Hesabım
    London Fields
    Ortalama puan
    3,5
    19 Puanlama
    London Fields hakkında görüşlerin ?

    1 Kullanıcı eleştirisi

    5
    0 Eleştiri
    4
    0 Eleştiri
    3
    1 Eleştiri
    2
    0 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 2.078 değerlendirmeler Takip Et!

    3,0
    22 Haziran 2021 tarihinde eklendi
    Martin Amis’in senaryosunu, “Londra Üçlemesi” olarak da bilinen serinin ikinci kitabı olan ve Türkçe ’ye “Londra'da Bir Park” olarak çevrilerek Yapı Kredi Yayınlarınca basılan aynı isimli kendi romanından (1989) Roberta Hanley ile birlikte uyarlayarak yazdığı “London Fields”, Mathew Cullen’in yönetmen koltuğunda oturduğu ilk uzun metrajlı sinema filmi…

    Prömiyeri, 2015 tarihli Toronto Uluslararası Film Festivalinin Özel Sunumlar bölümünde yapılması planlanan fakat yönetmen ve yapımcılar arasındaki anlaşmazlık nedeniyle festivalden çekilen film, daha sonra tarafların uzlaşması ile 26 Ekim 2018 tarihinde vizyona girebilmiş…

    8 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilen ve sadece 434 bin dolarlık bir hasılat yapabilen filmin, 4.0/10 (7.568 oy) ve 2.5/5 (250 üzeri oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 2.7/10 (35 yorum) ve 16/100 (12 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamaları, her ne kadar oylamaya katılan sayısı çok yüksek olmasa da, “çok talihsiz” bir filmle karşı karşıya olduğumuzu söylüyor gibi…

    Yine de isterseniz bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle birde biz inceleyerek yorumlayalım, ardından da puanlamaya çalışalım…

    Ancak, artık neredeyse yorumlarımızda geleneksel bir özellik halini aldığı üzere ayrıntılı incelemeye geçmeden önce filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…

    Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, orijinal hikâyesi “dark comedy / kara mizah” tarzında yazılmış olan bir romanı, Mathew Cullen’in “neo – noir” olarak kurgulayarak Billy Bob Thornton, Amber Heard, Jim Sturgess, Theo James, Jason Isaacs ve Johnny Depp gibi oyunculara resmigeçit yaptırdığı sıra dışı bir “ilk film” denemesi olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…

    Bilmeyenler için hemen söyleyelim; bu filmin yönetmen koltuğu 2001 yılında ilk olarak David Cronenberg’e teklif edilmiş…

    Fakat usta yönetmen, bu film yerine her ikisi de birer “neo – noir” klasiği olan “A History of Violence” (2005) ve “Eastern Promises” (2007) filmlerini çekmeyi tercih etmiş…

    Daha sonra aynı teklif bir başka usta sinemacı Michael Winterbottom’a da götürülmüş…

    O da, yine bir “neo – noir” olan “The Killer Inside Me” (2010) ile meşgul olduğu için ihale 2013 yılında Mathew Cullen’da kalmış…

    Aslında bir anlamda iyi de olmuş…

    Evet, Mathew Cullen, konu sinema filmleri olduğunda öyle kulağa çok tanıdık gelen bir isim değil…

    Zira o, daha çok kendisine peş peşe iki Grammy Ödülü kazandıran müzik videoları ile HP, IBM, Google ve Disney için çektiği global reklam filmleri ile tanınan bir isim…

    Ama bu durum onun, sinema dünyasının tamamen dışında olduğu anlamına da gelmiyor…

    Zira o, Guillermo del Toro ve bu filmin de görüntü yönetmeni olan Academy ödüllü Guillermo Navarro ile birlikte (bu filmde de yapımcı olarak imzası bulunan) Mirada Stüdyolarının kurucu ortaklarından birisi olmuş durumda…

    Bu kısa bilgilendirmeden sonra yeniden filme dönecek olursak…

    Mathew Cullen’in kendisinin de dâhil olduğu, önemli bir kısmı daha önce “Pacific Rim” (2013) filminde birlikte çalışmış olan teknik ekibin çıkarttığı iş ve yarattığı pastel renkler içindeki “karanlık atmosferin” hiç de fena olmadığını, hatta romanın “kara mizah” ve filmin “neo – noir” tarzına bir hayli uygun düştüğünü söylememiz gerekiyor… Öyle ki, tarzın karakteristik özelliklerinden olan içki, sigara, kadın, karanlık, suç ve yozlaşma eksiksiz yerlerini almışlar bu atmosferde…

    Tabii bütün bu yazdıklarımızın bir anlam ifade edebilmesi ve filmin ıstırap yerine keyif verebilmesi için hem “dark comedy / kara mizah” ve hem de “noe – noir” tarzlarının insanı irkilten (kimilerini de iten) aykırı özelliklerine karşı şerbetli olmak, olmazsa olmaz bir ön koşul…

    Yoksa gerek filmi gerekse de karakterleri sıkıcı bulmanız ve hatta “Bu da ne ya?” diyerek filmi yarım bırakmanız fazlasıyla olasılık dâhilinde olan bir ihtimal…

    O nedenle; kimse, “Vay efendim…” diye saydırmaya başlamadan biz naçizane uyarımızı da yapmış olalım…

    Belki, yine klasik bir laf olacak ama diğer yorumlarımızda da olduğu gibi yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız ve son derece özgün oldukları için benzerlerini başka hiçbir yerde okuyamayacağınızdan yüzde yüz emin olduğumuz bu satırlar filme ilişkin ilk tespitimiz olsun…

    İlk önerimize gelince:

    O hakkımızı da bu kez; yine bir “noe – noir” olan “The Poison Rose” (2019) da kullandığımız ifade ile farklı lezzetlerin tadını çıkartmayı seven sinemasever dostlara bir kez daha, “Bu türden ezber bozan değişik filmleri de izleme listelerinizden eksik etmeyin” diye seslenerek kullanmak isteriz…

    Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3 verdiğimiz bu film için önerimiz de, J.S. Bach, Claude Debussy, John Lennon ve Dire Straits’in de dâhil olduğu harika müzikler eşliğinde izlemek üzere olumsuz puan ve yorumlara aldırmadan “bir şans da siz verin” şeklinde olacak…

    Keyifli seyirler,
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top