Hesabım
    Annem
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Annem

    Hayatın yükü...

    Yazar: Ali Ulvi Uyanık

    Annemiz, bedeninde can bulduğunuz en kutsal varlık. Onunla aramızdaki duygusal yoğunluk ve gizemli ilişki, yaşamımıza güç verdiği denli, kaybı halinde 'çökmemize' neden olabilmekte. Yaşımız, mesleğimiz, toplumsal statümüz, cinsiyetimiz, medeni ve diğer hallerimiz ne olursa olsun, annemizin ölümü, sonraki yıllarda içten içe kemirir bizi... Annemizle geçirdiğimiz anılar tüm canlılığıyla aklımıza / kalbimize sökün eder ve pişmanlıklarımızdan ötürü kahroluruz. Onun ölüme doğru yürüdüğü gerçeği dank ettiğimizde kafamıza, bu gerçeği kabullenmeyi reddedip kendimizi kandırırız. Hayatın yükü omuzlarımızdayken, her gün bir yığın sorunla baş etmeyi öğrensek de, annemizin ölümünü kabullenmeyi kimse öğretmemiştir bize. Bu ölüm, hayatımızın en önemli safhasıdır.

    Nanni Moretti, oğullarını yitiren bir anne ve babanın dramını öykülediği "Oğul Odası (La stanza del figlio) " ile 2001'de En İyi Film dalında Altın Palmiye kazanmıştı. Bu defa, hayat denilen savaş alanında, işiyle, çevresindekilerle ve kendisiyle mücadele eden bir kadının gözünden, bir annenin ölümünü anlatıyor. Kuşkusuz, çoğu yönetmenin, farkında olarak ya da olmayarak, anlattıkları hikayelere bıraktıkları otobiyografik izler "Annem"de de (Mia Madre) var. Ancak Moretti, oyuncu olarak, doğru bir karar vererek, yardımcı bir karakteri canlandırmış. Çünkü, bu filmin duygusu, şahane oyuncu Margherita Buy'ın, kendi adıyla canlandırdığı ana karakter Margherita'dan seyircilere, en kusursuz şekilde geçiyor.

    Margherita, her detayı kendisinden önce düşünen erkek kardeşi Giovanni'yle (Moretti) birlikte ya da nöbetleşe, hastanede, annesi Ada'nın (Giulia Lazzarini) başucunda bekliyor; eğer eski kocasının yanındaysa, aklı, kızı Livia'nın (Beatrice Mancini) Latince çalışıp çalışmadığında kalıyor... En önemlisi de, her gün, koca bir fabrikada geçen ve emekçi sorunlarını konu alan toplumsal gerçekçi bir filmin setinde, tutarsız - kaprisli Amerikalı oyuncu Barry Huggins (John Turturro) başta olmak üzere onlarca kişiyi yönetmeye çalışıyor.

    Hayatın yükünü sırtlayıp, çalkantılı duygularla baş etmeye çalışan, bazen kendisini iyice yetersiz görmesine rağmen inatla devam eden, etrafına ördüğü huzursuzluk duvarını bir türlü aşamayan Margherita, bir çoğumuzun karşılığı aslında: Annesinin giderek kötüye gittiği gerçeği, kızıyla ilişkisinin başarılı olamadığına dair kaygıları, ayrıldığı sevgilisiyle dost olarak bile paylaşımda bulunamaması... Tüm bunlar onu çok hassas hale getirmiştir. Bu hassasiyeti yönetmenlik sabrının sınırlarını zorlasa da, sette, çelik iradesiyle başka biri olmaktadır... Yani işindeki güçlü duruşun tersi bir özel hayat süren milyonlarca insan gibi.

    Margherita'nın, zor hayatı ile muhayyilesinde beliren görüntüler ve hatıralar arasında, annesini yitirme  gerçeği, öykünün ekseni. Bu karakter çok sağlam yaratıldığı için, filmin adı en anlamlı biçimde içeriğini dolduruyor: Annem.

    Annemiz: Belki Ada gibi öğretmendi; yıllarca onu ziyaret eden ve sevgiyle anan yüzlerce öğrenci yetiştirdi... Belki onun kalbini kırdığınız için şimdi çok üzgünsünüz... Şimdi, o gittikten sonra elbiselerine bakıyor, belki onları kokluyorsunuz... Hep çocuğuz aslında; annemizin büyümeyen çocuğu.

    Benim için "Annem", seyirciyi şaşırtarak, bir şekilde 'ters köşeye yatıran',  Pedro Almodóvar'ın  "Annem Hakkında Her Şey (Todo sobre mi madre) " adlı küçük baş yapıtının yanında yer alan, bir başucu filmi olmuştur.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top