Karınca kararınca bir süper kahraman macerası...
Yazar: Murat Tolga ŞenBenim neslim süper kahramanlarla çizgi romanlarda tanıştı. Marvel mı, DC mi merak etmeden ve kapıştırmadan çizgi roman okuduğumuz yıllarda, şimdilerde Marvel sinematik evrenini oluşturan tüm asıl kahramanlarla haşır neşir olduk. Kaptan Amerika, Demir Adam, Şimşek Tanrısı Thor, Örümcek Adam vs. Şimdiki çocuklar ise bu kahramanların beyazperdedeki yolculuğuna şahitlik ediyorlar. Günümüzde, hayatında hiç çizgi roman okumamış bir sürü süper kahraman hayranı var. Aslına bakarsanız bu tespitten ayrı bir yazı çıkarır, hiçbir şey çizgi romanın yerini tutmaz diyerek nostalji fırtınası bile estiririm ama biz konumuza dönelim. Çizgi roman ya da sinema tutkunu olup olmaması fark etmez, fantastiğe düşkün her çocuğun gözde bir süper kahramanı vardır ve Ant-Man (Karınca Adam) onlardan biri değil! Hiç olmadı...
Ant-Man ile hepimiz sinemada karşılaştık, benim zamanlarımda çıkmış bir çizgi romanını hatırlamıyorum ama çok bir şey kaçırmış sayılmayız. Hani, otellerde sabah kahvaltısında kalan peynirden, şundan bundan öğleden sonrası atıştırmalığında yensin diye pizza yaparlar ya, Ant-Man de biraz öyle bir kahraman. Muhtemelen Amerikan çizgi roman savaşları sırasında üretilmiş tek maceralık fikirlerden biri ama bir şekilde tutmuş. Kahramanı sinemada gördüğümüz 2.5 filmden (Kaptan Amerika: Kahramanların Savaşı’nda da göründü) anladığımız üzere; tüm modernleştirme çabalarına rağmen Ant-Man naif bir kahraman ve maceraları da öyle olacak.
Bu yüzden beklentisiz olarak katıldığım basın gösteriminden ¨eh işte¨ diyerek ayrıldım. En merak ettiğiniz soruyu hemen cevaplayayım; ilk filmden iyi değil, hatta ilk filmin hatırına izlenecek bir iş diyebilirim. Senaryonun merkezinde, kuantum evreninde dolanan bir süper kahraman macerası olmakla birlikte Ant-Man’in kökenlerine saygı duyan ama çalışmayan bir polisiye yan hikaye de içermekte. Bu kısım çalışmazsa diye komediyle soslanarak ıslak hamburger kıvamına getirilmiş. Aslına bakarsanız, senaristler de Ant-Man’in ciddiye alınacak bir tarafı olmadığının farkında ve bu ara elemanın macerasını izletmek için baş karakter Scott Lang’in sınıfı kaynattığı bir ortam yaratmışlar.
Peki, ne yapalım? Karıncanın üstüne basıp geçelim mi? Politik doğruculuk zamanlarında bu tehlikeli espriyi yapan birinden alacağınız tavsiyeye güveniyorsanız eğer; gidin izleyin derim çünkü tüm hatalarına rağmen kafa boşalttıran, yaz sıcaklarına iyi gelecek bir süper kahraman filmi bu... Kas yığını aşırı yakışıklı süper kahramanların (aklınıza Thor geldi değil mi) arasında insani duruşuyla oldukça sevimlileşen bir Scott Lang karakteri var karşımızda. Kahramanı yorumlayan Paul Rudd, onun aslında bir süper kahraman olmadığını, süperliğin tamamının kostümden geldiğini, kostümlü kostümsüz sahnelerde başkalaşan karakter unsurları ekleyerek nefis bir şekilde yorumlamış. Evangeline Lilly güzelliğiyle filme renk katıyor ve ¨Lost çok bozdu ama bu kadın hala harika¨ dedirtiyor. Filmin komedi yükünü sırtlanan Michael Peña ise Hollywood’un latin komiklere çizdiği sınırın ötesine geçerek kendi hayran kitlesini yaratıyor. Ama en güzeli, Michael Douglas’ı yeniden beyaz perdede görmek olsa gerek. Nedense onu düşünürken sürekli San Fransisco Sokakları’ndaki rol arkadaşı Karl Malden’ın burnu ve babası Kirk Douglas’ın çene gamzesi geliyor aklıma... Beynime soktuğun tüm gereksiz imajlar için teşekkürler Hollywood!
Uzun lafın kısası; Ant-Man ve Wasp, Marvel’ın çocukları hala umursadığını gösteren filmlerden biri. Avengers gibi amiral gemilerine eklenen küçük hikayelerin bir ucunda Logan gibi çizgi romandaki kadar şiddet içeren (tam öyle değil aslında ama yakın) filmler varken bu tarafta da Ant-Man karşımıza çıkıyor. Film, aile ve ebeveyn olmak üzerine birçok olumlu mesaj içeren pahalı bir pazar aile sineması örneği gibi. Öyle çok görkemli efektlerle karşılaşmıyoruz, zaten CGI’ya doyduk. Kahramanımız ve etkileşime geçtikleri araçlar, binalar bir büyüyor bir küçülüyor, olay da bundan ibaret. Neyse, saçmasapan bile olsa kuantum evreninde gezinen senaryo sayesinde fanteziden çok bilimkurguya yakın bir süper kahraman macerası izliyoruz ama bu filmi sevmek için, içinizdeki çocuğun yaşıyor olması lazım yoksa oyuncak kutusundan çıkarılıp büyütülen ve binilen arabaları, dev bir binayken bir valiz boyutuna indirilen ve aynen öyle taşınan bir kuantum fiziği araştırma laboratuvarını ve karıncaların üzerine binip kötü adamları alt eden süper kahramanları ciddiye almanın imkanı yok!
murattolga@otekisinema.com
Not: Eğer basın gösteriminin yapıldığı sinemadaki aşırı karanlık projeksiyon olmasa filmden daha fazla keyif alabilirdim. Projeksiyondan gelen soluk görüntü 3-D gözlükleri takınca hepten karardı. Ülkemiz sinemaları bu açıdan çok sorunlu.
Bir not daha: Formatlar değişir, gazete olur, internet sitesi olur, Youtube olur ama basın gösteriminde film izliyorsak hepimiz eleştirmeniz demektir. Film izlemek bir adap gerektirir. Film içeride, sohbet ya da telefon konuşması dışarıda. Bu kadar basit aslında...