Manevi şiddetine rağmen aşkı savunmak!
Yazar: Ali Ulvi Uyanık"Prensim" (Mon roi) bittiğinde düşündüm: 'Prensini' inceleyen kadının bakışlarındaki hayranlığı, tutkuyu, sevgiyi, hatta merhameti, bu denli yalın, 'çıplak' ve dürüst bir biçimde seyirciye geçirebilmek, gerçekten de marifet! Bu filmden, gözyaşlarımı silerek çıkmadım... Duygularımı ve aşka dair umudumu güçlendirerek çıktım.
Yazar-yönetmen-oyuncu Maïwenn (1976- ), her ikisi de kendinden yaklaşık on yaş büyük iki oyuncuyla, ani düşüş ve yükselişlerle devam eden bir ilişkiyi - evliliği - ayrılığı, evelemeden gevelemeden anlatmış. Bu hikaye, genç kız ve oğlan romantizmine benzemiyor. Karşımızda, zıt kutuplarda iki olgun insan var.
Adam kadınlarla birlikte olmayı, çılgınlaşmayı, maddi ve manevi anlamda beklenmeyen atraksiyonlarda bulunmayı çok seviyor. Sahibi olduğu restoranın mutfağındaki çalışanları dışarıya çıkarıp kadınla hızlı seks de yapabiliyor; ilişkileri kötüleştiğinde 'nefes almak' için kaçabileceği ikinci evi de tutabiliyor... Adamı, eğlenmeyi seven kadın tavlıyor; ancak kadının hırslı hukukçu kimliği, daha disiplinli, çerçevesi daha belirgin bir hayatı kurmasını ve yönetmesini 'emrediyor'.
Hikaye, kadının, neredeyse isteyerek kayak kazası geçirmesi ile başlıyor... Kaza, belki de ruhsal sıkıntılarının yansıması. Kötü şekilde yaralanan dizinin rehabilitasyonu süresince kaldığı klinikte geçirdiği günler ile adamla tüm yaşadıkları, paralel öyküleniyor. Kadının fiziksel olarak iyileşmesi süreci, cendere acılarını hafifletmesi ile ilişkili. Klinik bölümleri de, bu sağaltımın seyrini (çekingenlik, direnç, çevresine giderek uyum ve rahatlama) aktardığı için önemli.
Bir erkek çocuk sahibi olan çiftin, psikolojik şiddet içeren çatışma alanlarında sıkça karşı karşıya gelmeleri, gerilimi yükseltiyor... Fakat, yıpranma-yıpratma, tükeniş, bitiş ve kopuş (!) anları, tuhaf biçimde aşkın kimyasına hizmet ediyor. Kadın bu iyi yürekli adamdan ve adam da ona olan sevgisini kalbinin derinliklerine hapsetmiş kadından kopamıyor.
Karşınızda gerçeklik duygusunu en üst düzeyde yakalayan bir film var. Maïwenn, yazıp yönettiği ve rol aldığı "Polis"deki (Polisse) senaryo ortağı Emmanuelle Bercot ile çalışmış... Ve bu kez onun sadece oyunculuğundan, 'sineğin yağını çıkarırcasına' yararlanmış (Bercot, 2015 Cannes Film Festivali'nde 'En iyi Kadın Oyuncu' ödülünü "Carol"dan Rooney Mara ile paylaştı)... Senaryoyu ise, başka bir kadınla, "Tanrılar ve İnsanlar" (Des hommes et des dieux) gibi zor bir metne imza atmış Etienne Comar ile yazmış. Yani bu film, bana göre, aşk denilince çok daha sağlam duran kadınların bakış açısından, birine ait olmanın nasıl hayatın en çapraşık sınavı olduğuna, derinlerde de her şeye rağmen aşkın savunulması gerektiğine dair, diye düşünmekteyim. Doğaldır ki, seyirci kendi yaşadıklarıyla kıyaslayarak karar verecektir. Filmin 124 dakikalık süresi için, tam da bu bağlamda, herkes farklı yorum yapabilecektir.
"Prensim"le ilgili üzerinde durulması gereken noktalardan biri de, yönetmen-oyuncu ve oyuncu-oyuncu etkileşimi: Vincent Cassel'in nüanslı karakter yorumu Bercot'nun ürpertici gerçekçiliğiyle buluşup çarpıştığında ve seksin ve de duygusallığın içtenliği yakalandığında, evet, yönetmenin yaratıcı varlığı hepimizi ele geçiriyor...Ve ben bu ele geçirme halini çok seviyorum.