Hesabım
    Babalar ve Kızları
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,0
    Yetersiz
    Babalar ve Kızları

    Sinemaya dair unsur aramak isteyenler bulamayacak

    Yazar: Kaan Karsan

    2001’de yaptığı Son Öpücük ve 2003’te yaptığı Beni Unutma ile ülkesinde gişe başarısı yakalayan Gabriele Muccino soluğu İngilizce dilinde almış ve Will Smith’le beraber yaptığı iki melodramla kendi ülkesi dışında da özellikle seyirci nezdinde övgü toplamıştı. Tabii kullandığı formül tutunca Muccino’nun yoluna yeni melodramlarla devam etmemesi beklenemezdi. Bu hafta gösterime giren Babalar ve Kızları da New York’ta geçen, duygusal olarak oldukça ezici (daha doğrusu ezici olmaya çabalayan) bir melodram.

    Muccino’nun yeni filmi Yeşilçam’ı kıskandıracak bir trajediler silsilesi ile başlıyor. Anne, baba ve kızlarından oluşan bir aileye odaklanıyoruz. Bir süre sonra baba ve anne arabada tartışıyor ve araba kaza yapıyor. Kazadan baba ve kızı sağ kurtuluyor. Ailenin başından geçen bu olay babanın büyük bir travmaya doğru savrulmasına sebep oluyor. Bir süre sonra artık profesyonel yardım alması gereken Jake (Russell Crowe) kızını karısının kardeşine ve onun kocasına emanet ederek yaklaşık bir seneliğine akıl hastanesine yerleşiyor. Buradan çıktığında ise artık karşısında kızı Katie’yi –inanılmaz bir motivasyonla, ona çok alıştıklarından ötürü-  geri vermek istemeyen akrabaları var. Bu dileklerini yerine getirmek için bütün birikimi eriyen Jake’e karşı dava açmaktan geri durmayacaklar. Hikayenin diğer kolu ise günümüzde, yani bu olaylardan 25 yıl sonra geçiyor. Katie, (Amanda Seyfried) babasını kaybetmiş ve ruhundaki bu boşluğu doldurmak için önüne gelen her erkekle beraber olmaya başlamış (Lars von Trier’e selam mı? Sanmıyoruz). Kimseye aşık olamayacağını düşünen Katie bir gün Cameron’la tanışıyor ve hayatı birçok anlamda altüst oluyor. Böylece Muccino’nun geçmiş ve şimdiki zaman arasında bir pinpon topu gibi gidip gelen hikayesi kuruluyor.

    Açık konuşmak gerekirse, hikayesi, oyunculuk performansları, karakterleri ve kurgusu başta olmak üzere bütün ana film yapım unsurlarıyla birlikte Babalar ve Kızları bu sene karşımıza çıkmış en kötü filmlerden biri. Kötü olmasının bir yazıya sığmayacak kadar çok sebebi var. Mesela oyunculuklara bakalım. Kızına “Patates cipsi” diye bağırıp histerik tavırlar sergileyen fedakar baba rolündeki Russell Crowe’a nasıl alışalım? Ya da öbür tarafta oynadığı karaktere en çok kendi inanmayan Amanda Seyfried’e? Aaron Paul’u gelecek vadeden bir yazar olarak karşımıza çıkaran Muccino bizimle dalga geçiyor olabilir mi?

    Oyunculukları ve karakterleri bırakıp hikayeye geçmeli. Bir melodram izliyor olmanın farkındalığı cebimizde olsa bile Babalar ve Kızları’nın iniş çıkışları karşısında hayrete düşmemek elde değil. Hikayede sadece ilk on dakikada her biri tek bir filmin konusu olabilecek (hatta defalarca olmuş) üç büyük trajedi yaşanıyor. İlkine inanamıyoruz ki ikincisine geçelim. Bütün filmin bir trajediler sarmalından oluştuğunu anlamamız ise uzun sürmüyor. İşte tam bu noktada Babalar ve Kızları bir anda gülünç, hatta eğlenceli hale geliyor. Dramatik yapı o kadar özensiz ki, bu ağır dram filmi bir parodiye dönüşüyor.

    Muccino’nun ülkesi dışında Babalar ve Kızları’ndan evvel çektiği filmlerin de pek matah bir tarafı yoktu bize sorarsanız. O iki film de, trajedileriyle yaşıyor ancak bu trajedilerin altını doldurma amacı gütmüyordu. Yönetmenin yeni filmi ise sadece trajedilerin değil, sinemaya dair hiçbir unsurun altını doldurmuyor, hatta bu unsurlara ihtiyaç dahi duymuyor. Eğer Amerika’da gösterime girerse birçok dalda Altın Ahududu’ya aday olduğunu görürseniz hiç şaşırmayın.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top