Hesabım
    The Hateful Eight
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,5
    Muhteşem
    The Hateful Eight

    Tarantino ile sinemayı sevmeye devam!

    Yazar: Ekin Limoncu

    Kariyerini 10. filmini çektikten sonra sonlandıracağını açıklayan “haylaz” yönetmen Quentin Tarantino’nun 8. filmi The Hateful Eight’i heyecanla bekleyiş nihayet sona erdi. Western türüne yepyeni bir anlayış getirdiği Django Unchained’den sonra bir western daha çekerek sınırları zorlayan Tarantino, kendi ve western hayranlarını bu sefer de hayalkırıklığına uğratmıyor ve harika bir deneyim yaşatıyor.

    Bir hesaplaşma öyküsünün anlatıldığı The Hateful Eight’te 8 gizemli kişinin gittikçe kızışan ilişkilerine şahit oluyoruz. Wyoming’de dağ taraflarında yaşanan kar fırtınasından kaçarak bir kulübeye sığınıp kar fırtınasının bitmesini beklemeye başlayan bu 8 kişi, kendilerini dozu artan bir gerilimin ortasında buluyor.

    Filmi izlemek isteyenlere baştan söylemekte fayda var; film upuzun diyaloglardan, estetikten uzak şiddetten ve kanlı bir mizah anlayışından oluşuyor. Anlayacağınız Tarantino sevenler için yeni bir şey yok! Kimi izleyenler tarafından uzun diyaloglar ve filmin 3 saate yakın süresi eleştirilse de bana göre karakterleri derinlemesine tanımak adına söylenen her cümlenin bir anlamı vardı. Bu upuzun diyaloglarla çatışma ortamını hazırlayan Tarantino hiç acele etmeyerek zekice bir olay örgüsü kurmuş. Filmin başından sonuna kadar bizimle oynayan yönetmen, bu 8 farklı karakter içerisinde kime güvenebileceğimizi ya da kimin tarafında yer almamız gerektiğini film boyunca sır gibi saklıyor. Her an patlayacak bir bomba gibi diken üstünde oturarak izlenen The Hateful Eight, ikinci yarısında "İşte Tarantino döndü!" dedirtiyor.

    Neredeyse tek mekanda geçen filmde, görüntü yönetmeni Robert Richardson harikalar yaratıyor. Kapalı ve dar bir alanda kullandığı ışık filmin atmosferine tabir-i caizse cuk diye oturuyor. Bu 8 kişinin birlikte beklemek zorunda kaldığı kulübede siz de onlardan biriymişsiniz gibi kendinizi sahnelerin içinde buluyorsunuz. İki kişinin diyaloglarının devam ettiği bir sahnede arkada bir diğer oyuncu karakterinin devamlılığını sağlıyor ve filmden kopmanıza engel oluyor. En önemlisi ise kar fırtınasının ortasında geçen bu film, overlok makinasını değil ama karı kışı ayağınıza gerçek anlamda getiriyor.

    Bu kadar başarılı bir oyuncu kadrosu varken oyunculuklardan bahsetmeden olmaz. Samuel L. Jackson’ın belki de kariyerinin en iyi oyunculuğunu sergilediği filmin asıl yıldızı sonlara doğru ürpertici bir karaktere dönüşen Jennifer Jason Leigh. 7 tane psikopat erkeğin arasından sıyrılan Leigh filmin çoğu kısmında sessiz olmasına rağmen oyunculuk çıtasını çok yükseğe koyuyor.

    Filmle ilgili ilginç bir detay, Tarantino’nun filmini 1966 yapımı Khartoum filminden beri kullanılmamış Ultra Panavision 70 mm. ile çekmiş olması. Tarantino’nun 70 mm. takıntısını bilen bilir. Filmin 70 mm. Panavision’dan perdeye yansıtılan Roadshow versiyonunu izleyenler western havasını iliklerine kadar hissedecek. Bir diğer detay ise; filmin enfes müzikleri. 87 yaşındaki müzisyen Ennio Morricone’nun bestelediği müzikler filmin en başından sonuna kadar izleyiciyi büyülüyor.

    The Hateful Eight ile ilgili söylenmesi gereken bir diğer konu kadın düşmanlığı. Kimi izleyenler yönetmeni kadın düşmanı olmakla suçladı ancak sinema tarihinde en güçlü kadın karakterleri yaratmış bir yönetmenin kadın düşmanı olduğunu savunmak bana epey saçma geliyor. Her yönetmenin karşısında durduğu şeyleri anlatma yöntemi farklıdır. Belki de Tarantino tersten anlatmayı tercih etmiştir, kimbilir.

    Silah düellosu değil, söz düellosunun bol olduğu The Hateful Eight Tarantino’nun en iyi filmi değil ama en olgun olduğu film.

    twitter.com/ekinlimonj

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top