Hesabım
    Kemerlerinizi Bağlayın
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Kemerlerinizi Bağlayın

    Özpetek, yönetmenlik anlamında iyi ve bu kez farklı bir duruş sergiliyor.

    Yazar: Arzu Çevikalp

    Ferzan Özpetek'in gerçek bir hikayaden esinlendiği 10.filmi ile karşı karşıyayız. 10.filmi hakkında değerlendirmeye başlamadan evvel, biraz Ferzan Özpetek genellemesi yapalım. Geçmişe özlemi, evliliği, aşkı, aldatmayı, orta yaş krizlerini, gençlerin büyüme sorunlarını, acıyı, aile yaşantılarını ve gündelik sıkıntıları aynı potada eriten Ferzan Özpetek , genelde  farklı inançlara ve farklı tercihlere sahip kişilerin yaşantılarından kesitler sunar. Güldürü unsurları ile dramatik öğelerin iç içe oluşu geçmişle kurulan bağın gücüne güç katar. 

    Toplumun çeşitli sınıfsal kesimlerinden gelen insanların yaşayış biçimlerini, sosyal ilişkilerini ve aile kültürlerini “sosyolojik” açıdan inceleyen Özpetek, izleyiciye sanki kısa epizotik hikayeler anlatır. Minimalist bir bakış açısı benimseyen Özpetek, genellikle toplumun orta sınıfındaki aileleri, hikayenin ana merkezine oturtur. Mekan kavramını vurgulamayı seven Özpetek'in filmlerinde hikaye İtalya’da akar ve içerisinde Türk kültüründen parçalar yer alır. Örnek: Türk müzikleri…

    Klasik anlatı, yerleşiklik ve devingenlik üçlüsünden oluşan filmler, geçmiş ve bugün arasında bir köprü kurar. Özpetek’in Türklüğünü öne çıkarmayı sevmesi de kamerasını turistik mekanlara yöneltmesiyle gerçekleşir. Ferzan filmleri mistik unsurlar ile David Lynch’i, dramatik ve melodramatik unsurlar ile de Pedro Almodovar’ı anımsatır. Özpetek ve Almodovar’ın sinemasına genel bir bakış attığımızda ortaya şu sonuç çıkar: Aile ve kadınların dramatik yaşam hikayeleri (yarı komik, yarı duygusal) yalın bir şekilde perdeye yansıtılır. Sinemasal tabloya göre; Ferzan Özpetek sinemasının özü hem ağlatıp hem güldürmesidir. Peki, bu sefer hem  gülüp hem ağlayacak mıyız? Sanırım bu sefer daha çok güleceğiz…

    Kemerlerinizi Bağlayın’da, komediyi dramdan daha fazla öne çıkartan Özpetek, bayrağı İtalyan halkına teslim ediyor. İtalyan halkının komediyi sevmesi nedeniyle çizgisini değiştiren Özpetek, dramatik hikayede yer alan karakterlerin duygu ve düşüncelerini ötekileştirerek seyircinin odağını çok farklı bir noktaya çekiyor. Duygusallıktan kurtulmaya çalışan karakterlerin zıtlıklarını vurgulayan Özpetek, kamerasını onların yaşayacağı aşka yöneltiyor.  Bir yandan aşk, diğer yandan ötekileştirme devreye giriyor. Herşey iç içe geçiyor.

    Saman alevi gibi çabuk sönen aşklara atıfta bulunan Özpetek, değişken duygular nedeniyle, paramparça olan yaşamların neden ve sonuçlarını irdeliyor. Bunu yaparken; tilt (dikey çevrinim)  ve pan (yatay çevrinim) yaptığı kamera hareketleri ile hem kederi, hem mutluluğu aynı potada eritiyor. Örneğin yağmur yağarken kameranın tilt yapması hüznü simgeleyen en önemli metaforlardan biri… Tabii şunu da unutmamak gerek; filmin baş karakterlerden biri olan Antonio ile yağmurun özdeşleştirilmesi çok anlamlı çünkü yağmur ile romatizm havasına girmek mümkün. Ama bu yağmur Antonio’nun yalnızlığını da simgeliyor olabilir. İşte filme dair sinyaller burada verilmiş oluyor. Antonio’yu tümden değiştirecek olan  “sahici aşk” kapısını çalmakta gecikmiyor. O aşkın sonu ne olacak derseniz, orada durmanızı öneririm çünkü Özpetek’ten kesinlikle yanıt alamazsınız. Neden mi? Çünkü hikayenin nihai sonucunu seyirciye bırakıyor. Bol bol Almodovar’dan beslenen Özpetek aşk sahneleri arasına serpiştirdiği hipnoz edici müziklerle hikayeye can veriyor, sahneler kazınıveriyor beynimize adeta… Derken zoom yapan kamera Elena ve Antonio’nun çevresinde cereyan eden olaylara doğru yöneliyor. Bazen seyirci olarak, karakterlere müdahale edesimiz geliyor.  Genel itibariyle; önceki filmlerinden daha az beslenen Özpetek Kemerlerinizi Bağlayın ile yönetmenlik anlamında iyi ve farklı bir duruş sergiliyor.

    Geldik bazı kusurlara… Kemerlerinizi Bağlayın hızlı hızlı konuşmayı seven İtalyanları öne çıkararak, hikayeye biraz gölge düşürüyor.  Hikayeyi ve alt-metni ironik espirilerle dolduran ve hikayedeki gediklerin üzerlerini örtmeye çalışan Özpetek, seyircinin odağını filmdeki ironik espirilere doğru çekiyor. Bunu da oldukça iyi başarıyor. Zeki hileler aracılığıyla filme ivme kazandırdığını saklamayan Özpetek herşeye rağmen seyirciyle empati kurmayı ihmal etmiyor. Bu hilelere çok da güzel kanıyoruz dersek haksız çıkmayız herhalde… Kimbilir belki de Ferzan Özpeteğin sırrı budur… Yönetmenin, hemen hemen her filminde kullandığı, uzak plan çektiği yemek masasını da unutmayalım. Buraya kadar herşey tamam ama, duygusal sahnelerin derinliğine ne demeli? Filmde  üç ya da dört duygusal sahne var, onlar da oldukça yaralayıcı…Filme şöyle bir bakış attığımızda önemli bir konunun bahsini açmadan geçmek de olmaz. Elena’yı oynayan Kasia Smutniak yer yer Monica Belluci’yi hatırlatıyor. Keşke hatırlatmasaydı diyebiliriz... 

    Sonuç olarak, eğer sevginin gücünün en iyi sihir olduğuna inanıyorsanız buyrun biletiniz hazır!

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top