“Insidious: Chapter 3”, senaryosunu da kaleme almanın yanı sıra Specs karakterini de oynayan Leigh Whannell’ın yönetmen koltuğunda oturduğu ilk uzun metrajlı sinema filmi…
Birbirleriyle bağlantılı dört uzun bölümlük TV dizisini anımsatan serinin üçüncüsünde de yapımcılar arasında Jason Blum’ı görmeye devam ediyoruz…
Tabii serinin tamamının bir diğer yapımcısı Oren Peli ile yalnızca bu filmde yapımcılık ve Quinn Brenner’ın (Stefanie Scott) seçmelerine katıldığı tiyatro okulunun direktörünü canlandırdığı sahnede oyunculuk da yapan James Wan’ı da atlamamak lazım…
Elbette zevkler ve renkler tartışılmaz ama 11 milyon dolarlık bir bütçe ile çekilen üçüncü bölümünde de serinin şanına yaraşan brüt 113 milyon dolarlık bir hasılat rakamına ulaşılmış…
Gelin isterseniz, San Francisco Chronicle’daki 4 Haziran 2015 tarihli yorumunda “yüz üzerinden sıfır” veren Michael Ordona’ya inat, başarılı bulduğumuz bu filme biraz daha yakından bakalım…
Hikâyede, serinin ilk iki filminin mağdurları arasında yer alarak başrolleri paylaşan “Lambert ailesinden” birkaç yıl öncesine gidiyoruz…
William Park’tan seans için gelen Quinn, elindeki kâğıt parçasında yazılı olan adreste medyumluk yapan Elise Rainier’ı (Lin Shaye) aramaktadır…
Bu türden işleri artık yapmadığını söyleyen Elise yine de Quinn’i içeriye davet ederek en azından meramını öğrenir…
Şöyle ki:
Quinn Elise’e, bir buçuk yıl önce yakalandığı kanser hastalığı nedeniyle hayatını kaybeden annesi Lilith (Ele Keats) hakkında konuşmak için gelmiş olup annesi ile bağlantı kurarak ona birkaç şey sormak istemektedir…
Nazik ve sevimli bulduğu Quinn’i kırmak istemeyen Elise dener ama başarısız olur…
Gönderirken Quinn’e de başına iş almaması için böyle bir şeyi tek başına denememesini de üstüne basa basa öğütler…
Öğütler öğütlemesine de…
Hem bir hususu takıntı haline getirmiş bir “ergen” olacaksın hem de böylesi bir durumda söz dinleyeceksin…
Nerede görülmüş bu?
Sırada Brenner ailesinin diğer üyeleri baba Sean (Dermot Mulroney) ve kardeş Alex (Tate Berney) ile tanışma faslı var…
Okula gitmekte olan Alex ile tiyatro seçmeleri için yolu New York’a kadar düşecek olan Quinn oturdukları binanın koridorunda, önce bulduğu her fırsatta Quinn’e asılan Hector (Ashton Moio) sonra da Grace (Phyllis Applegate) ile kocası Harry’e (Jeris Poindexter) rastlarlar…
Tiyatro için büyük umutlar beslemesine karşın seçmelerde çuvallamış olan Quinn, kendisi gibi “lezbiyen” olan arkadaşı Maggie’ye (Hayley Kiyokodert) dert yanmaktadır…
Oturdukları yerden kalkarak gitmeye hazırlanan ikiliden Quinn, yolun ortasında kendisine el sallayan adama bakarken, arkadan gelerek kendisine çarpan bir aracın altında kalır…
Aradan üç hafta geçer…
Tekerlekli sandalyede alçılar içinde hastaneden çıkan Quinn’e komşularından Grace, nefes alamayan ve tüplerle yaşayan adamın odasında onu beklediğini söyler…
O an için Quinn, hiçbir anlam veremez Grace’in bu ifadelerine…
Derken Hector, Ernesto (Rubén Garfias) ve Maggie’nin de yer aldıkları bir “karşılama komitesi” de vardır evlerinin içinde…
Ancak içine Grace tarafından bir kurt düşürülmüş olan Quinn’nin endişeyle bakan gözleri, filmin yirmi dördüncü dakikasında odasının kapısındadır…
Hani nasıl da olmasın ki…
Artık o saatten sonra başta üstüne bir karabasan gibi çöken Quinn olmak üzere herkesi, yaklaşık yetmiş dakika sürecek olan nefes nefese bir heyecan fırtınası beklemektedir…
Bu bölümde, Elise’in çok kişisel bir sırrı ile kendilerini “Spectral – Sightings.com” isimli bir web sitesinde tanıtan Tucker (Angus Sampson) ve Specs’in yollarının Elise ile kesişmesinin hikayelerine de tanıklık ediyoruz…
Keyifli seyirler,