En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
cemertem
Takipçi
55 değerlendirmeler
Takip Et!
4,5
18 Ocak 2015 tarihinde eklendi
Usta yönetmen Linklater'ın başarılı üçlemesi Before'lardan sonra ortaya koyduğu yarı belgesel tadındaki gerçek zamanlı biyografisinde bir çocuğun gözünden 2002-2014 yıllarını ve yaşanmışlıklarını izliyoruz. Filmin senaryosunda tek düze ilerleyen ve dönemin ruhunu iyi analiz eden ayrıntılar, "Mason" karakteri üzerinden yaratılan karamsar ve yarı karanlık havanın buhranını seyirciye de yansıtabilen, fakat bunu müziklerle ve Dad (Ethan Hawke) karakteri ile açmaya çalışan içeriği var. En önemlisi de diyalogların ve hayat hikayesinin sıradanlığının bu kadar iyi bir şekilde yine Linklater'ın yönetmenlik kabiliyetiyle işlenebilmesiydi. Zira farklı bir yönetmen 12 yıl arayla böyle film çekmeyi pek akıl edemezdi sanıyorum. Filmin özgün senaryo adaylığı eleştiriye son derece açık olsa da (ki alacağını tahmin etmiyorum) biyografik belgesel tadını diyaloglar ve karakter doğallıklarıyla seyirciye yansıtabildiğini düşünüyorum. Keşke dramatik tadı biraz daha verilebilseydi. Ayrıca yine dönemsel politik vb sorunların (Bush karşıtlığı, erken evlilik, popüler kültür, teknolojik gelişmeler vb) senaryonun içinde olduğunu ve Bush üzerinden vurucu eleştirilerin de yapıldığını -ayrıca Afganistan eleştiri- söylemek lazım. Oyunculuklarda Linklater'In kızı Lorelei Linklater'ın da kızı yer almış. Ben özellikle Ethan Hawke'ı çok beğendim. Filme katkısı mükemmel. Aksiyonun olmadığı, kazanın olmadığı, bulaşıcı hastalıkların olmadığı, entrikanın olmadığı, ihanetin ya da cinayetin olmadığı, sıradışı hiçbir şeyin olmadığı bir sıradan dünyayı yansıtmış beyazperdeye usta yönetmen Linklater. Bu kadar sıradanlığın beyazperde de bağımsız filmler dışında göremem sanmıştım ama işte Linklater yapmış. Filmin kurgusu bir hayli zor olmuştur diye de düşünüyorum. Hangi zaman dilimden hangi sahnelerin filmi daha iyi bir noktaya taşıyacağını ya da hangi anların daha isabetli seçimler olabileceğini kestirebilmek kolay olmasa gerek. Bildiğiniz hayat işte. Kostümlere varıncaya kadar doğallığı hissedebiliyorsunuz. Gerek Patricia Arquette'ın oscar adaylığı alan performansı gerekse kurgu, senaryo ve yönetmenlikte elde ettiği adaylıklar sevindirici. Filmin ana fikrinde istediğin şeyi istediğin zaman gerçekleştirmek ve anı yakalamak gibi kavramlar ön plana çıkıyor. Bu açıdan filmin en dramatik ve en üzüldüğüm karakteri Mason'ın annesi oldu. Kazanansa aslında babaydı. Yani yönetmenin bakışı bu kadar taraflı olmasa da bunu vurguladığını zannediyorum. En iyi yönetmen ödülünü 12 yıl boyunca gerçek zamanlı çekimler yaparak ortaya koyduğu kaliteden ötürü Linklater'ın hak ettiğini ama kurgu ve senaryo ödüllerini olur da film alırsa tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Tıpkı American Sniper'ın adaylık elde etmesi gibi. Neyse böylesi bir deneyimin kolay kolay bir daha sinema tarihine geçebileceğine pek ihtimal vermediğimden herkesin sabırla izlemesini tavsiye ederim. İyi seyirler. 9/10
Orijinal, şahane bir film Linklater'dan. "Before Serisi" ile tanıdığımız ve çok sevdiğimiz yönetmen, yılın en büyük filmlerinden birine imza atmış. Filmin ismi aslında her şeyi özetliyor: "Boyhood". Belli bir olay, belli bir karaktere odaklanmıyor film. Tabii ki anne figürü, baba figürü, abla, kız arkadaşlar, üvey babalar, hepsi çok önemli Mason'ın hayatında. Ancak temel olarak onun çocukluk dönemine, hem de gerçek zamanlı olarak, tüm oyuncuların yaklaşık 12 yıla yayılmış bir süre zarfında boy gösterdikleri bir yöntemle şahit oluyoruz. Uzun süresine rağmen üst düzey sürükleyiciliği sayesinde göze batmıyor. Oyuncuların hepsi oldukça başarılı. Linklater'ın çok önemli bir tercihi ve tarzı var film boyunca. O da, aslında bahsedilenlerin, yaşananların özellikle bazılarının son derece duygusal olmasına, insanı düşünmeye ve kendi çocukluğunu, gençliğini hatırlamaya sürüklemesine karşın, bunları kesinlikle "duygu sömürüsü" seviyesine getirmemesi. Duygusal dediysem, büyük dramatik olaylar beklemeyin. Bir çocuğun hayatında olabilecek durumlar yalnızca. O kadar doğal, o kadar rafine bir anlatım var ki...Mason sizin de bir arkadaşınız oluyor, kendinizi onunla birlikte büyüyor gibi hissediyorsunuz. Çünkü hayatınızda onun yaşadıklarını yaşayan insanlar tanımışsınızdır, hatta belki de kendi çocukluğunuz ve büyüme hikayenizde de benzer durumlar yaşandı. İnsanı ruhununu orta yerinden kavrayan bir eser. Mutlaka görülmeli.
Ne düşünüyorum biliyor musun? Hayatım da öylece gidecekmiş gibi. Bunlar önemli kilometre taşları:Evlenmek, çocuk sahibi olmak, boşanmak;disleksi olduğunu sandığımız zaman,sana bisiklete binmeyi öğrettiğim zaman... Tekrar boşanmak,yüksek lisansımı almam;sonunda istediğim işe sahip olmak... Samantha'yı üniversiteye yollamak,seni üniversiteye yollamak. Sıradaki ne biliyor musun? Benim cenazem a*** koyayım... Daha fazlası olur diye düşünmüştüm...
Patricia Arquette'ye altın küre ödülü ve oscar adaylığı(muhtemelen onu da alacak) getiren replikler böyleydi. Filmi izlemeden bende bu kadar ödül ve övgü almış bir filmde daha fazlası olur diye düşünmüştüm. 12 yılda çekilmesi çok enteresan ve dikkat çekici,o kadar uzun sürede çekilen bir filmin 2 saat 45 dakika olması normal belki ama yer yer sıkıcı bir hal alıyor film ve duygu patlaması yaşanması beklenen bazı anlar çok yüzeysel kalıyor. Filmin artıları yönetmen-senarist Richard Linklater'ın yazdığı harika replikler,oluşturduğu diyaloglar ve bunun yanında amerikan iç ve dış politikasına getirdiği eleştiriler... Son olarak, filmden son bir replik...son replik
Hep "anı yakala" derler ya! Ben tam tersini düşünüyorum. Bu anlar bizi yakalıyor. Sabit bir şey bu anlar sanki... Her zaman şimdiymiş gibi...
Filmin en önemli özelliği 12 yılda tamamlanmış olması. Filmdeki bütün karakterlerin yıllar içindeki o yaşlanma evrelerini gözlemleyebiliyorsunuz. Ufak oğlan çocuğu minicik bir veletken kocaman bir ergen oluyor (aynı çocuk 6 yaşından -18 yaşına kadar gözlerinizin önünde büyüyor. Kız çocuğu da öyle. Ethan Hawke baba karakteri olarak 12 yılda yaşlanıyor karşınızda (makyaj değil, orijinal hali). Anne karakteri kilo alıyor veriyor, üç kez evlenip boşanıyor, saçlarının boyu, şekli değişiyor. Filmin size aşılamaya çalıştığı bir felsefe falan yok. Adrenalin falan da yok. Bunu bekleyerek oturmayın karşısına. Filmin teknik anlamında türünün bir ilki olduğunu söylemek daha doğru olur. Sinema tarihinde bir ilk 12 yıllık bir epik sinema örneği. Yormadan, zorlamadan, sıkılmadan seyrediyorsunuz. Film girdiği bütün festivallerin bütün önemli ödüllerini topladı. Dolayısı ile seyirci heyecanla karşısına geçip sarsacak bir şeyler bekliyor. Öyle bir beklentiyle oturmayın. Güzel güzel seyredin bence, evde çerezinizi alın önünüze, sütlü kahve de fena fikir değil. Sakin sakin seyredin. Ergen oğlan çocuğunun naifliğine hayran kalın. Annenin ağzından çıkan cümleleri "kendi ağzınızdan çıkmış" sayın. Altı çizilecek nitelikte senden benden daha samimi cümleleri var bu kadının. Kadının bütün yanlış seçimli evliliklerine rağmen ; çok pozitif buldum ben filmi. Bir dünya iyi kalpli insan karakterleri serpiştirilmiş. Kötüleri gözünüze sokmadan gösterip uzaklaştırıyor sizden film.. İşin özü bu. 12 yıl 3 saatlik bir filmde ; size de 12 yıldır seyrediyormuşsunuz izlenimi veriyor. Bütün karakterleri akrabanız gibi görmeye başlıyorsunuz.
"- Hani hep anı yakala derler ya? Ben tam tersini düşünüyorum. Sanki bu anlar bizi yakalıyor bence. - Evet, biliyorum bu sabit bir şey. Bu anlar sanki her zaman şimdiymiş gibi."
Boyhood, mükemmel akıcılıkta olan ve çekildiği 12 yılın hakkını veren bir film. Yani film mükemmel ama Oscar yarışında en iyi film ödülünü alacak kadar değil. Film çok sıradan çünkü, Amerikalı bir çocuğun 5 yaşından 17 yaşına kadar yaşadıkları anlatılıyor. Konu bu kadar basit ve filmin senaryosuna da öyle yansıyor ama film etkili. Yani "bu çocuklar bizim elimizde büyüdü" tarzında bir duygu gelebiliyor size. İşte bu sıradan film bu yüzden etkileyici. Yani her şeyi gerçekçi yapmış. Bu yüzden de filmin başarı oranı daha da yükseliyor.
Bu arada eleştirinin en başında minik bir diyalog yazdım. Bu diyalog filmin sonunda geçiyor ve eğer bu diyaloğu anlamazsanız sizin için gereksiz bir 165 dakika geçmiş hissi uyandırabilir. Bu yüzden türünün hayranı olmayanlar bu faktöre göre izlesin. Aslına anlaşılmayacak bir şey yok ama çoğu kişi ilk 15 dakikadan sıkılabilir. Demek ki, bu film onlara göre değilmiş.
Filmin teknik ekibine gelirsek eğer; buradan bütün ekibi kutluyorum. Özellikle filmin yönetmeni ve senaristi Richard Linklater ile oyuncu ekibini ayrıca kutluyorum. Bu arada oyunculuklar arasında Ellar Coltrane ve Ethan Hawke, iyi oyunculuklar sergilemişler. Akılda kalıcı. Ayrıca oyuncu seçimi de oldukça profesyonelce olmuş. Yani oyuncuların 12 yıl sonraki performanslarının nasıl olacağı bile düşünülmüş. Profesyonelce bir iş çıkmış ortaya, her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş. Bravo.
Kısaca, Boyhood herkese hitap etmiyor. Hitap edenlere ise iyi ve akılda kalıcı bir deneyim sunuyor. 12 yılda çekilmesi zaten etkileyici bir etken. Sırf bu etkenin ortaya çıkardığı sonuçları görmek bile bu filmi izlemek için iyi bir neden. İlk fırsatta izlemediyseniz izleyin ama ekstra bir şeyler beklemeyin. Film kendi alanında başarılı. İyi seyirler.
RICHARD LINKLATER'DAN 12 YILLIK BİR BÜYÜME BAŞYAPITI!!!
Richard Linklater, "Geceyarısından Önce (Before Midnight - 2013)" filmiyle Julie Delpy ve Ethan Hawke'in aşk ikilisi üçlemesinden sonra yeni bir film geldi. Öyle, böyle bir film değil, her şeyin çok ötesinde bir film.
Bir çocuğun 2002'den 2014'e dek yaşadığı bir büyüme, bu büyüme ile beraber yaşanan anıları anlatıyor. Bu filme söyleyecek fazla bir sözüm olmayacak. Sadece Patricia Arquette ve Ethan Hawke'nin oyunculuğu dışında, Ellar Coltrane'in oyunculuğuna da bayılabileceğiniz bir film.
Uzun Lafın Kısası: Çocukluk (Boyhood), 165 dakikalık bir büyüme öyküsü üzerine bir film. "Anlatılmaz, yaşanır" dedirtecek bir BAŞYAPIT! 165 dakikalık bir film izlenir mi deyip, geçmeyin. 165 dakikalık bu filmdekinin aynısını yaşadığınız şeyler olabilir.
Aslında filmi beğenmedim.. Genel olarak sıkıldım. Normal şartlarda 3 yıldız değil de 1,5 yıldız verirdim; fakat yönetmenin özel bir iş çıkarttığından ve bu işe de saygımdan 3 yıldız verdim. Yanlış bilgi edinmediysem 2001 yılında filmin çekimlerine başlanmış 2014 e kadar belli aralıklarla devam etmiş. Bu müthiş iradeye 3 yıldız veriyorum.. İzlenebilir
Sinema bizi her gün şaşırtmaya devam ededursun, 2014 henüz taptaze bir yılken birden bir film karşıma çıkıyor ve sene sonunda hazırlayacağım 2014′ün En İyi 50 Filmi listesinin zirvesine şimdiden oturmayı başarıyor. Söz konusu film öyle basit bir emek işi değil; çekimleri toplamda 13 seneye yayılmış bir yolculuk filmi. Before serisiyle artık herkesin tanıdığı Richard Linklater’ın toplamda dört oyuncusuyla (Ellar Coltrane, Patricia Arquette, Ethan Hawke ve kendi öz kızı Lorelei Linklater) bu süre boyunca her sene bir araya gelerek çektiği Boyhood (Çocukluk), henüz beş yaşında tanıdığımız küçücük bir çocuğun on sekizlik delikanlı haline gelene kadarki macerasını anlatıyor. Film, dünya prömiyerini yaptığı Berlin Film Festivali’nde en iyi yönetmen Gümüş Ayı ödülünü kucakladı fakat şüphe yok ki daha önemli ödüllere layık.
Son derece kaliteli bir iş çıkmış ortaya spoiler: belki film biraz ağırdan alınmış olabilir ama bu filmi hiç bir şekilde etkilemiyor. Açıkcası hiç sıkılmadan ve bazı bölümlerde tebessüm ederek izledim. spoiler: Bir insanın düşüncelerini,dış görünüşünü,yaşadığı ortamın nasıl değiştiğini açıkca görebiliyoruz.Hayatın içinden bir film bence ve Oscar ödülünüde hakkıyla aldılar.
Yine fazlasıyla abartılıp şişirilen bir film daha. Eleştiriler sürekli olarak harcanan emekler üzerinden yapılıyor ancak şunu anlamak gerek, bir izleyici, izlediği filmin kalitesine bakar ona harcanan emeğe değil. Harcanan emek, yapımcıyı, yapım ekibini ve bundan ticari kaygısı olan kişileri ilgilendirir, biz izleyicileri değil. Şimdi filmi eleştirecek olursak; uzun süresiyle birlikte ağır temposu ve sıkıcı hikayesiyle sonunu getirmek gittikçe zorlaşıyor. Yani tam anlamıyla vasat bir film.
Bir cocugu alip 6 yasindan 20 yasina gelene kadar cekmek guzel bir fikir ancak bu kadar sacma ve hic bir konusu olmayan bi film yapmayi nasil basardilar. 10 uzerinden 1 veriyorum 3 saatte yakin zamanim boşa gitti. Acaba ben mi bisey kaciriyorum bu filmin puani neden bu kadar yuksek. Alin bi bebegi 80 yasina gelene kadar 5-10 yilda bir 5-10 dakika çekin. Konuya drama aksiyona romantiklige falanda gerek yok. 2100 yilinda oscari alirsiniz. Bi de bu filme baş yapit diyenler var asil komedi orada. Dram desen yok romantiklik desen yok komedi desen yok gizem desen hicbir sey yok. Tamamen konusuz sacma sapan bir film bosa gecen 2 saat 40 dakika. Bu kadar guzel bir fikir bu kadar sacmaca işenebilirdi tebrikler.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.