Merhaba.
Sizlere anne-babaların ve öğretmenler tarafından çok beğenilen ve Türkiye’de bir buçuk milyona yakın kişinin seyrettiği “Moana” adlı film ile ilgili görüşlerimi aktaracağım. Evet, çok beğenilen dedim çünkü filmi izleyenlerin %92'si filmi beğenmiş ve oylamalarda filmin IMDb puanı 10 üzerinden 7,6 olarak belirlenmiştir. Bu istatiksel veriler aynı zamanda ne kadar kötü bir izleyici olduğumuzu da gözler önüne sermektedir. Filmin başlaması ile birlikte zehirlenmeye başlıyor o masum minikler...
Ne kadar kötü bir izleyici isek bir o kadar da kötü bir dinleyiciyiz. Moana ve ailesinin yaşadığı adada meyveler toplanırken ve Moana'nın sürekli denize koştuğu sıralarda söylenen şarkının sözlerine bir bakalım:
Adamızda güvendeyiz, burada karanlık yok.
Gerekli olan her şey burada var.
Sakın gitme, kal buralarda.
Bu “toprak" veriyor her şeyi.
Geleceği “biz" kurarız burada.
Acaba toprak mı veriyor bize her şeyi? Gerçekten de toprak bunu kendi başına yapabilecek bir güce sahip mi? Aynı şekilde biz geleceğimizi nasıl kurabiliriz? Tüm bunları yapabilme gücü bizde midir? Yoksa tüm bunları bizim için yapan “BİRİ" mi var?
Şüphesiz! Biri var, biliyoruz.
Film içerisinde okyanusu ve onunla beraber Te Fiti adlı karakteri bir ilâhlaştırma söz konusu. Bunu da şuradan anlayabiliriz:
“Başlangıçta sadece okyanus vardı. Yeni adalar, kayalar, kasabalar...
Bunları birbirine bağlayan su idi. Tâ ki Te Fiti ortaya çıkana kadar. Te Fiti'nin kalbi eşi benzeri olmayan bir güce sahipti. Tek başına hayatı oluşturabilirdi. Bu gücü dünya ile paylaştı. Benzersiz bir yaratma gücü var.”
Eşi benzeri olmayan, tek başına hayatı oluşturma, benzersiz bir yaratma gücü.
Tüm bu özellikler normalde kime ait? Peki, onlar bu özellikleri kime vermişler? Tüm kâinatı “Hâlık” ismiyle bizim için yoktan var eden ve var ettikleriyle bize ikramda bulunan eşi benzeri olmayan, güç sahibi Rabbimizi unutturmaya çalışmak, (hâşâ!) yok saymak değil midir bu?
Maui karakterine geçecek olursak, kendini nasıl tanıttığına bakalım:
Yarı tanrı, rüzgârın ve denizin efendisi, savaşçı ve hilekâr...
Şekil değiştiren, erkek ve kadın herkesin kahramanı.
Bir de “Canımsın” şarkısını inceleyelim:
Ulu biri tam karşında, gözünü aç ve dinle.
Gökleri ve yıldızları kim dize getirdi?
Soğuk gecede ateşi kim dize getirdi?
İşte karşınızda Maui!
Ben güneşi de tuttum, rüzgârı dizginledim.
Denizden adalar yükselttim. Her doğaüstü olayı açıklarım. Neredeysem orada mucize yaratırım.
Bunları yapabilme yetisinin kimde olduğu açıkça ortada iken nasıl olur da biz bu özellikler yarı çıplak, dövmeli ve ağzı bozuk bir karaktere verilebilir? Bu şekilde neye ulaşmak istiyorlar, gayeleri nedir?
Bunların yanında filmde argo kelimeler, cümleler; uygunsuz şarkılar, danslar ve kıyafetler fazlasıyla mevcut.
Kadınlar ve erkekler neden aynı kıyafeti giyiniyorlar sizce? Biz aynı’yız, cinsiyetin hiçbir önemi yok mu demek istiyorlar…
‘’Sihirli balık oltası, kana susamış bir çene tarafından çiğnenmek.’’
Sihir, büyü, peri gibi hayal unsurlarına yer verilmesinin nedeni nedir?
Sihirle, büyüyle kendi kendine yetebileceğini düşünen çocuk, kâinatın tek yaratıcısı olan Allah’ı aklına getirir mi? En muhtaç olduğu bir zamanda; her şeyin O’na muhtaç, O’nun ise hiçbir şeye muhtaç olmadığı Samed olan Rabbini hatırlar mı? Basitmiş gibi gelebilir ne yazık ki öyle değil. Çocuklar bunlara inanabiliyor. Kaçımız çocukken bu tür şeyleri izledikten sonra ellerimizle hareketler yapıp uçmaya kalkışmadık?
Elhamdülillah Müslüman’ız. Amacımızda Müslüman gibi yaşamak iken bize haram olan bir şeyin bu denli güzel gösterilmesi niçin?
Moana: Mm… Et çok lezzetli.
Domuz: ( Ürker ve kaçar)
Bu ne demek? Moana yiyorsa gerçekten lezzetlidir, yenebilir demek mi?
Bir de şarkılar demiştik. Filmde o kadar şiddet içerikli durum var ki…
Bunlar şarkılarla görmezden gelinip yumuşatılmaya çalışılmış. Şarkıları gözlerinizi kapatıp dinlediğinizde size keyif veriyor veya kulağınıza hoş geliyor olabilir ama gözlerinizi açtığınızda Moana’yı yemek üzere olan bir yengeci ve Maui’nin Moana’yı mağaraya atıp kaçtığını göreceksiniz.
Tüm bu yazdıklarıma bu kadarda olmaz diyeceksiniz belkide. Çocuklar bunları anlamaz, fark edemez diyeceksiniz. O halde sizlere staj için gittiğim okuldaki 2.sınıf öğrencisiyle yaptığım konuşmayı aktarayım.
Öğretmen: Te Fiti kimdi? Onun hakkında ne biliyorsun?
Öğrenci: Dünyanın gücü, sahibi gibi bir şey. Adalar kuruyor, dünya yapabilme özelliğine sahip.
…
Öğretmen: Moana zor durumda kaldığında kimden yardım istiyordu?
Öğrenci: Okyanustan…
Öğretmen: Peki. Sen olsaydın kimden yardım isterdin?
Öğrenci: Okyanustan…
Gördüğünüz gibi, çocuklar verilmek istenen mesajı ne yazık ki kolayca alabiliyor ve bunu farkında olmayarak yapıyorlar çünkü onlar daha çocuk…
Onların bir mihenk taşı yok. Vurunca hangisi altın hangisi gümüş fark edemiyorlar. Bunu fark edip altın olanı onlara sunmak ise anne-babaların ve öğretmenlerin vazifesidir.