Senaryosunu, Eldar Grigorian'ın Stefan Zweig'ın aynı isimli romanından (1941) uyarlayarak Eldar Grigorian'ın yazdığı ve yönetmen koltuğunda da Philipp Stölzl'ün oturduğu "Schachnovelle / The Royal Game", psikolojik bir gerilim olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz, ağırlıklı olarak kapalı mekanlarda çekilmesine karşın; dönemin atmosferini yansıtmaktaki başarısı ile dikkatleri üzerinde toplayan bu Alman - Avusturya prodüksiyonuna biraz daha yakından bakalım...
***
Kendisini limana getiren Sürücü (Dieter Bernhardt); Max van Leuwen adına düzenlenmiş olan pasaportu, Dr. Josef Bartok'a (Oliver Masucci) verir...
Pasaport noktasındaki kontrolün (Elias Gabele) ardından Josef, karısı Anna (Birgit Minichmayr) ile New York'a hareket edecek olan gemide buluşur...
Geçirdiği zorlu günlerin etkisinden kurtulamamış olan Joseph'in; biraz dikkatsiz davranan garson Harry'nin (Rafael Stachowiak) çorba ve şarap servisi yaptığı yemek masasındaki, zangır zangır titreyen elleri sayesinde, korkusunu üstünden halen atamamış olduğunu anlıyoruz...
Üstelik de karısı kendisine, gelecekteki günlerin eskisi kadar güzel olacağını söylerken...
***
Flashback ile Viyana'dayız...
Telefonları bir türlü susmak bilmeyen evin aşçısı Hanni'nin (Isa Hochgerner) hazırladığı sabah kahvaltısı tepsisi ile manşetinde: "Hitler Almanya'sı ile birleşmek yok. Referandum yapılacak" yazan günlük gazeteyi Klara (Maresi Riegner), evin beyi Joseph'in yatağına götürmektedir...
Klara ve diğer çalışanlarına referandum da "Hayır" oyu vermeleri telkininde bulunan Joseph; telefon ile kendisini arayanlara da, "grip oldu" denilmesini ister...
***
Şoförleri Max (Anton Rattinger), Joseph ile Anna'yı dans salonuna götürürken; Viyana sokaklarını, otomobillerinin camına vurarak kendilerini hain olmakla suçlayarak yürüyüş yapmakta olan Avusturyalı Hitler yandaşları (Aron Eichhorn) doldurmuştur...
Vardıklarında, dans etmenin yanı sıra Dr. Fink (Johannes Zeiler), Dr. Auer (Markus Schleinzer) ve Dr. Swoboda (Clemens Berndorff) ile Naziler hakkında konuşma fırsatı da bulurlar...
Ki, içlerinden Swoboda; Fink'in anlattığı Nazileri küçümseyen komik fıkralarına gülmemesinin nedenini, ülkesinin geleceği hakkında son derece karamsar olması biçiminde açıklamaktadır...
Ama Joseph'e göre Türk işgali tehlikesini atlatan Avusturya, Almanya'yı da savuşturacaktır...
***
Derken...
Bir garson (Gerhard Flödl), "Kahveniz efendim" diyerek; fincanın altındaki tabakta: Gustav Sailer'in (Lukas Miko), "Dışarı gel. Hemen!" yazan notunu iletir...
Zira Pazar günü yapılacak olan referandum iptal edilmiş ve akşama Almanya'nın Avusturya'yı, siyasi tarih literatürüne "Anschluß (ilhak)" olarak geçen işgali de başlayacaktır...
Yeri gelmişken, Siyaset Bilimi Bölümü (ADM) öğrencisi olduğumuz ODTÜ'nün birinci sınıf ilk dönemindeki Siyasi Tarih dersinin birinci sınavında:
Başka hiçbir ekleme yapılmaksızın İngilizce karşılığı "Annexation" olan bu "Anschluß" yani "ilhak" kelimesinin; "Marxist diyalektik" bağlamında, insanlara sunulan masalsı sahte efsanelerin tersine hayatın gerçeklerini algılayarak yorumlayabilmemizde ciddi katkıları bulunan ve aynı üniversite de başarıyla tamamladığımız "Siyasi Partiler" konulu master tezimiz de jüri üyesi de olan Muharrem Tünay hocamız tarafından 50 puanlık bir soru olarak doğrudan Almanca olarak sorulduğunu da belirtmiş olalım...
***
Aynı Gustav; Nazilerin tutuklanacaklar listesinde ismi bulunması sebebiyle Joseph'e, Anna'yı da alarak ülkeyi terk etmesi uyarısında bulunur...
Hatta önlerinde sadece iki saatleri bulunan Joseph ile Anna'nın, tren ile Rotterdam oradan da deniz yolu ile New York güzergahındaki yolculuklarını da organize etmiştir Gustav...
Fakat Naziler için "Ne kadar kötü olabilirler ki? Sonuçta Avusturya yasalarına uymak zorundalar" şeklindeki naif bir düşünce yapısına sahip olan hukuk eğitimi formasyonuna sahip Joseph; Gustav'ın dostane uyarılarına önce pek kulak asmasa da, çantasına bir miktar para ile mücevher koyduğu Anna'yı tren istasyonuna yollar...
Kendisi de, Noterlik yaptığı ofisindeki önemli evrakları şöminede yakarak imha eder etmez gidecektir...
***
Çok geçmez...
Üç Gestapo görevlisi (Heiko Köchel - Kari Rakkola - Christian Dungl); evrakların tamamını ortadan kaldıramayan Joseph'i, tarihler 11.3.1938'i gösterirken ofisinde göz altına alarak Hotel Metropole'e götürürler...
Çünkü orası Nazilerin karargahı haline getirilmiştir...
Biraz önce dans salonunda beraber olduğu somurtkan Nazi işbirlikçisi Dr. Swoboda'da oradadır ve Joseph'e göreceği işkence dolu günlerin ilk sinyallerini de vermektedir...
Elbette Naziler hakkında komilikler yapan Dr. Fink'de, göz altına alınarak tutuklanmıştır...
***
Uzatmayalım...
Nazi polisi Erich'in (Moritz von Treuenfels) refakat ettiği Joseph kendini; satranç meraklısı Alman Gizli Polisinin Viyana karargahı şefi Franz-Josef Böhm'ün (Albrecht Schuch) oteldeki konforlu odasında bulur...
Joseph'den beklenilen şey kısaca:
Kendisi gibi noter olan babasının zamanından beri gizlice yönettikleri, Avusturya - Macaristan İmparatorluğunu yöneten Habsburg hanedanı ile iç içe olan asilzadelerinin inanılmaz miktardaki servetlerinin yerlerini ve banka hesaplarının şifrelerini, liderliğini Hitler'in yaptığı ülkenin yeni sahibi Büyük Alman İmparatorluğuna bildirmesidir...
Tabii ki hiç düşünmeden reddedecektir bu talebi Joseph...
Zaten başka türlü de hayatta kalamayacaktır...
Yoksa kendisine ihtiyaçları kalmamış olacağı için öter ötmez öldürülecektir...
***
Gözüne bir türlü uyku da girmeyen Joseph yeniden, karısı Anna ile birlikte olduğu gemidedir...
Ve...
Bir başka flashback ile Metropole'deki acı dolu günlere dönmeden önce bara inip, barmen Willem'in (Joel Basman) Maelstrom marka şişeden kadehine doldurduğu skoç viskiyi yudumlamaya başlar...
Dakika 34...
Geride sizleri, Gestapo'nun elindeki tutsak Joseph açısından "zaman", "mekan" ve "muhatap" kavramlarının büsbütün yitirildiğini açıkça fark edeceğiniz "ters köşe" sürpriz bir finali de bünyesinde barındıran 76 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Keyifli seyirler,