Senaryosunu da, Rafael Cobos ile beraber yazan Alberto Rodríguez'in yönetmen koltuğunda oturmakta olduğu “La Isla mínima / Marshland”; gizemini son anına kadar koruyan, bir polisiye gerilim olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz, 4 milyon Avroluk bir bütçeyle çekilerek neredeyse İspanya'da düzenlenen festivallerin tamamına yakınında ödüllere boğulmuş olmasına karşın; brüt 9 milyon dolarlık bir hasılat rakamıyla da, kesinlikle hak etmediğini tasavvur ettiğimiz bir tarzda, gişeye çakılmış olan bu filme biraz daha yakından bakalım...
***
- 20 Eylül 1980 -
Arızalanan otomobillerini, yolun kenarına park ederek bırakan Madrid'li cinayet masası dedektifleri Pedro Suárez (Raúl Arévalo) ve Juan Robles (Javier Gutiérrez); gönderildikleri Guadalquivir Bataklıkları'nın yakınındaki, İspanya'nın "en Güney Ucunda" yer alan kasabaya kadar yollarına, durdurarak atladıkları bir traktörün kasasında devam eder ve gecikerek de olsa görev yerlerine varırlar...
Ancak gelmeyebileceklerini düşündürten bu gecikme sebebiyle, bir baba ile kızı Trinidad'ların (Perico Cervantes, Jesús Ortiz) işletmekte oldukları otelde; kendileri adına rezerve edilmiş odalardan birisi, kasabadaki panayır şenliği için gelmiş olan bir başka müşteriye verilmiştir...
O yüzden de...
Filmin devamında, "iyi polis - kötü polis" karakterlerinde vücut bulacak olan Pedro ile Juan; kasabadaki ilk gecelerini, aynı otel odasında geçireceklerdir...
***
Üst kattaki odalarına çıktıklarında Pedro:
Üzerine Adolf Hitler, Francisco Franco, Benito Mussolini ve António de Oliveira Salazar gibi faşist diktatörlerin resimlerinin iliştirildiği; duvarın ortasında asılı duran, çarmıha gerilmiş İsa sembolünü yerinden sökerek dolap çekmecesinin içine atar...
Ardından...
Juan oturmuş yemeğini yerken Pedro'da, aralarındaki sohbetten hamile olduğunu anladığımız Madrid'teki karısını telefonla arar...
***
Derken...
Biri 17 diğeri de 16 yaşındaki, birdenbire kayıplara karışarak ortalıktan yok olan; Estrella (Cyntia Suano) ve Carmen (Laura López) adındaki iki kız kardeş hakkındaki bilgileri paylaşmak üzere, bölge jandarmasından Andrés (Jesús Ortiz) ve Miguel (Jesús Carroza), Pedro ile Juan'ın ziyaretlerine gelirler...
En son olarak üç gün önce, panayırdan ayrılarak evlerine dönmekteyken kızları; Citroën marka Dyane 6 veya 2CV model, bir arabaya binerlerken görmüştür komşuları Bayan Dyane (Lola Páez)...
Üstelik de bu...
Yörede hafiflikleri ve sıklıkla kayboluşlarıyla da ünlü olan kızların, ortadan ilk yok oluşları da değildir...
Ama bu kez, diğerlerinde olduğu biçimde; aynı akşam evlerine geri gelmemişlerdir...
***
Yalnız yeri gelmişken hemen belirtelim ki...
Şişeden içtiği biraları peş peşe götüren Juan, akşam yemeğinde önüne konulan kefal balığına iştahla yumulurken; jandarmalara tüm soruları, yanıtlarını da merakla dinleyen Pedro yöneltmektedir...
***
Karınlarını iyice doyuran Pedro ile Juan, bir süre birlikte panayırda da takıldıktan sonra; diktatör Franco rejimi ve faşizmle arasının hiç de hoş olmadığını anladığımız Pedro, bunu kafasına takmayarak içmeye devam eden Juan'ı bir başına bırakarak otel odasına çekilir...
***
Ertesi sabah...
Kendilerine ikame araç verilmiş olan Pedro ile Juan kızların; bir nehir teknesi kaptanı olan babaları Rodrigo'yu (Antonio de la Torre) ve onun sayesinde de evlerine gittiklerinde, anneleri Rocío (Nerea Barros) ile buluşurlar...
Yatak odalarında inceleme yapan dedektifler Rocío'dan:
Kızların eksik eşyalarının, banka hesap cüzdanları ile elbiselerinden ibaret olduğunu öğrenmelerinin yanı sıra; bir erkekle ilişkilerinin bulunduğunu gösteren, bir kısmı yanık vaziyetteki bir negatif film makarası parçasını da alırlar...
***
Kayıp kız kardeşlerin arkadaşları, kasabanın gençlerinden Quini'nin (Jesús Castro) sevgilisi de olan Marina (Ana Tomeno) ile diğer dört kızı (Paula Palacios, Claudia Ubreva, Lucía Arias, Chelo Castro) birarada sorgulayan Pedro ve Juan'ın ulaşabildikleri yegane ek bilgi; bulabildikleri ilk fırsat da kasabayı terk etmeyi, kafalarına koymuş oldukları şeklindedir...
Bayan Dyane'yi bizzat bularak konuştuklarında da, tanıdıkları için sürücüsüne gülmekte olan kızların; bir Citroën Dyane 6 olduğunda mutabık kalınan araca, gönüllü olarak bindiklerini de netleştirirler...
Yani böylelikle de, yakından tanıdıkları birilerince kaçırıldıkları veya götürüldükleri ortaya çıkmıştır...
***
Pedro ile Juan, kendi aralarında bir durum değerlendirmesi yaparak yürürlerken; yollarını kesen bir nehir kayıkçısı (Paco Inestrosa) onları, kendilerini görmek isteyen medyum Angelita'nın (Ángela Vega) yanına götürür...
İşte efsane bu ya, rüyalarında ölülerle konuşabilen Angelita; öğrenmek istediklerini ölülere sormak da ve karşılığını da alabilmekteymiş...
Ki bir teknede, balık temizlemekte olan Angelita'nın önüne birer tabure çekerek oturduklarında da, onun ağzından; iki gecedir rüyasında yaptığı görüşmede ölmüş olan annesinin kızları, artık kullanılmayan çiftlikte gördüğünü söylediğini duyarlar...
***
Bu doğaüstü ihbarı ciddiye alan Pedro ile Juan, jandarma görevlileri Andrés ve Miguel'i de yanlarına almak suretiyle gecenin karanlığında çiftliğe gittiklerinde; içine çorabı da konulmak suretiyle, Estrella'nın bir kuyuya atılmış olan çantasını bulurlar...
***
Gün ağardığında...
Söz konusu bölgede, sonuçsuz kalsa da arama çalışmalarına başlanır...
Ve...
Çok geçmez...
Yoldan geçmekte olan iki kaz avcısı (Julián Candón, Jorge Amat), birinin zorunlu tuvalet ihtiyacını giderme aşamasında tesadüfen, savcı Andrade (Juan Carlos Villanueva) ile haber alarak olay mahalline anında yetişmiş olan bir gazetecinin de (Manolo Solo) hazır bulundukları bir ortamda tespitlerini yapan Adli Tabip'in (Josemi Rodríguez) belirttiğine göre; tecavüz ve ağır işkenceden geçirilerek öldürülmüş, ardından da suya atılmış olan Estrella ile Carmen'in cesetlerini bulurlar...
Dakika 24...
Heyecan dozunun hız kesmeden devam edeceği filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; beklenmedik sürprizleri bünyesinde barındıran, 81 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Keyifli seyirler,