“The Babadook”, senaryosunu, hikâyesini de kendi yazdığı 10 dakikalık “Monster” (2005) isimli kısa filmden uyarlayarak kaleme alan Jennifer Kent’in yönetmen koltuğunda oturduğu ilk (debut) uzun metrajlı sinema filmi…
Prömiyeri, 17 Ocak 2014’de Sundance Film Festivalinde yapılan ve 22 Mayıs 2014 tarihinde ilk önce Avustralya’da vizyona girmesine karşın aradığı başarıyı ABD ile Avrupa’da yakalayan filmin, 6.8/10 (197.930 oy) ve 3.7/5 (25.000 üzeri oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 8.2/10 (239 yorum) ve 86/100 (34 yorum) olan Rotten Tomatoes ve “Mutlaka İzlenmeli” etiketine de sahip olan Metacritic yorum ortalamaları, bir “ilk film” için oldukça etkileyici…
Ama biz yine de “The Babadook”u, sanat yönetmeni Alex Holmes ve görüntü yönetmeni Radek Ladczuk ile birlikte “(dondurucu derecede) ürpertici” ve “klostrofobik” bir atmosfer olarak tasarladıkları iç mekânlarda çeken Jennifer Kent’in, bu aşamadaki ana esin kaynaklarının David Lynch ve Roman Polanski olduğunu ifade ettiği (fakat kesinlikle her hangi bir şeylerini kopyalamadığı gibi bu ustaların hiç bir filmini de anımsatmayan) bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bizzat kendimiz mercek altına alarak incelemeye ardından da puanlamaya çalışacağız…
Zaten Kent’de bu söylemi ile bir anlamda filmin, sadece bu iki ustanın “tarzları” gibi kurgulandığını belirtmeye çalışmış o kadar…
Bunun içinde, 2 milyon dolar gibi oldukça mütevazı bir bütçeyle çekilen ve nihayetinde de 10,3 milyon dolarlık bir hasılat rakamına ulaşmış olan filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…
Bu bağlamda da işe karşımızdakinin; teknik ve oyuncu kadro uyumunun tavan yaptığı filmlerden biri olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…
Hem de altı yaşındaki Samuel’i oynayan Noah Wiseman’ın senaryo okuyamayacak kadar küçük olmasına rağmen…
Ancak kim ne derse desin, filmde (ABD’li ve Avrupalı izleyiciler için Victoria’n tarzı bir mimari ile özel olarak tasarlanarak inşa edilen) kocaman bir evde yalnız başlarına yaşayan bir ana ile oğul Amelia ve Samuel karakterlerini canlandıran Essie Davis ile Noah Wiseman’ın performansları tam anlamıyla birinci sınıf…
Öyle ki, kimi zaman asap bozucu bir hal de alan “sıra dışı” davranışları nedeniyle etrafındakiler kadar izleyiciyi de çileden çıkartıyor bu parmak kadar Samuel…
Elbette bu başarıda, başta film setinden hiç ayrılmayan Noah’ın gerçek annesi ile yönetmen Kent ve filmdeki annesi Davis olmak üzere, kendisiyle yakından ilgilenen istisnasız herkesin ciddi katkıları olmuş…
Filmdeki teknik ekibe gelince…
Kent’in daha önce yine beğenerek izlediğimiz ikinci filmi “The Nightingale” (2018) ile de birebir aynı…
En azından besteci Jed Kurzel, görüntü yönetmeni Radek Ladczuk, editör Simon Njoo, casting direktörü Nikki Barrett ve sanat yönetmeni / prodüksiyon tasarımcısı Alex Holmes, yine Kent’in ekibinin omurgasını meydana getiriyorlar…
Filmin hikâyesine de kısaca bir değinecek olursak…
Bu konuda da söyleyebileceğimiz yegâne şey, sizin de herkes gibi neredeyse finale kadar, “Bu bir psikolojik gerilim mi, yoksa paranormal / haunted house bir korku mu?” ikilemi içinde gidip geleceğiniz biçiminde…
Eğer bize, “Size göre bu, bunlardan hangisi?” diye soracak olursanız…
Tabii ki de filmi henüz izlememiş olanların canını sıkmamak adına, “spoiler” verme alışkanlığı bulunmayan tarzımız gereği yanıtımız, “Onu da izleyerek siz bulacaksınız” olacak…
Belki, yine klasik bir laf olacak ama diğer yorumlarımızda olduğu gibi “spoiler vermeden” yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu satırlar filme ilişkin ilk tespitimiz olsun…
İlk önerimize gelince:
O hakkımızı da bu kez; nitelikli film izlemeyi tarz edinmiş sinemasever dostlara, “Yıllardır takibimizde olan Jennifer Kent’in, neredeyse ikinci uzun metrajlı filmi ‘The Nightingale’ (2018) kadar zekice kurgulanmış olan bu ilk filmini de izleme listeleriniz ile arşivlerinize eklemeyi etmeyi unutmayın” diye seslenerek kullanmak isteriz…
Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3,5 verdiğimiz bu bağımsız film için önerimiz de aradan geçen bunca zamana karşın halen izlemediyseniz, olumsuz puan ve yorumlara aldırmadan “muhakkak bir şans da siz verin” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler…