Senaryosu, 'A.J.' Marriot’un “Laurel & Hardy - The British Tours” isimli kitabından uyarlanarak Jeff Pope tarafından yazılan “Stan & Ollie”, Jon S. Baird’in yönetmen koltuğunda oturduğu biyografik bir drama…
Prömiyeri, 21 Ekim 2018’de BFI Londra Film Festivalinde yapılan ve 11 Ocak 2019 tarihinde İngiltere’de vizyona giren filmin, 7.2/10 (34.373 oy) ve 4.0/5 (1.000 üzeri oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 7.5/10 (221 yorum) ve 75/100 (41 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamaları, yeterince iyi bir filmle karşı karşıya olduğumuzu söylüyor gibi…
Yine de isterseniz, 10 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilen ve yapımcılarını gişede, brüt 24,4 milyon dolarlık bir hasılat rakamı ile ters köşeye yatıran bu filmi, her zamanki gibi önceliği yine, Golden Globes’da John C. Reilly’e BAFTA’da da Steve Coogan’a adaylık getiren oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bir de biz inceleyerek yorumlayalım ve ardından da puanlamaya çalışalım…
Ancak, artık neredeyse yorumlarımızda geleneksel bir özellik halini aldığı üzere ayrıntılı incelemeye geçmeden önce bu filme ilişkin ilk tespitimizi paylaşalım:
Karşımızdakinin, Steve Coogan ve John C. Reilly’nin tek kelimeyle, “etkileyici” olarak özetlenebilecek olan performanslarıyla, efsanevi “Laurel & Hardy” ikilisini yeniden hayata döndürdükleri bir film olduğunu söyleyebiliriz…
Hikâye olarak, ünlü ikilinin 1953 yılındaki İngiltere ve İrlanda turnesindeki salon gösterileri sırasında yaşadıklarına odaklanan film, aynı zamanda onların birbirleriyle olan ilişkileri ve aile yaşamlarına da kapı aralamamıza olanak sağlıyor…
“Spoiler” vermiş olmamak adına filmde anlatılan bu olayların ayrıntısına girmeyeceğiz fakat “gerçek dostluk” denilen şeyin, ancak bu kadar iyi betimlenebileceğini belirtmeden de geçmek istemiyoruz…
Yeniden Steve Coogan ve John C. Reilly’nin filmdeki performanslarına dönecek olursak…
Şu an hayatta olmayan ve (gençliğinde sinemalarda makinist olarak çalıştığı için) neredeyse “Laurel & Hardy” ikilisinin filmlerdeki (Ferdi Tayfur seslendirmesiyle özdeşleşen) repliklerini dahi ezbere bilen babamızın sinema tutkusu sayesinde, daha 1970’li yıllarda istisnasız bütün filmlerini görmüş olduğumuz bu ikiliyi, birde Steve Coogan ve John C. Reilly’nin yorumlarıyla izlemek hiç de “olmamış” dedirtmedi bize…
Hatta tam tersine, bu film sayesinde onların kulislerine ve otel odalarına da girmiş olduk…
Hem de, artık yaşlandıkları için kendilerine işe yaramaz muamelesi yapıldığındaki hüzünlerini iliklerimize kadar hissederek…
Bu hüznün yanında, bizi mutlu eden bir şey de vardı hikâyede ki, o da asla, “Kurt kocayınca köpeklerin maskarası olur” konumuna düşmeden, bir marka olarak sahneden çekilmeyi bilmeleri…
Elbette bu kalburüstü oyunculuk performansının yanı sıra kaliteli makyaj uygulamalarının da filmin başarısında önemli katkılarının olduğunu kabul etmemiz gerekiyor…
Özellikle de, çekimler boyunca, Oliver Hardy makyajı için John C. Reilly’nin her gün dört saat süreyle makyaj koltuğunda oturmak zorunda kaldığını düşününce…
Sonuç olarak, kimi zaman gülerek kimi zamanda duygulanarak büyük bir ilgi ve beğeni ile izlediğimiz bu film için puanımız 3,5 önerimiz ise, nitelikli biyografi uyarlamalarına meraklıysanız “mutlaka bir göz atın” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,