Hesabım
    Şeytanın Günü
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    1,0
    Çok Kötü
    Şeytanın Günü

    Buluntu film bile değil...

    Yazar: Fırat Ataç

    İlk V/H/S macerasının en dikkat çekici bölümü olan 10/31/98'in yaratıcıları olarak tanıdığımız Radio Silence grubu, uzun metraj evrenine yine bir buluntu film ile giriyor. Kısa hikaye formatındaki başarılarıyla V/H/S'nin görece daha tecrübeli yönetmenlerine taş çıkartan dörtlünün, Devil's Due için görev bölümünde değişiklikler yaptığını söylememiz gerek. Buna göre; kamera arkasında Matt Bettinelli-Olpin ve Tyler Gillett otururken yapımcı koltuğunda Chad Villella ve Justin Martinez'i görüyoruz.

    Boş sandıkları bir evde partilemeye giden birkaç arkadaşın karşılaştıkları doğaüstü, mizahi ve çığırdan çıkan olayları anlatan 10/31/98, formatının getirisiyle açıklamakta zorunlu görmediği durumları, ne idüğü belirsiz bir tarikat ve tahmini satanik kültler üzerinden anlatıyordu. Bu açıdan baktığımızda Devil's Due'dan mümkün mertebe iyi bir şeyler beklememiz normal sayılabilir zira Radio Silence'ın kendini çok da geliştirmesini gerektirecek bir ana tema yok bu filmde.

    Yeni evli çiftimiz Samantha ve Zach'in balayı için Santa Domingo'ya gitmesine kadar müstakbel kocanın 'hayatı kasete alma fetişi'yle dolu olduğunu anlatıyor bize film. Yeni kurulmakta olan bir ailenin hayatındaki mihenk taşlarını, ömrünün geri kalanında zevkle izlemek gibi bir hevesin peşine takılmış olan Zach'in elinden düşürmediği kamerasına bu sayede kulp takabiliyoruz. Ha bir de arkadaşlarının hediye ettiği, yaka civarına takılan bir macera kamerası tabii. Balayının alkolle harmanlanmış son gününde hatılayamadıkları bir an var ve bu an Samantha'nın rahmine düşen Deccal'ın anı. Eve dönüş, erken hamileliğe şaşkınlıkla karışık verilen mutluluk tepkisi ve zorlu hamilelik süreci...Hiç de normal olmayan bir süreç tabii bu.

    Türevlerini defalarca izlediğimiz, kaynağını Roman Polanski'nin efsanevi Rosemary's Baby'sinden alan şeytanın çocuğu hikayesini, senaristi Lindsay Devlin'in yaratıcılıktan nasibini almamış kopyala-yapıştır mantığıyla özgünleştiremeyen Devil's Due, nereden tutsanız elinizde kalacak 'o' filmlerden biri. 'Seyircinin Sabrını Sınama Teknikleri' başlıklı bir atölyenin en önemli arşiv parçası olmabilme yeteneğini de mevzusuna ancak 45. dakikasında girebilmesiyle gösteriyor. 

    Bu süre içerisinde ya karakterleri tanıtmanız ya da gerilimi adım adım yükseltmeniz gerekir. Film, maalesef ikisini de yapamıyor. Anneyi, ebeveynlerini bebekken kaybetmiş biri olarak sunup işi daha fazla dallandırıp budaklandırmıyor, babayı ise hiç tanımıyoruz. Çevrelerinde olan akrabalar ve arkadaş gruplarının eve girip çıkması, sürekli kutlama halinde olmaları da bize bir şey ifade etmiyor. Peki ya gerilim? Bir sekansın gelişme aşaması uzun uzadıya süren geyiklere dayandırılıp bir anda devreye sokulan cızırtı ve efektler gerilimse eğer, evet var biraz. 

    Devil's Due, olayını buluntu filmlere indirgediğimizde dahi başarısız bir iş. Türün zaten kaf dağının ardına kaçmış olan inandırıcılığına daha da zarar veriyor, seyircisini aptal yerine koymaya çalışıyor. Buluntu filmin ilk örneklerindeki sallantılı kamerayla, Paranormal Activity serisindeki statik, gözlemci kamerayı bir araya getirme çabası güderek hikayesine 'ev gözetleyen tarikat' zorlamasını katan filmin, iki yaklaşım için de fazla mükemmelliyetçi yaklaşımı işleri berbat ediyor. Bu kameralar öyle açılar yakalıyor ki; bütün olayları takip edebiliyor, usta yönetmen işi geniş planlara doyuyoruz. Perdede korkunç olaylar vuku bulurken elinden kamerayı bırakmayan insanları anlamamız mümkün olabilir ancak o kamera en yakındaki yere gelişi güzel biçimde bırakıldığında dahi olan biteni bütün netliğiyle görebiliyorsak, bu buluntu film değil, ucuza mal edilmiş bir çöptür.

    Yaklaşık 10 aylık bir süreci sayısız kamerayla anlatmayı başaran (!) ve bu kayıtları kim, nerede bulduysa onu ciddi bir kurgu süreciyle başbaşa bırakan Devil's Due, Radio Silence'ın 10/31/98'ini final sekansı olarak kararlaştırmasıyla daha da değer kaybediyor. Bir önceki filminizi, bir sonraki filminizin finali haline getirmenin büyük bir emek gerektirmediğini biz bilmesek, başkası bilir.

    Son kertede 'başka bir buluntu film daha' bile diyemeyeceğimiz, vasıf barındırmayan bir işle karşı karşıyayız. Aynı hikayenin 'gerçek sinema örnekleri' zaten herkesin malumu. Ancak konsept olarak başarılı bir örneğine açsanız ve izleme fırsatınız olmadıysa V/H/S/2'nin Gareth Evans ve Timo Tjahjanto imzalı Safe Haven bölümünü denemenizi tavsiye ederim. Deccal öyle kaos yaratır!

    firat_atac@hotmail.com / twitter:firatatac

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top