Hesabım
    X-Men: Apocalypse
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    X-Men: Apocalypse

    Beklentilerin altında kalsa da seveceğiniz bir X Men filmi!

    Yazar: Su Bahadır

    X Men serisinin her zaman kendine has bir tadı olmuştur. Her ne kadar serinin hayranları ilk üçleme ile zamanı geriye alarak karakterlerimizin gençlik dönemlerini işleyen 2. üçleme arasında bölünerek kendi favorilerini seçseler de kimse bu gerçeği yadsıyamaz; X Men filmleri her zaman dinamik, ilgi çekici ve orijinal olmuştur.

    Pek çoğumuz insanüstü güçlere sahip olmayı en az bir kere istemişizdir. Birinin zihnini kontrol edebilmek ya da istediğimiz kişinin görünümüne bürünebilmek günümüz sosyal değerleri ele alındığında fazlasıyla istenebilecek özelliklerin başında geliyor. X Men bu hayali harmanlayıp, süsleyip, büyüterek bizlere sunuyor. Bir grup üstün yeteneklere sahip insan bir araya geliyor ve dünyayı kurtarmak için birlikte mücadele veriyor. X Men filmlerinin birbirlerine fazlasıyla benzediğine dair bir algı vardır, ben buna katılmasam da ne yazık ki Bryan Singer imzalı X-Men: Apocalypse için bu görüşü desteklemek durumundayım. Nitekim yine dünya tehlikede, yine Charles Xavier iyi ve Erik Lehnsherr kötü, yine düşman mutant ekibimizden çok daha güçlü ve mutantlarımız güçlerini birleştirmediği sürece onu yenemezler. Ancak bir dipnot daha var, filmin önceki seridaşlarını takip etmesindeki belki de en büyük sıkıntı bir önceki film olan X Men: Geçmiş Günler Gelecek'in beklentileri fazlasıyla aşarak oldukça özgün bir şey ortaya koymuş olması. Öyle bir ortanca filmi kapatan son yapımın daha görkemli ve sağlam olmasını bekliyorsunuz. Alışılagelmiş X Men efekt ve görselliklerinde bu filmde de eksik olmasa da senaryo 2. filme oranla oldukça zayıf kalmış. Zira bu filmde Jean olmazsa neler olurdu sorusunu sormak zorunda kalıyoruz.

    Filmde gördüğümüz nadir yeniliklerden biri genç nesil mutantları tanıyabiliyor olmamız. Jubilee, Jean Grey, Nightcrawler ve Cyclops gibi takdire şayan mutantlar bu filmde ergenlik çağındaki gençler olarak karşımıza çıkıyor. Üstelik Cyclops nam-ı diğer Scott Summers'ın kuralları kesinlikle dikkate almayan bir genç olduğu, Jean Grey'in okulda dışlandığı bir evreyi ele alıyor film. Daha kahramanlarımızın alıştığımız statüleri ve karakterleri ortaya çıkmamışken onları tanımak bir hayli eğlenceli, nitekim tanıdığınız birinin geçlik yıllarına göz atmak gibi bir duygu. Charles Xavier'ın ne kadar başarılı bir öğretmen olabileceğini hepimiz biliyoruz, nitekim öğrencilerin ona sevgisi ve saygısı da büyük. 2. filmin ardından geçen 10 yıllık hikaye süresinde kendini oldukça iyi toparlayarak optimist bir bakış açısı kazanmış olarak görüyoruz onu bu kez. Geçmişe onu bağlayan tek şey Moira McTaggert'a olan dinmez sevgisi! Hank Mccoy namı-ı diğer Beast de bir hayli sevgi dolu ve çocuksuluğuna rağmen öğrencilerin sevgisini kazanmış bir öğretmen olarak karşımıza çıkıyor. Elbette ki Raven'a olan aşkı asla dinmeyecek, bunu filmde de görebiliyoruz. Raven da kendini mutantları kurtarmaya adayan ve artık bir kahraman olarak anılan bir noktada. Dünyanın dört bir yanında mutantların kurtarıcısı olarak anılıyor. Nitekim Mısır'daki mutantlar bile evlerinde onun posterlerini barındırıyor.

    Filmin bir diğer ilginç yönü de Magneto'yu belki de ilk kez hırslarından arınıp bir aile kurmuş şekilde görmemiz. Sevgi dolu bir baba ve eş olan Magneto risksiz bir hayat yaşayarak 10 yıla yakın bir süre boyunca mutant güçlerini kenara bırakarak yaşamını sürdürüyor. Bu alışık olduğumuz Magneto profiline zıt bir şey, ancak filmin fragmanlarında da gördüğümüz gibi bir tetikleme tekrar karakteri olduğu kişiye, yani Magneto'ya dönüştürüyor. Bu filmde Magneto'yla empati yapabilme kapasitemiz çok daha güçlü zira yaşadıkları hepimizin bağ kurabileceği acı olaylar. Bu nedenle karakterin bu filmde biraz daha açılarak kendini keşfetme süreci filmi keyifli yapan öğelerden biri. Oyuncuların muntazam olduğunu zaten biliyoruz. Alışılmış sevgi dolu bilge James McAvoy, karizmatik direnişçi Jennifer Lawrence, kötü ile iyinin karmakarışık mahsülü Michael Fassbender ve çocuksuluğuyla gönülleri kazanan canavar Nicholas Hoult kendilerine tam oturan rolleri için bir kez daha geri dönerken, Game of Thrones'un Sansa'sı Sophie Turner da oldukça başarılı bir performans sergiliyor. Ne yazık ki çizgi romandaki aile bağlarına pek fazla değinilmiyor, Nightcrawler'ın Raven ile Azazel'in çocuğu olduğu gibi büyük detaylar atlanmış.

    Filmin müzikleri bir hayli başarılı seçilmiş, benim gibi X Men serisi hayranlarındansanız filme adeta yedirilen ve öne çıkmayan müzik seçimini seveceksiniz. Zira asla filmin önüne geçmeyen ve sadece gerekli olduğunda kullanılmış müzikler söz konusu. Görsel efektler biraz abartıya kaçmış olsa da süper kahraman filmlerinin olmazsa olmazı olarak affedilmeyi hak ediyor. Filmin senaryosu biraz daha güçlü olsaydı ortaya çıkabilecek film çok daha iyi olduğundan ne yazık ki puanı senaryo kırıyor. İki buçuk saatlik bir filmin çok daha dikkatli hazırlanmış olması gerekirdi bu sebeple hayranlarda bir miktar hayal kırıklığı yaratacak olması adeta kaçınılmaz. Ancak beklentiyi yüksek tutmayıp süper kahraman filmlerinin kaçınılmaz matematiğini göz önünde bulundurursanız filmden memnun kalabilirsiniz.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top