Batılı ve yerli bir “politik” film...
Yazar: Atlantisten Gelen AdamSenaristliğini ve yönetmenliğiniUtku Çelik’in üstlendiği Mavi Adam, dijital kamerayla çekilmesine ve bir noktadan sonra biraz ağır bir tempo ile akmasına rağmen güçlü bir sinematografik çatı üzerine bina edilmiş, iyi kurgulanmış ve bir hayli klostrobik bir ortamda geçen bir ilk film. Siyasal konulara değinmenin tu kaka edildiği yurdum coğrafyasında, üstelik bir ilk uzun metrajlı denemesi olarak izleyici karşısına çıkan filmin Türkiye seyircisi için risk sınıfında olduğu malum.
Zaten Çelik de bunun ayrımında olmalı ki yurtdışında bazı festivallerde ödül de kazanarak yurtiçi seyircisinden ziyade en azından başlangıçta Frenk memleketlerinin yurttaşlarının daha kabul edebileceği bir pozisyonda konumlandırmış durduğu noktayı. Haklı olarak belki de. Nuri Bilge Ceylan’ın yarattığı yeni bir ekol bu; daha universal düşünen, daha “batılı” ama kısmi-oryantalist, hümanizma içerikli bir Frankapon ekol…
Tezimi destekleyen bir biçemde batı tribününe oynayan bir karakterler bütünü var ortada. Batı derken hard-core emperyalist ABD ekseni tercih edilmiyor; görece “günahsız” bir coğrafyanın yurttaşı olan “Kanadalı” başkahraman Kevin McBride (Alex Dawe) nezdinde daha “yumuşak” bir batılı eksen üzerinden, yine görece daha “bağlantısız” bir konumdan derdini anlatmayı deniyor. Ancak –muhtemelen bir CIA ajanı olan ya da filmde vurgusu hiç yapılmasa da CIA ajanı olmaksızın bir batılı arkeolog’un Saddam döneminde bu kadar aktif bir görev nasıl alabileceği sorusunun yanıtı da film boyunca belirsizliğini koruyor. Filmin belki de en eksikli yanı tam da burada kendini belli ediyor: “Katliamcı” Saddam’ın mezalimi ve Irak’ın fedailerinin günahları göze sokulurken, Saddam’ın bir zamanlar Rumsfeld ile “ölümüne kankalığı” göz ardı ediliyor ve ABD emperyalizminin çıkarlarının yol açtığı zincirleme acımasızlıklar bütünü yeterince altı çizilmeden, salt kullanılmış bombaların artığı olan tükenmiş uranyumun insanlara nasıl zarar verdiğine indirgenerek, kısıtlı bir eleştirel tutum takınıyor. Bu noktada Mavi Adam, derinliğe inmekten kaçınan sorunlu bir fenomenal dünya yansıtma sınırlılığına hapsoluyor.
Gerçekten başarılı bir Arap direnişçi tiplemesi ortaya seren Vahid’i canlandıran aktör Aydın Orak’ın performası gerilimin dozajını yukarda tutarken finale doğru yaşanan çatışkılarda ibre iyiden iyiye “batı” gözlüğü yönüne kayarak kısmi oryantalizm ile flört dramatizasyon etkisini adeta frenleyici bir görev üstleniyor.
Kısaca ideolojik bakış açısı olarak kusurlarla dolu olmasına rağmen izlenmeye değer, derdi olan bir filmle karşı karşıya olduğumuzu söylemeliyim. Her ne kadar bu dert Irak’ta 1 milyon insanın öldürülmesine yol açan ABD kaynaklı işgale dair majör bir arayıştan çok, “intihar bombacıları”, rejime hizmet eden eski subay, gizli fedailer ve polisler gibi daha minor sorunsallıklar ve bir Kanadalı’ya ödünç verilmiş müthiş bir hümanist batılı” üzerinden temellendiriliyor olsa da, yönetmen Utku Çelik ve tüm oyuncular genel itibariyle güçlü ve izlenmeye değer bir iş ortaya çıkarıyor.
@atlantisliadam