En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
Alp T.
Takipçi
301 değerlendirmeler
Takip Et!
2,5
13 Eylül 2014 tarihinde eklendi
The Signal (Sinyal) biraz ondan biraz bundan alınmış, iyi vakit geçirten fakat sonu biraz havada kaldığı için unutulacak, değişik bir gerilim-bilimkurgu filmi. Film oldukça sade, normal bir havada başlıyor. Ama bu bir gerilim filmi, o yüzden bir yerden sonra işlerin ters yüz olması lazım. Ve öyle de oluyor, seyirciyi merak edilecek bir atmosfere sokuyor film.
Konusu da şöyle: Nic (Brenton Thwaites) ve Jonah (Beau Knapp) iki yakın arkadaştır. Nic ve Jonah, birgün yakın arkadaşları Haley'in (Olivia Cooke) evini taşımasına yardım etmek için bu üçlü uzun bir yola çıkar. Yolda giderken Nic, bir hackerın bilgisayarına sızdığını fark eder. Aslında Nic ve Jonah bu hackerı önceden arıyorlardı ve ellerine böyle bir fırsat geçince onun evini bulurlar. Fakat Haley saldırıya uğrar ve birdenbire Nic gözlerini bir labarotuarda açar. Nic, arkadaşlarını bulup labarotuardan kaçıp neler olduğunu anlamaya çalışacaktır.
Aslında filmin adı bile yalan. Yani Sinyal isminin film ile çok azıcık bir alakası var. Ondan sonra kayış kopuyor, biraz aksiyon biraz bilimkurgu denirken film tak diye bitiyor. Ve film bitince eminim ki kafanızda söyleyeceğim 2 düşünceden birisi olacak.
Bunlardan birincisi: Vay anasını, bunu hiç beklemiyordum! O nasıl bir sondur öyle. Keşke devam etseydi.
İkincisi ise şu: Tam da en merak edilecek yerde kestiniz be kardeşim! Tam orada film biter mi? Yaptığınız ayıp be!
Bende bu iki düşüncenin ikisi de biraz ortaya çıktı çünkü hiç olmayan bir yerde bitirmişler. Aslında finalde durum şöyle: Tam seyirci filme ısınırken birden bire ekran kararıyor. Ama yeniden açılıyor! Seyircide "oh be film burada biter miydi?" derken son bir aksiyon patlaması yaratarak film kafamızdaki en büyük soru işaretini de ortadan kaldırıyor. Bundan sonra da tam en merak edilecek yerde film bitiyor.
Zaten film büyütülecek bir film değil, vakit geçirmek için. Abartılacak pek bir yanı yok. Ama filmin belki de en büyük başarısı 4 milyonluk düşük bütçesine rağmen aksiyon sahnelerinin çok başarılı oluşu. Bazı flashbackler yaratıcı ve slow motion olan sahneler de yerinde kullanılmış.
Bu arada oyunculuklar ise fena değil. Nic, Jonah ve Haley üçlüsü oldukça doğal bir şekilde oynamışlar, bazı sahnelerde onların düştüğü durum ile ilgili bir empati yaparsanız, onların davranışlarının doğru olduğunu göreceksiniz. Laurence Fishburne ise filme değişik bir hava katmış, bir yandan da çakma Morpheus gibi olmuş.
Sonuç olarak film vakit geçirmek amacıyla yapılmış. Filmin süresi 97 dakika olduğu için makul, fazla sıkmayacak şekilde. Bilimkurgu ve gerilim türünü sevenlerin az da olsa tatmin olabileceği bir yapım. Bu arada bu film sayesinde yönetmen William Eubank'in kariyerinde daha başarılı filmler ortaya çıkacağını görüyoruz. İzle ve unut cinsinden bu film. Fena değil ama konunun daha da üstüne gidilebilirdi. 2.5/5
Filmin sonuna kadar devam eden bir gizem sizi filme çekmeyi başarıyor ama final doyurmuyor. Ters köşe falanda yapmadı filmin başından beri tahmin ettiğimiz sonla karşılaştık buda asabımı bozdu yinede uyandırdığı merak duygusu için izlenir. Filmin tutarsız ve açık kalan kısımları olmasa daha kaliteli olurdu ama bazı kısımlar cidden saçma mesela kasabadakilerin durumu açıklanmadı öyle havada kaldı
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.