Düz Fransız...
Yazar: Kaan KarsanOnu Fransa’nın Woody Allen’ı olarak etiketleyip övgüyü abartanlara bakmayın, Emmanuel Mouret, orta yaşlı ve orta sınıf Fransızlar için hafif filmler çeken bir oyuncu-yönetmen. “Filmlerim hoş olsun ama o kadar da boş olmasın” telaşına sahip. Bir önceki filmi dışında herhangi bir filmi bir festival sirkülasyonuna dahil olmadı yahut dahil olmayı tercih etmedi. Yeni filmi Acemi Çapkın da yönetmenin kendisini takip edenleri şaşırtmadığı ve çizgisini hiç değiştirmediği işlerinden biri olarak anılacak şüphesiz.
Filmin başkarakteri Clement, karşı cinsle ilişkilerinde sıkıntılar yaşayan, heyecanlı ve orta yaşlı bir adam. Filmin henüz açılışında, bu karakterin genç jenerasyonun ‘tahmin edilemezliği’ ile olan çatışmasına vurgu yapan bir sahne var. Çünkü Clement de bir o kadar tahmin edilebilir, illüzyonsuz, düz bir Fransız. Gömlek üstüne ceketiyle, sarf ettiği cümleleriyle, duygusal yönelimleriyle, Clement’in sadeliği ayan beyan ortada. Bir gün, tesadüf eseri, hayranı olduğu bir tiyatro oyuncusuyla, Alicia ile tanışıp yakınlaşma fırsatını elde ediyor. Gelgelelim, hayatının aynı döneminde tanıştığı başka bir kadın Clement’in hayatını ve mucizevi ilişkisini sonucunu öngörmesi ve elbette ki engellemesi oldukça zor bir yola sokuyor.
Acemi Çapkın, hitap ettiği kitlenin ortalama ciddiyetiyle ördüğü hikayesini birkaç saniyelik absürt vakalarla süslüyor ve filmin başrollerinden birini üstlenmeyen mizahı mefhumunu bu absürtlükten sağıyor. Mouret, genel anlamda romantik bir düzlemde yürüttüğü hikayesinin kontrolünü elinde tutuyor, kamera ve müzik kullanımıyla nostaljik bir tat yakalamanın peşine düşüyor. Acemi Çapkın, riske girmiyor, ilişkiler üzerine akılda kalıcı ifadeler sarf etmekten çekiniyor. Mouret, baştan sona şaşırtmayan, hatta şaşırtmaya çabaladığı anlarda daha çok şaşırtmayan bir film ortaya çıkartmak için elinden geleni yapıyor kısacası. Dolayısıyla Acemi Çapkın’ı izlerken çok büyük beklentilere kapılmamak ve çok da ilginç bir şey izlemenin peşinde olmamak gerekiyor.
Kendi filmografisini belli bir çizgide tutmaya çabalayan ve bunu şu ana kadar büyük ölçüde başaran yönetmeni elbette ki bir başyapıt ortaya çıkarmadığı için lüzumundan fazla yermemek lazım. Zira Acemi Çapkın, kendini ciddiye alan, izleyicisinden ciddiyet bekleyen bir film değil. Bu kendi halinde olma haliyle, kendini ciddiye almaz tavrıyla François Ozon’un 2000 sonrasında ortaya çıkardığı kimi filmleri anımsatıyor. Ozon filmlerinden en çok ayrıldığı nokta ise, Ozon’un muazzam fikirleriyle yarışacak fikirlere sahip olmaması ve onların aksine kalıcı olan hiçbir noktasını bünyesinde barındırmaması.
Acemi Çapkın, yaz aylarında serin sinema salonlarında bir süre oyalanmak isteyen, tıpkı başkarakterleri ve hedef kitlesi gibi orta yaşlı izleyiciyi süresi boyunca memnun edebilecek bir film. En dikkat çekici taraflarından biri ise, son zamanlarda Fransa’dan çıkmış izlemesi en heyecan verici genç oyunculardan Anaïs Demoustier’i karşımıza çıkarması. Kadınlar, Yeni Kız Arkadaşım ve Kuş İnsanlar’da oldukça iyi performanslar ortaya koyan Demoustier, önümüzdeki yıllarda adını daha çok duyacağımızın sinyallerini vermeye devam ediyor.