Normale karşı gelen hep dışlanır mı?
Yazar: Ekin LimoncuŞimdiye kadar izlediğim en başarılı açılış sahnelerinden birine sahip Aç Kalpler birçok açıdan klasik bir film olmaktan çok ötede. İtalyan yönetmen Saverio Costanzo açılış sekansıyla birlikte zor bir şeyi, izleyiciyi ilk dakikadan itibaren filmin içine çekmeyi başarıyor. Daracık bir tuvalette sıkışıp kalan ve birbirleriyle ilk kez burada tanışan Aç Kalpler'in iki baş karakteri Mina ve Jude'un belki de karşılıklı gülümsedikleri tek ana da şahit olmuş oluyoruz. Mina'nın hamile kalmasıyla birlikte evlenen çift için o dakikadan itibaren hiçbir şey aynı olmuyor. Sokaktaki bir falcının Mina'ya, karnındaki bebeğin bir "indigo bebek" olduğunu söylemesiyle Mina'nın tavırlarında hissedilen değişiklikleri ve ters giden bir şeylerin olduğunu yavaş yavaş hissetmeye başlıyoruz. Mina normal doğum istemiyor, kendini ruh ve beden arındırmasına adıyor ve hatta ilaç kullanmaktan kaçınıyor. Bebeğini doğurduktan sonra da işleri daha ileriye götüren Mina, mikroplardan korktuğu için bebeğini sokağa bile çıkarmak istemiyor!
Girls dizisini severek takip eden biri olarak Adam Driver'ı sinemada daha sık görmekten keyif aldığımı saklayamam ancak bir vejetaryen olarak Aç Kalpler'i izlemeye giderken biraz çekindiğimi itiraf etmeliyim. Vegan olan Mina bebeğini doğar doğmaz vegan büyütmek istiyor ve ona et, et ürünleri, kutu mama vermeyi reddediyor. Bu durum son zamanlarda sık sık tartışılan vegan hayvan sahiplerinin evcil hayvanlarını bile vegan menü ile doyurma kararını aklıma getirdi. Bilinci yerinde olmayan canlılar adına bu kararı vermek ne kadar doğru bilemeyiz ancak filmde Jude bebeğinin büyümediğini öğrendiğinde bir mücadele içine sürükleniyor ve iç sesiniz Jude'un yanında olmanızı söylüyor.
Filmi çocuğu için endişelenen Jude'un gözünden izliyoruz ancak "Bu olanlar Mina'yı kötü biri mi yapıyor?" sorusu peşinizi bırakmıyor. Vegan olmayı kötülemeyen Aç Kalpler bir taraftan vegan olmayı iyi bir olgu olarak da göstermiyor. Bu anlamda film tam bir ortada kalmışlık sergiliyor. Baba çocuğunu gizli gizli beslerken, anne yediği etleri kusması için bebeğine yağlar içiriyor. Film boyunca bu soruya cevap arıyoruz: Anne çocuğuna bunu neden yapıyor?
Mina yaşadığımız sistemde "farklı" olarak adlandırılan kişiyi temsil ediyor ve tabii Jude, çocuğunu etle beslemesi gerektiğini söyleyen doktorlar "farklıyı" dışlayan toplumu. Birçok inançta çocuğa ne yedirilmesi gerektiği kararı sadece annenindir, bu onun en doğal hakkıdır. Peki çocuğunu akıl almaz işkencelerden geçirilerek masaya getirilen hayvanlardan uzak tutmak isteyen bir anneye karşı gelmek ne kadar doğrudur? Bana göre çocuğunu böyle yetiştirmek isteyen bir annenin karşısında durmak şimdiki dünyada büyük bir hatadır.
Filmin akılda kalıcı birçok sahnesinde balık gözü lens kullanan yönetmen bu iki karakterin yüzünün, burnunun kocaman görünmesini sağlayarak bir "insanlıktan çıkma" mesajını iletmek istemiş gibi. Hikayenin kötüye gitmeye başlamasıyla renkler sararmaya, solmaya ve kullanılan ışıklar rahatsız edici olmaya başlıyor.
Yönetmen kesinlikle vegan karşıtı ya da kesinlikle vegan yanlısı demek zor. Costanzo bu kararı izleyiciye bırakmış gibi duruyor çünkü film boyunca kendi kendimize sorduğumuz sorulara kendi kendimiz yanıt veriyoruz. İki başrol oyuncusunun alkışı hakeden performansı filmin belki de en etkileyici noktalarından biri.
Sonu dışında başarılı bulduğum Aç Kalpler beni beklediğimden daha çok rahatsız etti ve amacına ulaştı diyebilirim. Filmin sonlarına doğru okyanusa koşma, okyanusla iç huzuru bulmaya çalışma eylemi, Fransız Sineması'nın etkileyici filmi The 400 Blows'un son sahnesini hatırlatıyor.
Etrafımızda sık sık karşılaşma fırsatı bulamayacağımız bu "farklı" kadın toplumda kalmaya devam edecek mi, yoksa şimdiki düzende görmeye alışık olduğumuz gibi yavaş yavaş yok mu edilecek? İzlerken sorgulamayı asla bırakamadığım Aç Kalpler "başka" olmaya katlanamayan hakim düzene bir mesaj niteliğinde, izlenilesi.
twitter.com/ekinlimonj