Hesabım
    Gece Yarısı Sokakta Tek Başına Bir Kız
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Gece Yarısı Sokakta Tek Başına Bir Kız

    Kolaj gibi bir ‘mood’ filmi…

    Yazar: Serdar Kökçeoğlu

    ‘Karizmatik film’ diye bir şey var galiba. Henüz izlemeden, uzaktan fotoğraflarını ve fragmanlarını görerek ondan etkileniyorsunuz. Kaçınılmaz bir şekilde onun etki alanına giriyorsunuz ve bir an önce tamamını izlemek istiyorsunuz. Sosyal medya çağına çok uygun. Sosyal medyada birini görüp etkilenmek, gizlice özel hayatını takip etmek çok popüler malum. Tabii sonrasında işin tanışma faslı var, zaman zaman hayal kırıklığı doğurabiliyor beklenen yüz yüze buluşmalar. Gece Yarısı Sokakta Tek Başına Bir Kız’ı sinopsis, fragman ve yorumların ardından merak etmemek, filmin farklı ortamlarda izini sürmemek mümkün değildi. Derken beklenen buluşma gerçekleşti.

    İran kökenli ama epeydir batı kültürüyle haşır neşir bir yönetmenin imzasını taşıyan, mayasında kısa film olan başka türlü bir vampir filmi Gece Yarısı Sokakta Tek Başına Bir Kız. İçinde çizgi roman tadı var; hatta çizgi romanı var. Fragmandan bile hissedilen bir western havası var. Müzikler ayrıca havalı. Hip bir Jim Jarmusch filmi (Stranger Than Paradise, Dead Man ve Ghost Dog!) havası da var, belli ki bir film noir. Uzar gider… Ama insan bütün bunları düşününce, ortaya yüzeysel bir hipster eğlencesi çıkmış olabileceğini de hesaba katıyor. Özellikle bağımsız Amerikan filmlerinde çok karşılaştık böyle durumlarla.

    Gir Kanıma’nın vampir sinemasının kalbinde açtığı delikten çıkan film, aynı anda hem soğuk (ve karizmatik) hem de içten, narin ve melankolik olmayı başarıyor. Sınırları çizilmiş yüz yıllık film türlerini paramparça ederek yeni bir kimyaya ulaştığı gibi, duygusal beklentileri de bozuyor. Klasik bir İran filmi bekleyenleri de, İran’a benzemeyen fantastik kasabasıyla (Eraserhead’in endüstriyel dünyasını hatırlatıyor) yabancılaştırıyor. Doğrusu mekan bir çizgi roman havası (Sin City etkisi) veriyor filme. Burada içi kötülükle dolu erkekleri cezalandıran kaykaylı bir vampir ile ailesinin bağımlılıkları altında ezilmiş James Dean bakışlı genç bir erkeğin imkansız birlikteliğini, beraber varolma çabasını izliyoruz.

    Filmde karakterlerin, mekanların ve müziğin önemli olduğunu, ama hikayenin onlar kadar, aynı ölçüde önemli olmadığını söyleyebiliriz. Siyah beyazın da yardımıyla oldukça iyi kurulmuş bir atmosfer ve kaykaydan çizgili tişörte pek çok hip ürünle desteklemiş cool ve stilize bir estetik öne çıkıyor. ‘Mood’ filmi demek yanlış olmayacaktır filme. Beyazperdede dişi vampirler yeni değil, ama burada avını cinsel bir eylem eşliğinde ısıran seksi vampirler yok. Ama hikayenin feminist okumalara izin vermesi onun feminist sinema alanında özel bir yer almasına yeterli olmuyor.

    Bir tür pop feminizm filmde öne çıkan ama bu küçük feminist dokunuşların western türünün buram buram erkekkokan tabiatına bir kısa devre yaptırdığına hiç şüphe yok. Çarşaflı bir kadının erkek fenalıklarına savaş açtığı feminist bir western ile her zaman karşılaşmıyoruz ne de olsa. Yine de Gir Kanıma’nın tüm sinefilleri büyüleyen olağanüstü gücüne karşılık, bu orijinal filmin daha kısıtlı bir etkisi ve kalıcılığı olacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Film için bir araya getirilmiş, farklı yapbozlara ait parçalar orijinal bir kolaj ortaya çıkarmakla birlikte, bu kolajın göze iyi gözükmek dışında bütünüyle anlamlı ve ikna edici olduğunu söylemek yanlış olacaktır.

    @skokceoglu

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top