Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.
Basın Eleştirisi
Hurriyet
Yazar: Uğur Vardan
Performanslara gelince... Laurel’de Steve Coogan, Hardy’de de John C. Reilly muhteşemler. Çok çok iyi oynuyorlar. Karakterlerinin vücut dillerini, hal ve mimiklerini perdeye taşımanın üstesinden zaten geliyorlar ama asıl olarak adeta ruhlarını da yansıtıyorlar... ‘Laurel ile Hardy’, sinemanın iki kült figürü hakkında hem öğretici ve hatırlatıcı bir film, hem de ‘sanat ve sanatçı’ denen denklem üzerine ince, zarif bir gösteri... Doğrusu herkese tavsiye edemem ama benim gibi ‘romantik’ ve az biraz ‘demode’yseniz, bu geçmişin tozlu sayfalarında dolaşan bu özel yapıtı beğeneceksiniz diye düşünüyorum.
Eleştirinin tamamı için: Hurriyet
Evrensel
Yazar: Şenay Aydemir
İkili ile tanıştığımız 1937 ile yeniden bir araya geldikleri 1953 yılları arasında dünya yıkılıp yeniden kuruldu. Haliyle ne ikilinin kendilerini var ettikleri ve zirveye çıktıkları dünya aynı dünya, ne de onlarla birlikte kahkaha atan insanlar aynı insanlar. Film bu büyük dönüşümü tamamen kadrajın dışında tutarak meseleyi basit bir zaman atlaması olarak ele alıyor. Hal böyle olunca da hikayenin bir ayağı eksik kalıyor. Anlattığı bu büyük karakterleri tarihsel ve kültürel bir zemine oturtamayan senaryo, ikilinin gücünü ve güçsüzlüğünü anlayabileceğimiz bir dil tutturma becerisini kaybettikçe kendi içine kapanan bir ‘saygı duruşuna’ dönüşüyor.
Eleştirinin tamamı için: Evrensel
Sabah
Yazar: Olkan Özyurt
Yönetmen Jon S. Baird işte Stan Laurel ve Oliver Hardy'nin hikayesine odaklanıyor. Daha filmin başında onların iki ayrı kişilik olduğu gerçeğini anlamamızı sağlıyor. Sonra 1937'de zirvedeyken yollarının nasıl ayrıldığı anlattıp 15 yıl sonraki İngiltere'deki turnelerinin hikayesi üzerinden gerçek Laurel ve Hardy ile bizleri tanıştırıyor. Dostlukları, farklılıkları, kırgınlıkları inişli çıkışlı kariyerlerinde yaşadıkları zorluklar... Aslında iki komedyenin hayatlarına sirayet eden duygu hüzün. Yönetmen Baird, ikilinin hayatından 'bir palyaço dilemması' çıkarıyor. Ama onların en önemli özellikleri yaşadıkları bu dilemmayla barışık olmaları. Steve Coogan (Laurel) ve John C. Reilly'nin (Hardy) alkışlanası performanslarıyla çıtası iyice yükselen filmi, Laurel ile Hardy filmleriyle büyüyenler kaçırmasın!
Eleştirinin tamamı için: Sabah
T24
Yazar: Atilla Dorsay
Filmde elbette parlak yılların eksikliği hissediliyor. Ve belli bir düş kırıklığı yaratıyor. Ama bu doğal, çünkü film 'A.J.' Marriot adlı yazarın Laurel-Hardy’nin İngiltere Turu adlı kitabından alınmış. Ve amacı komple bir biyografi yapmak değil, bu ikiliyi çok kritik bir dönemlerinde yakalayıp biraz tanımak. O amaç gerçekleşiyor. Ve biyografinin moda olduğu şu dönemde, bu belki hepsinin en mütevazisi olan film seyirciyi yüreğinden yakalıyor. Öbürleri kadar büyük bütçeli ve iddialı olmasa da...
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.
Hurriyet
Performanslara gelince... Laurel’de Steve Coogan, Hardy’de de John C. Reilly muhteşemler. Çok çok iyi oynuyorlar. Karakterlerinin vücut dillerini, hal ve mimiklerini perdeye taşımanın üstesinden zaten geliyorlar ama asıl olarak adeta ruhlarını da yansıtıyorlar... ‘Laurel ile Hardy’, sinemanın iki kült figürü hakkında hem öğretici ve hatırlatıcı bir film, hem de ‘sanat ve sanatçı’ denen denklem üzerine ince, zarif bir gösteri... Doğrusu herkese tavsiye edemem ama benim gibi ‘romantik’ ve az biraz ‘demode’yseniz, bu geçmişin tozlu sayfalarında dolaşan bu özel yapıtı beğeneceksiniz diye düşünüyorum.
Evrensel
İkili ile tanıştığımız 1937 ile yeniden bir araya geldikleri 1953 yılları arasında dünya yıkılıp yeniden kuruldu. Haliyle ne ikilinin kendilerini var ettikleri ve zirveye çıktıkları dünya aynı dünya, ne de onlarla birlikte kahkaha atan insanlar aynı insanlar. Film bu büyük dönüşümü tamamen kadrajın dışında tutarak meseleyi basit bir zaman atlaması olarak ele alıyor. Hal böyle olunca da hikayenin bir ayağı eksik kalıyor. Anlattığı bu büyük karakterleri tarihsel ve kültürel bir zemine oturtamayan senaryo, ikilinin gücünü ve güçsüzlüğünü anlayabileceğimiz bir dil tutturma becerisini kaybettikçe kendi içine kapanan bir ‘saygı duruşuna’ dönüşüyor.
Sabah
Yönetmen Jon S. Baird işte Stan Laurel ve Oliver Hardy'nin hikayesine odaklanıyor. Daha filmin başında onların iki ayrı kişilik olduğu gerçeğini anlamamızı sağlıyor. Sonra 1937'de zirvedeyken yollarının nasıl ayrıldığı anlattıp 15 yıl sonraki İngiltere'deki turnelerinin hikayesi üzerinden gerçek Laurel ve Hardy ile bizleri tanıştırıyor. Dostlukları, farklılıkları, kırgınlıkları inişli çıkışlı kariyerlerinde yaşadıkları zorluklar... Aslında iki komedyenin hayatlarına sirayet eden duygu hüzün. Yönetmen Baird, ikilinin hayatından 'bir palyaço dilemması' çıkarıyor. Ama onların en önemli özellikleri yaşadıkları bu dilemmayla barışık olmaları. Steve Coogan (Laurel) ve John C. Reilly'nin (Hardy) alkışlanası performanslarıyla çıtası iyice yükselen filmi, Laurel ile Hardy filmleriyle büyüyenler kaçırmasın!
T24
Filmde elbette parlak yılların eksikliği hissediliyor. Ve belli bir düş kırıklığı yaratıyor. Ama bu doğal, çünkü film 'A.J.' Marriot adlı yazarın Laurel-Hardy’nin İngiltere Turu adlı kitabından alınmış. Ve amacı komple bir biyografi yapmak değil, bu ikiliyi çok kritik bir dönemlerinde yakalayıp biraz tanımak. O amaç gerçekleşiyor. Ve biyografinin moda olduğu şu dönemde, bu belki hepsinin en mütevazisi olan film seyirciyi yüreğinden yakalıyor. Öbürleri kadar büyük bütçeli ve iddialı olmasa da...