anlayabiliyoruz. Bu yüzden Amy Adams mükemmel seçimdir belki de. Böyle durumda bu kadının gözleri, teni, dudağı, saçları bütünleşiyor resmen sahneyle. İlk karşılaşmadan sonra kendisini kusmamak için zor tutar. Ian için aynısı söylenemez. Tek kelime demeyen Louise, ikinci buluşma için hazırlıklıdır. Bir tahtaya “Human” yazıp kendi türünü tanıtacaktır. Albay, yeni fikirlere çok açık biri değildir. Ancak diğer ülkelerin sabırsızlığı onu her şeye muhtaç bırakacaktır. Dediğim gibi 12 farklı ülkeye indiler. Hepsi görüntülü konuşarak bilgi alışverişi yapmaktadır. Ancak, Çin ve Rusya bu konuda cephe alınca Amerika elini çabuk tutmak zorundadır. Burada bir propoganda var mı bilmiyorum. Umarım yoktur. Amerika, böyle filmlerde kendi ülkesini çok tutar, ancak bunu düşünmek istemiyorum. Bu filmi gölgelemesini istemiyorum.

    Louise’in planı sonuç verecektir. Human yazısını gören heptapodlar kendi dillerinde karşılık verirler. Bu ise her şeyin anahtarı olacaktır. Çünkü kelimeleri, harfleri, cümle yapıları çok karışık da olsa bir basamak olarak ilk temas kurulmuştur. Kendi ismini yazan “Louise” prosedürleri yıkar ve koruma kıyafetini çıkarıp ekrana yürür. Elini cam ekrana koyar ve ruhsal teması gerçekleştirir. Ian da ona katılır, ismini yazar ve tanışırlar. Heptapodlar da isimlerini ekrana ellerinin içinden çıkan mürekkep gibi bir şey ile yazar ve tanışmış olurlar. Yazıyı anlayamayan ikili birbirine bakar ve Ian onlara isimlerini verir; Abbott ve Costello. Buradan sonrası tamamen kelimeleri, harfleri algoritmalarla, benzerliklerle çözmeye kalmıştır. Uzun bir süreçtir. Ama en çok da Louise için. Halüsinasyonlar, hayaller, kızıyla anılarını görmeye başlar. Bu etki havadan değil, Ian’a olmadı çünkü.

    Lafı daha fazla uzatmayacağım. Louise seçilmiş kişidir. Uzaylılar, dillerini miras bırakacağı kişi Louise der. Uzaylılara sorulan “Neden buradasınız?” sorusuna “Silah,güç,kullanmak” gibi kelimelerle cevap alınınca Çin ve Rusya savaş açmaya karar verir. Amerikan askerleri de kendi içerisinde saldırı planı yapar ve bilinmeye cisimi patlatmaya kalkarlar. Bu sırada patlamaya Ian ve Louise de kurban gidecektir. Louise’le bağ kuran uzaylılar, onları uyarmaya çalışır ancak başaramayınca, son büyük mesajıyla birlikte bizim ikiliyi bombadan kurtarır. Bu saldırı sonucunda cisimler kendilerini daha yukarı taşır ancak herhangi bir misillemede bulunmazlar. Onlarla son kez konuşmak için harekete geçen Louise, cisime çekilir ve son konuşma yapılır. “Dilimiz size bir hediye. Bizim zamanımız düz bir çizgi değil geçmiş şimdi ve gelecek yok. Sana bir lütuf verildi. Gördüğün şeyler hayal değil. Silah, bir araç.” der ve tüm soruları çözmüş gibi yeni sorular verir. Gizemi mükemmel olan bu filmin analizi çok basit gibi ancak çok derin. Louise geleceği gördüğünün farkındadır artık. Kocası, kızı geleceğindedir. Bu yeteneğiyle dünyayı kurtaracaktır, Çin General’ini saldırıdan vazgeçirecek, kocasını da kendisinden.

    Evet kabataslak filmimiz böyle. Kusursuz bir yapım. Kusursuz oyunculuk. Yönetmek gelecek vaat ediyor. Bilim kurgu kategorisinden çok fazlası var filmde. Tek tür film tercih etmediğimden bu filmi de beğendim. Bir başka filmde görüşmek üzere. spoiler:
    Sertuğ T.
    Sertuğ T.

    Takipçi 161 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    3 Aralık 2016 tarihinde eklendi
    "Eğer hayatın nerde başlayıp nerde biteceğini bilseydin onu şekkilendirirmiydin" Açıkçası yalan yok izlerken beynim yandı diyebilirim Öncellikle cemdemirbolat adlı kullanıcıya teşekür etmek istiyorum . Cidden filmi iyi özetlemiş onun yorumunu okuduktan sonra filmi net anlayabildim. Öncellikle filme dönücek olursak Oyunculuklar çok iyiydi . Senaryo baya dolu doluydu sanki izlediğim 1.50 saatin 3 saat falan olduğunu düşündüm . Film biraz gerçekçi başladı ama Spoiler : Louise ın geleceği gördüğünü öğrendiğimizde iş daha fantastiğe kaçtı . Film aklımızda bazı soruları bırakarak açık kapı bitti. Ama filmin giriş - gelişme-sonuç kısımları çok iyi yapılmış uzaylılarla iletişim kurmak için yapılan çabalar ve onlara haraketlerimizi taklit etmeleri çizdikleri şekkilerikavramak için uğraşılan caba iyi örneklerdi . Sonda uzaylılarla savaşın eşiğine gelinmesi ve Louiseun bu durumu güçlerini kullanarak düzeltmesi fantastik bir sondu. Ama sanırım Silah diye bahsettikleri kişi Louise di . Kısacası aşırı beyin yakan bir film ama cidden muazzam olmuş diyebilirim . Bu yılın en iyi filmi olabilir . İyi Seyirler ... Puan : 10/8
    Alper C.
    Alper C.

    Takipçi 1 değerlendirme Takip Et!

    5,0
    12 Aralık 2016 tarihinde eklendi
    Bu akşam filimden çıktım. Hayatımda ilk defa bir sinema filmi hakkında bir yere bir eleştiri yazmaktayım. Genelde filmler hakkında konuşmayı çok severim ama bir yazı yazmaya her zaman üşenmişimdir. Bazı arkadaşlar film eleştirmenini de eleştirmiş filmi bırakıp ama bence eleştirmenin yazdıklarının bile az olduğu kanısındayım. Bunun sebebinin; filmi izlemeyenlere, kendi fikirlerini empoze edip filmin konusunu yorumlama şeklinize direk etki etmek istememesi olduğunu düşünmekteyim. Yapılan olumsuz yorumları görüp eleştirmenin yapmaktan kaçındığı şekilde; hem izlemeyenlere, hem de olumsuz yorumlara biraz bakış açısı katmak adına bir kaç kelam etmek isterim.

    Öncelikle son yıllarda elle tutulur bilim kurgu filmlerinin veya bayıla bayıla izlediğimiz Cosmos, Mars gibi belgesellerin altında bir felsefe yattığına inanmaktayım. Bilmiyorum bu konulara çok kafa yorduğum için midir bilinmez ama artık film olsun belgesel olsun yapıtlar; insanlara, onları bekleyen teknolojik yeniliklerle alakalı veya gelecekteki yaşamı göstermek yerine, evrimin biz insanların müdahalesiyle ne noktalara gidebileceğini göstermeye çabalamaktadırlar. Diğer gezegenlerde yaşamak mümkün olabilir mi, biz oralara uyum sağlayabilir miyiz, oralarda yaşamaya uygun ortamlar geliştirebilir miyiz? Ya da dünya da kalıp doğayı tahrip ederek, diğer canlıları yok ederek küresel ısınmaya katkıda bulunarak ve eninde sonunda doğal kaynakların kullanımı çıkarlarına dayanan savaşlar nedeniyle, ırkımızın sonunu izlemeye devam mı edeceğiz?

    Geçenlerde başladığım ancak henüz bitiremediğim, Yuval Nooah Harari adlı yazarın “Hayvanlardan Tanrılara - Sapiens” adlı kitabının bir ölümünde, insanoğlunun devam eden evrim sürecinde nasıl bu kadar ileriye gittiğini irdelemektedir. Doğanın genel kanunu güçlü olan hayatta kalır olgusu insan için o kadar ileri boyutlardadır ki, besin incirinin en tepesindedir. Bu çok kısa bir zaman diliminde gerçekleşmiştir ve artık tepesinde bulunduğu besin zincirini yine çok hızlı bir şekilde yok etmeye başlamıştır insanoğlu. Bu zincirin tepesine oturmamızın ve bu düzeni bu kadar hızlı bir şekilde tahrip etmemizin nedeni çok hızlı bir evrim sürecine dahil olmamızdır. Evrimin çok hızlı bir şekilde ilerlemesinin ana nedeni ise 'Dil'dir. Kitabın ilk 60/65 sayfasını okuyup biraz daha bilgiyi detaylandırmanızı tavsiye ederek yukarıda bahsettiğim şeyleri filmle ilişkilendirmeye başlamak isterim:

    spoiler: Film benim için: Amerika ordusundan askerler, uzaylılarla iletişim için yardımı dokunur diye dil bilimci ablamızı evinden alıp helikoptere bindirdikleri sahnede başladı aslında. Burada ilk defa karşılaştığı ve sonunda evleneceği fizikçi abimizle tanışır ablamız. Adam orada: 'pozitif bilimler her şeyi açıklar, dil bilimciye ne hacet' tarzı bir şeyler söyler. Temel olarak filmin bütün yukarıdaki gözlemlerim ışığında bahsettiğini düşündüğüm şey; dünya dışı varlıklar gelip insanlara: 'Kelimeler yeter. İletişim kurun birbirinizle. Biz uzaylıları da siz kurtaracaksınız 3000 yıl sonra ve bu sayede. Dürüst olun, şeffaf olun ve evrenin dilini anlamaya çalışın. Zira şuan kullandığınız 'Dil' sizi bu kadar geliştirdi. Sonunuzu hazırlamasından ziyade, onu yaşamın mucizesine katkıda bulunması adına, bir şeyleri pozitif yönde geliştirmek için kullanın. Bakın dünya ne hale geldi, şuana kadar ki sağlıksız, samimiyetsiz, dedikodu üstüne kurulu iletişiminiz yüzünden. Siyasetin yalan dolanları... 'Dil'in negatif yönde gelişmesi yüzünden; kağıt üstünde kurulan ülkelerin, kendi yarattıkları çıkarları ve bu çıkarlar yüzünden silahlanmaları, savaşmaları, daha fazla zenginleşme çabaları... Belki evrenin bize anlattıklarını sırf 'Dil'in gelişimine yanlış yön verdiğimiz için kaçırmaktayız. Birde kendinizi sorgulatan tarafı da var filmin. Filmin sonunda ablamızın, uzaylıların onu zaman kavramının algılanması konusunda aydınlatmasından mütevellit midir bilmem (burası da yoruma açık güzel bir nokta); geleceği görme yetisi kazanmasını işliyor. Bu yetisi sayesinde uzaylıların dünyaya aktarmak istediği mesajı gelecekte doğacak kızından (fizikçi abimizle evleniyor gelecekte ve kızları oluyor) destek alarak çözümlemesi ve dünyanın mesajı alıp refaha bürünmesini sağlaması… Bencilliği sorgulama kısmı şurada devreye giriyor: Ablamızın gelecekte doğacak kızının amansız bir hastalıktan öleceğini de görmesi ve fizikçi abimizin küçük kızı ve dil bilimci ablamızı terk etmesi... Ablamızın yerinde olsaydınız, geleceği görüp bu acıları yaşayacağınızı ama aynı zamanda dünyanın da kurtuluşunun o gelecekte saklı olduğunu bilseniz, onu değiştirmek için bir şey yapar mıydınız? Filmin bilim kurgu kısmına ise ne açıyla baktığınız önemli tabii. Interstellar'daki gibi kara delikler, evrenin ve zamanın bükülmesi, uzay mekiği, solucan delikleri gibi olguları göreceğim beklentileriyle giderseniz beğenmezsiniz. Yine bu ön yargı sebebiyle, karakterlerimizin 450 metrelik UFO'nun altından açılan o küçük kapıdan içeriye ilk girdikleri sahnedeki muhteşem görüntü yönetmenliğini de ve ‘uzaylı istilası oluyor lan şimdi ne olacak’ düşüncesindeki insanların nasıl bir hale bürünebileceğini bize sindire sindire anlatan fevkalade oyunculuğu de kaçırabilirsiniz. Bilim kurguysa aradığınız bu muhteşem sahne bile doyurmalı bence sizi. Çok detaya girmeyeceğim bilim kurgu kısmıyla ilgili, ama birçok sahne var buna benzer beni benden alan ve pozitif bilimlerin ışığında ilerleyen.

    Çok kısa bir paragraf yapıyorum diğerlerine oranla, çok uzadı çünkü. Şimdi ben; bana yukarıda bahsettiğim hisleri uyandıran ve yine yukarıdaki bahsettiğim fikirleri canlandıran, düşünmeme ve beynimi bu yazıyı yazmak için zorlamama katkıda bulunan bir film için nasıl kötü diye bilirim ya da kötü denmesine nasıl kulak tıkayabilirim siz söyleyin a dostlar?
    Mubuan
    Mubuan

    Takipçi 1 değerlendirme Takip Et!

    2,5
    25 Şubat 2017 tarihinde eklendi
    Bu filmi beğenmedim. Neden mi?
    spoiler:
    1) Çünkü filmde "vay anasını, meğerse kadın geçmişi değil geleceği hatırlıyormuş" dedirten sürpriz dışında filmde izlemeye değer bişey bulamadım
    2) Çünkü filmde bize geleceği gösteren bir dil öğreten ileri düzey medeniyete sahip varlıkların Ahtapotumsu ya da Kalamarımtrak bir görünüsünün olması bana çok komik geldi
    3)Çünkü Louise'in gelecekte Çin generali ile yaptığı telefon konuşmasını hatırlaması mümkün değildir. Louise o konuşmayı o gün yapacak olsaydı gelecekte hatırlardı. Halbuki Louise'nin o kunuşmayı o gün aniden yapması mümkün değildir. Bu çok ciddi bir mantık hatasıdır. Geleceği meydana getiren bu günkü yaptıklarımız ve vermiş oldugumuz kararlardır. Henüz verilmemiş bir kararın meydana getireceği bir gelecek mümkün değildir. Bilemiyorum siz de kavrayabildiniz mi?
    5) Nedense herkes gemilerin neden o bölgelere indiğini soruyor. Hiçkimse neden 12 adet gemi var diye sormuyor. Neden 20 gemi değil, ya da dünyada 7 kıta var neden 7 gemi değil de 12 gemi yeryüzüne iniyor? Hristiyan inancına göre Hz. İsa öldükten sonra geriye kalan 12 havari dünyanın çesitli bölgelerine gitmiş ve oralardaki insanlara o dönemki hak din olan hristiyanlığı tebliğ etmiş yani hristiyan bakış açısıyla insanlığı aydınlatmıştır. Filmde de 12 gemi dünyanın çeşitli bölgelerine inerek geleceği gösteren/aydınlatan bir dil öğretip gidiyor. Alın size gizli Hristiyan propagandası.
    İŞTE BU NEDENLERLE BEN FİLMİ BEĞENMEDİM...
    Rogojin
    Rogojin

    Takipçi 30 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    22 Aralık 2018 tarihinde eklendi
    Arrival yabancı olmamak, bir olmak, birbirini anlamak ve empati kurabilmek için dilin önemine dikkat çeken çok çok ilginç bir bilim kurgu filmi. İlk kez böyle bir film izliyorum açıkçası, dilin bir bilimkurgu filminde mesele edildiğine daha önce denk gelmemiştim. Filmde uzaylıların söyledikleri ya da çıkardıkları sesler ya da şeffaf perdeye çizdikleri şekilleri anlamak için dilbilimciler ve bilim adamları çalışırken ısrarla iletişim kuramamak, birbirini anlayamamak, karşı tarafın ne söylediğini çıkaramamak, ya da kendi söylemek istediklerimizi doğru iletememek gibi bir sorunla karşılaştığımızı görüyoruz. Dünya devletlerinin uzaylıların bir türlü istedikleri bilgiyi yani dünyaya neden geldikleri gibi bir bilgiyi edinememeleri üzerine düşmanca davranmaya başladıklarını görüyor ve iletişim kuramamanın ya da anlamakta yetersiz kalmanın ya da bunu kasıtlı olarak istismar etmenin sonuçlarıyla yüzleşiyoruz. Oysa film bize dilin mümkün olduğunu söylüyor: uzaylılar heptapod yani 8 bacaklı olsa ve asla insan dili kullanmasa, insana hiç bir şekilde benzemese de dil var ve iletişim mümkün. Bizler, yani dünyalılar ve dünyalı olmayan bütün varlıklar bir dil aracılığıyla, bir çok empati çabası aracılığıyla mümkün görünmeyen ama mümkün kılınabilir birşeyi başarabilir ve neden var olduğumuzu anlayabiliriz demek istiyor film, dilbilimci Louis'in yaşadığı ve filmin nihayetinde kavradığı gerçek, yani hayatın bir armağan olduğu, seçimlerimizin acı içerse de bizleri olgunlaştıracak kıymetli, değerli seçenekler olduğu gerçeğine dikkat çekiyor; kendimizi, bir başkasını, birbirimizi, bizden olanı ya da bizden olmayanı anlamak için dil ve filmde çok ilginç kullanımıyla, heptapodların "silah" adını verdiği bir armağanla donatılmış olduğumuzu söylüyor. Kainattaki her varlığın bir simge olduğunu düşünürsek simgeleri okumak ve onlara işaret etmek üzere kullanılacak ve ortaklaşa kullanılabilecek bir dilin varlığına işaret ediliyor: bu dil herkesin aynı şekilde kullandığı sözcükler değil; algılarda, kavrayışlarda, empati ve anlama çabalarında ortaya konacak bir ortak bakış çabası gibi görünüyor. Filmi çok beğendim, çok etkileyici buldum. Mutlaka öneriyorum.
    mai_yunus
    mai_yunus

    Takipçi 17 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    23 Ocak 2017 tarihinde eklendi
    Film kurgusu oldukça sıradışı.
    Aslında astrofizikçilerin belli bir zamandır üzerinde durdukları zamanın doğrusal değilde, döngüler içine girmiş gelecek ve şimdinin karması konusunu anlatmaya çalışıyor.
    Birde adamlar bizi artık uzaylıların varlığının kesin olduğu, artık her an çıkıp geleceği ve bunun an meselesi olduğunu iletiyor.
    Bazılarına bu çok absürt gelsede film gerçeklere çok uygun.
    Seyredin başkada birşey demeyeceğim….
    burak S.
    burak S.

    Takipçi 7 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    31 Aralık 2016 tarihinde eklendi
    Uzaylılar bu senaryoda dünyaya neden geldiler? Açıkçası filmin etrafında ördüğü konulardan birisi de aslında tam olarak bu. İnsanların amacı “Kurtuluş Günü”’ndeki gibi onları nasıl alt ederiz? değil, “Düş Kapanı” filmindeki entrikalı uzaylılar gibi olacaklarını da düşünmeyin. Uzaylıların dost göründüğü filmlerden bir tanesi diyebiliriz. Ancak onlar hakkında daha fazla bilgi vermesek daha iyi.
    Burhanbatat
    Burhanbatat

    Takipçi 3 değerlendirmeler Takip Et!

    1,5
    15 Kasım 2016 tarihinde eklendi
    Cok sey bekleyerek gittim ama film bittiginde bu ne simdi dedigim sacma filmlerden biri cikti efekler inanilmaz spoiler: uzaylilarin tipleride cok degisik hosuma gitti
    ama ama ama....
    rudeonerudeone
    rudeonerudeone

    Takipçi 1.698 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    27 Ocak 2017 tarihinde eklendi
    Villeneuve'ün zaten sıradan bir filmi yok. Ya atmosferi, ya konusu, ya karakterleri, ya sürpriz finali, kısacası mutlaka (en az) bir özelliği ile fark yaratmayı başaran, uzun yıllar sonra da hatırlanan filmlere imza atmıştı şimdiye dek. Günümüzün tüm işleri merakla beklenen yönetmenlerinden biri. "Arrival" son dönem bilim kurgu/uzay filmleri furyasından başarılı olanlarının izinden gidiyor adeta ve seyirciyi soru işaretlerine boğan, düşünmelerini sağlayan, tahminen ilk seyredişte tüm detaylarıyla anlaşılamayan bir yapım ortaya çıkıyor. Gerilim tarafı da çok ağır basıyor bu arada. Özellikle ilk 40 dakikasında. Soundtrack çok büyük paya sahip. Senenin görülmesi gereken filmlerinden. Ödül sezonunda da pek çok adaylığı var. İzledikten sonra okuma yapmakta fayda var.
    Fundalina Jolie
    Fundalina Jolie

    Takipçi 178 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    15 Kasım 2016 tarihinde eklendi
    Film genel olarak sıradan Hollywood bilim kurgularının aksine, oldukça yavaş ilerleyen bir tonda. Denis Villeneuve'un bunda katkısı büyük, ancak bu filmin bütünlüğünden bir şey kaybettirmiyor, sabırla filmin gelişimini izliyorsunuz.

    Arrival, özel sürprizleri, şaheser denebilecek görüntüleri ile sinemada izlenmesi gereken, sadece bu yılın değil bilim kurgu sinemasının da en önemli yapıtlarından biri. Film bittiğinde üzerine kafa yoracak çok fazla detayınız olacak. Filmi çözümlemek için harcayacağınız çaba da size ayrı bir keyif verecek.
    Burçin Hanife M.
    Burçin Hanife M.

    5 değerlendirmeler Takip Et!

    0,5
    13 Kasım 2016 tarihinde eklendi
    Sosyal medyada o kadar şişirildi ki hatta yıldızlar arası ile bile kıyaslayanlar oldu sırf o yüzden gittim. 35 yaşındayım hayatımda izlediğim bazı en iğrenç nicolas cage filmlerinden bile daha iğrençti o kadar yani siz anlamışsınızdır ne demek istediğimi :(
    Baris Ö.
    Baris Ö.

    Takipçi 74 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    4 Şubat 2017 tarihinde eklendi
    Çok az yapim icin geçerlidir sadece hikayenin gücünü kullanarak insanları etkilemeyi başarmak. Ve başarabilen yapimlar ise deneyenlerden daha azdir. Arrival' de o filmlerden biri. Amerikalı yazar Ted Chiang'ın Story of Your Life adlı ilginç öyküsünü alıp daha da ilginç bir şekilde sinema görselliği ile birleştirip insanlara sunan yönetme Denis Villeneuve gerçekten iyi bir iş çıkarmış. Bu yıl ki Oscar ödüllerinde 8 dalda Oscar'a aday olan film bir çok yönden bunu hak ediyor. Yalniz bu kadar ovgulerle bezeli olan bu yapimin geneline baktiginizda her izleyici icin tatmin edici bir şekilde ilerlediğini söylemek zor olur. Bir kere bilim-kurgu filmlerinde aksiyon arayan sıradan izleyiciler için pek uygun bir yapim olmadiğini söylemem gerek. Çünkü filmde aksiyon sıfır. Genellikle karakterlerin karşılıklı iletişim ve sohbet-muhabbetlerine tanik oldugunuz, konuyu size ögretircesine ilerleyen bir yapım Arrival. O yuzden 120 dakika boyunca ayni tempoda devam eden konuşma sahneleri ile dolu bir film. Filmden beklentisi başka olan birçok izleyici için beklentilerinin dışında kalacağını belirtmek gerek. Kisacasi aradiginiz aksiyon ise o film bu film degil. Ama karmaşik bir ilerleyisinin ardindan size beyin firtinası yaptirtacak ve kendinizi sorgulamanızı saglayacak bir yapimsa dikkatinizi ceken tam olarak aradiginiz yerdesiniz demektir.

    Filmin konusuna gelince olabildigince spoilerden uzak durarak bahsetmek gerekirse yine uzaylilarin dünyayı ziyareti temel olarak filmin ana gövdesini oluşturmuş. Ama bu sefer bir savaş yok. Dünyanin bir çok yerinde ortaya çıkan uzay gemileri ile devletlerin bu gemilerdeki yaşam formlari ile iletişim kurma çabasını izliyoruz. İşte bu anda devreye Louise Banks (Amy Adams) giriyor. Film boyunca çoğunlukla kendisinin yüzünü gördüğümüz yapımda kendisi Ian Donnelly (Jeremy Renner) ile birlikte başrölü oynamakta. Ve yine kendisi uzman bir dilbilimci olarak uzaylilarla kontaktlarinda onlarin dilini çözümlemek ve neden Dünya'ya geldiklerini öğrenmeye çalışmakta.. Bunun için bu gizemli ziyaretçilerin geliş sebebini çözümlemede onun ustaligini ve uzayli arkadaşlarin hem onu hemde seyirciyi etkileyen geliş sebeplerini ise film sonunda birazda ters köşe sayilabilecek şekilde öğreniyorsunuz. Film yapısı gereği içinde birçok teknik bilgi ve detayla dolu ve her saniyesinde bunlarin bombardimanina tutuluyorsunuz. Bu yüzden dikkatinizi bir an olsun ekrandan uzaklaştırdiginizda anlam kopukluğu yaşayabilirsiniz. Ama filmin son sahnesine geldiginizde sis perdesi aralanmaya başladığı o anda sizde herşeyi sevgili dilbilimci Louise Banks gibi görmeye başlıyorsunuz. Özetlemek gerekirse konusu ile sizi etkisi altina alan film gene bu konuya farklı bir görsellik ve anlatim katarak sizi etkilemeyi hedefliyor bunu da gayet güzel yapıyor..

    Arrival genel hatları ile her şekilde kaliteli bir yapım olduğunu bağırıyor resmen size. Hele son 10 yildir sinema sektörünün Tekrar ve Yeniden yapimlarla abluka altina alindiğini düşünürsek böylesine Orijinal yapimlarin kalitesi, içeriği dolu film izlemek
    isteyen seyirciyide tatmin edecek düzeyde oluyor. Son yillarda kaliteli birçok film ile ayağa kalkan bilim kurgu tarzi yine kendi tarafinda etkileyici bir hikayeye sahip bu filmle adini duyuruyor. İstisnasız herkesin izlemesi gerek yapım size hem merak aşılarken hemde anlatımı ile etkilemeyi başaracak. Ama daha önce dediğim gibi aksiyonu bünyesinden atan yapımı sabırla ve dikkatle izlemeniz gerek. Bu yıl ki Oscar'larda birçok ödül alacağını düşündüğüm film şimdiden adını altın harflerle sinema tarihine yazdırdı bile...
    sinema
    1 ziyaretçi
    4,0
    26 Haziran 2022 tarihinde eklendi
    Denis Villeneuve un ilk izlediğim filmi olan Arrival abartıldığı karar iyi olmasa da yinede güzel bir film. Özellikle çok şaşırtıcı ve ters köşe yapan bir finali var. Ama filmin başı, ortası gereksiz uzatılmış ve yetersiz. Müzikler, oyunculuklar konusundan da zayıf bir yapım. Ama sonu için izlenir bence. Nokta
    volkanick
    volkanick

    Takipçi 683 değerlendirmeler Takip Et!

    3,0
    18 Şubat 2017 tarihinde eklendi
    Bu film en az 15 dakika daha kısa olabilirdi.Sürekli tekrarlanan sahneler,ağır ağır akan bir hikaye, hep bir 'sabredin sonunda sizi şaşırtacağız havası'...Kötü değil belki ama kesinlikle daha iyi olabilirdi bence.
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top