Küllerinden değil klişelerinden doğan orijinal bir korku filmi…
Yazar: Serdar KökçeoğluOrijinal adı Oculus olan, dünyayı değiştireceği söylenen (yeni sahibi Facebook) sanal gerçeklik cihazı ‘Oculus Rift’i hatırlatan Göz filmine heyecanlanmak için ya son korku trendlerinden bihaber olmak ya da korku denen türe fazla gömülmüş olmak gerek. Antika bir ayna nedeniyle doğaüstü tecrübeler yaşayan iki kardeşin hikayesi doğrusu başta kulağa çekici gelmiyor. Doğaüstü, paranormal veya psişik alemler tarafından ziyaret edilen sıradan ailelerin uykusuz geceler geçirmesine doyduk. Paralel evrenlere açılan ayna konsepti de pek ilgi çekici değil.
Ve fakat Göz nasıl beceriyorsa, klişelerin tozunu alan tercihlere rağmen sıkı bir korku filmine dönüşmeyi başarıyor. Küllerinden yeniden doğar gibi klişelerinden doğuyor. Yönetmeni merak edip kariyerine baktığımızda, son yılların en ilgi çekici düşük bütçeli korku filmlerinden biri olan Absentia'nın yönetmeniyle karşılaşıyoruz. Korku sinemasında şaşırmaya hasretiz; Mike Flanagan’ın ellerine sağlık, giderek daha da sıcak olan yaz günlerinde soğuk terler dökmemizi sağlıyor.
Göz'ün en güçlü yanının hikayesi olmadığını söylemiştik. Göz'de bir ayna etrafında kurulmuş iki hikayeyi paralel kurguda izliyoruz. Bizi on yıl öncesine taşıyan hikayede, anne, baba ve iki çocuktan kurulu ailenin huzuru ayna nedeniyle kaçmaya başlıyor. Babanın kendi odasına kapanıp aynayla gizemli bir muhabbete dalması, annenin bu garip ilişki nedeniyle kendinden geçmesi bir trajediye neden oluyor ve o trajedi evin küçük oğlunu bir akıl hastanesine yolluyor. İkinci hikayede ise zaman bu zamandır ve evin kızı, hastaneden yeni çıkan erkek kardeşiyle birlikte ayna üzerinde denemeler yapmaya başlar. Amaç bu gizemli ve karanlık eşyayı bir itirafa zorlamaktır…
Geçmişteki hikaye klasik korku filmlerini, özellikle de hayaletli ev örneklerini hatırlatırken, günümüzde geçen hikaye Paranormal Activity serisi gibi paranormalin kayıt edildiği filmleri akla getiriyor. Ama Göz'ü etkili bir korku filmi yapan, korku türünün iki eğilimini bir araya getirmesi değil; bu ikili yapının Göz'ü sürükleyici kıldığı kesin ama filmin en güçlü yanı, aynanın aktif olmasıyla beraber iki dönemin buluşması, aynı evin içinde dünün çocuklarını ve bugünün gençlerini bir arada görmemiz. Zamanın ortadan kalkmasıyla filmde farklı dönemlerini gördüğümüz karakterlerin bir anda aynı evde dolaşan dört ayrı kişiye dönüşmesi filmi hem orijinal hem de tür açısından etkili kılıyor. Yönetmen Flanagan, Göz'de aynayı gerçeklik ve paralel evreni ayırmak için kullanmıyor. Bir süre sonra herkes birer hayalete dönüşüyor. Şüphesiz tarihini ve vukuatlarını öğrendiğimiz ayna hakkında somut, elle tutulur bir açıklama bekliyoruz fakat gizem filmin ruhunu öldürmüyor. Şık bir şekilde devam filmlerine ışık yakılıyor.
Modern insanın eski eşyanın hayaletleriyle uğraşmasına dair sayısız film izledik. Göz, eşyanın tabiatına aykırı düşmüyor, fakat işine saygısı olan bir yönetmenin adını iyice belirginleştiriyor. Hikayeyi önce bir kısa film olarak çeken, bu filmin gördüğü ilgi üzerine uzun metraja imza atan yönetmenin korku sinemasını sevdiğini şüphe yok. Belki orijinal bir hikayeci değil ama elindeki hikayeyi, güçlü karakterlerin yer aldığı, sahnelerin sadece korkutmak için değil hikayeyi güçlendirmek için kurulduğu bir senaryoya dönüştürmeyi başarıyor. Başarılı bir Stephen King uyarlaması tadı veriyor. İki ayrı dönemi aynı evde buluşturan kurgu ise dehşetengiz.
Bir göz atın derim, hem buna hem de muktedirlerin yasaklamalara doyamadığı video sitesinde bulabileceğiniz kısa versiyonuna.