Valle'den yine çok farklı bir film. Aslında konusu tek cümlede özetlenebilecek türden. Fakat karakterler, kurgu ve konunun ele alınışı insanı derinden etkiliyor. Bir çırpıda bitiyor "Demolition". Sevdiği (!) birini kaybetmek çoğu insanın maalesef birebir yaşadığı, atlatmanın en zor olduğu gerçeklerden biridir insan hayatında. Davis de durup dururken yaşanan bir trafik kazasında genç eşini kaybediyor. Film boyunca bununla baş etme sürecini izliyoruz. Ancak bu alışıldık bir baş etme süreci olmuyor. Tanıştığı yeni insanlar, tattığı yeni duygular, kendini yatıştırmanın farklı yöntemleri var bu süreçte. Gyllenhaal'ün son yıllarda seçmece işlerde yer alması ve kariyerinin önemli dönemlerinden birini yaşaması, "Demolition" ile perçinlenmiş oldu. Yine muhteşem bir performans sergilemiş. Tamamen duygular üzerinden ilerleyen bir karaktere sahip ve tüm o yıkımları, arada kalmışlıkları, çaresizlikleri veya daha başka gariplikleri çok başarılı yansıtmış. Watts yardımcı rolde üzerine düşeni yapıyor. Oğlu Chris ise filmin yeni keşiflerinden. Yılların deneyimi Chris Cooper da kızını kaybeden baba rolünde kusursuz. Pek çok akılda kalıcı sahne ve karakter bırakıyor film seyircinin hafızasına. Finale doğru muhteşem bir duygu yoğunluğu, "La Boheme" ile taçlanıyor ve tüm o geçirilen 1.5 saat daha da büyük anlam kazanıyor. Hemen ardından, son sahnede ise, yine insanı bir yandan gülümseten, bir yandan hüzünlendiren bir kapanış yapıyor bu güzel film.