Hesabım
    Gökdelen
    Ortalama puan
    2,6
    10 Puanlama
    Gökdelen hakkında görüşlerin ?

    4 Kullanıcı yorumları

    5
    0 Eleştiri
    4
    0 Eleştiri
    3
    2 Eleştiri
    2
    2 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 2.068 değerlendirmeler Takip Et!

    3,0
    4 Kasım 2021 tarihinde eklendi
    Senaryosu, J. G. Ballard’ın aynı isimli (1975) romanından uyarlanarak Amy Jump tarafından yazılan “High-Rise”, yönetmen koltuğunda Ben Wheatley’in oturduğu distopik bir drama…

    Prömiyeri, 13 Eylül 2015’de Toronto Uluslararası Film Festivalinde yapılan ve 18 Mart 2016 tarihinde İngiltere’de vizyona giren filmin, 5.6/10 (33.606 oy) ve 2.8/5 (11.973 oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 6.3/10 (209 yorum) ve 65/100 (36 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamaları, sıradan sinema izleyicisini pek mutlu edememiş bir filmle karşı karşıya olduğumuzu söylüyor gibi…

    Yine de isterseniz, 8 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilen ve sadece 4,1 milyon dolarlık bir gişe yapabilen bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle birde biz inceleyerek yorumlayalım, ardından da puanlamaya çalışalım…

    Ancak, artık neredeyse yorumlarımızda geleneksel bir özellik halini aldığı üzere ayrıntılı incelemeye geçmeden önce filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…

    Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, daha önce “Empire of the Sun” ve “Crash“ isimli romanları da Steven Spielberg (1987) ve David Cronenberg (1996) gibi önemli iki isim tarafından sinemaya uyarlanmış olan J. G. Ballard’ın başarılı bir Ben Wheatley uyarlaması olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…

    Fakat unutmadan, yine aynı J. G. Ballard’ın eserlerinden sinemaya uyarlanan ilk film olan “When Dinosaurs Ruled the Earth” ünün de (1970) , sonradan çekilecek olan “Jurassic Park” (1993) filmine referans teşkil ettiğini de bu arada belirtmiş olalım…

    Sanıyoruz böylelikle, filmin senaryosuna esas olan romanın ve sadece teknolojik gelişmelerin değil; aynı zamanda psikoloji, politika ve toplum bilimin öne çıktığı “yeni dalga bilimkurgu” roman tarzının da önemli temsilcilerinden olan söz konusu romanın yazarı J. G. Ballard’ın önemine de gerekli vurguyu yapmış olduk…

    Ki zaten bunu yapmamış olsaydık; çok büyük bir ihtimalle, “Bu pahalı dairelerde zarif mobilyalarıyla ve zekice duyarlılıklarıyla birlikte kısılıp kalmış ve kurtulma şansı olmayan bu insanlar, geleceğin hali vakti yerinde ve eğitimli proletaryasının öncüleriydiler bir bakıma” diyen ve insanın iç dünyasının dış dünyalardan, yani uzay yolculuğu hikâyelerinden daha önemli olduğunu söyleyen ve eserlerini de bu çerçevede kaleme alan J. G. Ballard’ın bu filmde anlattıklarını da anlamlandıramayacaktık…

    J. G. Ballard’la ilgili bilgilendirme işini tamamladığımıza göre artık biraz da filmin yönetmeni Ben Wheatley ve diğer hususlara değinelim...

    Daha önce; “Down Terrace” (2009), “Kill List” (2011) ve “Happy New Year, Colin Burstead” (2018) isimli filmlerini de yorumlamış olduğumuz Ben Wheatley’in bu filmde de bayağı bir formda olduğunu görüyoruz…

    Muhtemelen bunun en önemli nedenlerinden birisi, ekibinde değişiklik yapmayı pek sevmeyen Ben Wheatley’in, kurgu masasında (filmlerinin senaristi de olan) karısı Amy Jump ile birlikte bizzat kendisinin oturmaya devam ediyor olması…

    Diğeri ise, “Down Terrace” (2009), “Kill List” (2011), “Free Fire” (2016) ve “Happy New Year, Colin Burstead” (2018) deki gibi bu filmde de görüntü yönetmeni olarak Laurie Rose ile çalışmayı tercih etmesi olmuştur diye düşünüyoruz… Ki aynı Laurie Rose’u biz daha sonra, (yorumlarını da yazdığımız) “Overlord” (2018) ve “Pet Sematary” (2019) gibi filmlerde de kamera arkasında görmüştük…

    Öbür Ben Wheatley filmlerinde olduğu gibi bu filmdeki ayırt edici bir başka özellik de, ses efektleri ile müziklerin etkili kullanımının bariz bir biçimde öne çıkması…

    Öyle ki, seslerin ve müziklerin tınısı ile temposundaki değişiklikleri, bir süre sonra bir sonraki sahnede olacaklar için neredeyse bir ön “geliyorum” sinyali gibi algılamaya başlıyorsunuz…

    Ve nihayetinde bu, Ben Wheatley’in sinema dili için bir rutin uyarı mekanizması halini alıyor… Ki, bizce Dario Argento bu işin üstatlarının başında gelir… O da vakti zamanında, sınırlı bütçe olanakları ile kamera, ses, müzik, ışık, makyaj ve görsel efektleri doğru kullanarak çok iyi işlere imza atmıştır…

    Filmde dikkat çeken bir diğer husus da, Wheatley’in “Kill List” (2011) ve “Happy New Year, Colin Burstead” (2018) filmlerinde de oynamış olan Neil Maskell’in (P.C White rolünde), 1 Academy, 2 Golden Globes ve 3 Primetime Emmy ödüllü Jeremy Irons ve Tom Hiddleston, Sienna Miller, Luke Evans, Peter Ferdinando, James Purefoy ve “The Handmaid's Tale” (2017 – 2019) dizisinin yıldızı 2 Golden Globes ve 1 Primetime Emmy ödüllü Elisabeth Moss ile aynı oyuncu kadrosunda yer alabiliyor olması…

    “Kill List” (2011) isimli film için yazdığımız yorumda kullandığımız ifade ile “Bütün bunları alt alta koyup topladığımızda, Ben Wheatley’in çok farklı bir sinemacı olduğunu hemencecik anlayıveriyoruz…”

    Fakat onun kötü olan bir tarafı da var:

    O da filmlerinde, tercihleri vasatın ötesine geçemeyen sinema izleyicisine hitap etmekle hiç uğraşmıyor olması…

    Belki, yine klasik bir laf olacak ama diğer yorumlarımızda da olduğu gibi yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu satırlar filme ilişkin ilk tespitimiz olsun…

    İlk önerimize gelince:

    O hakkımızı da bu kez; “Kill List” (2011) ve “Happy New Year, Colin Burstead” (2018) filmlerinin yorumlarında söylediklerimizi bir kez daha tekrarlamış olmak pahasına, iyi film izlemeyi alışkanlık haline getirmiş sinemasever dostlara, “Farklı duruş ve tarzlarıyla sinema sanatına apayrı bir renk katmakta olan Ben Wheatley gibi çok özel yönetmenlerin filmlerini de izleme listelerinizden eksik etmeyin” diye seslenerek kullanmış olalım…

    Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3 verdiğimiz bu film için önerimiz de, eğer aradan geçen bunca yıla rağmen halen izlemediyseniz “bir şans da siz verin” şeklinde olacak…

    Keyifli seyirler,

    Son iki not:
    1. Filme kaynak olan romanı, “Gökdelen” adıyla Türkçe ’ye de çevrilerek basılmış olan J. G. Ballard’a ilişkin bilgilerde, Canberk İleri’nin 25 Kasım 2016 tarihinde Bilimkurgukulubu.com’da yayınlanan “Kuralları Değiştiren Yazar: J. G. Ballard” isimli makalesinden yararlanılmıştır…

    2. Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 6 Temmuz 2019 günü saat 02.06’da yazılarak paylaşılmıştır...
    Zeynel K
    Zeynel K

    77 değerlendirmeler Takip Et!

    2,0
    8 Nisan 2020 tarihinde eklendi
    Bomboş bir film. Oyuncularını ve konusunu görünce ilgimi çekti fakat senaryosu resmen yerlerde hiçbir amacı olmayan bir topluluk bir gökdelende ve saçma sapan olaylar silsilesi
    rudeonerudeone
    rudeonerudeone

    Takipçi 1.698 değerlendirmeler Takip Et!

    3,0
    17 Eylül 2016 tarihinde eklendi
    Film her şeyden önce oyuncu kadrosu ile dikkat çekiyor. Ve tabii ki konusu ile. Günümüzde özellikle oldukça popüler olan kapitalizm-sınıf eleştirisi filmlerinin bir diğer örneği. Tarzı farklı. İzlemesi çok kolay değil, özellikle ikinci yarısından itibaren. Anlaşılması zor olduğundan değil, filmde yaşananlar zaten hepimizin hakim olduğu şeyler, ancak tarzı bazen zorlayabiliyor insanı. Belki daha düz bir çizgide anlatılsa daha etkili olunabilirdi. Daha fazla dikkat çekebilirdi film. Yine de aslında onu diğerlerinden farklı kılan da bu tarzından başkası değil. Aynı kefeye koymak ne kadar doğru bilmiyorum ancak son dönem yapımlardan "Snowpiercer" da benzer bir konuya, benzer bir mantığa sahipti. Orada sınıf ayrımı yüksek bir binada değil uzun ve hareket halindeki bir trende vurgulanıyordu. Sınıfların ve "yüksek" insanların tasviri ise hemen hemen aynıydı ve beklenen gelişmeler ile sonuçlanıyordu. Film aynı isimli JG Ballard kitabından uyarlama ve kitap 1975'de yayımlanmış. 40 yıl önce. O dönemde bu konuların işlenmesi, filme çekilmesi, kuşkusuz günümüze nazaran daha farklı anlamlar taşıyordu. Hiddleston pek çok performansında olduğu gibi burada da başarılı. Zaten albenisi olan bir isim. Ancak onun da karakter ilerleyişi film içinde bir noktadan bir noktaya çok hızlı geçiyor gibi sanki. Filmin tüm karakterleri için bu böyle. Doğru, film biraz da bu karmaşadan, bu çıldırmışlıktan güç alıyor ve bunu özellikle vurgulamak istiyor ancak olayların bu denli hızlı gelişmesi, tüm karakterlerin zaten deliliğin sınırlarından gezindiği, yalnızca ufak bir kıvılcımın onları patlatmaya yeteceği mesajını veriyor. Bunun gerçekliği sorgulansa da, aslında belki de anlatılmak istenen tam olarak budur. "Alt kattakilerde" artık bardağın taşmak üzere olduğu vurgusu. Kitapta nasıldı bilmiyorum ama filmde yönetmen sanki karakter oluşturma, kurguya özenme vb. endişeleri bir kenara bırakarak, tamamen o şiddet ve çığırından çıkma haline odaklanmayı seçiyor. Distopik film türüne son yıllardan başarılı bir örnek.
    Alp T.
    Alp T.

    Takipçi 441 değerlendirmeler Takip Et!

    2,0
    2 Eylül 2016 tarihinde eklendi
    Tom Hiddleston, Jeremy Irons, Luke Evans ve Sienna Miller, bu filmin başrol oyuncuları. Ne yalan söyleyeyim, Tom dışındaki bütün bu oyuncular filmde resmen harcanmış. Bu yüzden beklentinizi yüksek tutmayın öncelikle.

    Bir binanın içinde çıkan isyanı, yönetime olan başkaldırmayı inceliyor High-Rise. Hiç olmazsa, filmin amacı bu.

    High-Rise, türünün daha önce bir sürü örneğini izlediğimiz bir film. Bu filmin yapmaya çalıştığı şeyi anlıyorum ama bu film, onu tam olarak yapamıyor. Senaryoda hep bir şeyler eksik kalmış. Jeremy Irons ve Sienna Miller gibi iyi oyuncular arka planda kalmış. Luke Evans, bu filmde gereksiz yere ön plandaydı. Tom Hiddleston ise, filmi kurtarmaya çalışmış, gerçekten. Ama senaryoda bir şeyler eksik olduğu için, doğal olarak onun karakterinde de eksik bir şeyler var.

    Ayrıca film başkaldırma olayını da iyi anlatamamış. Neden birdenbire başkaldırma? Kime başkaldırma? Neye başkaldırma? Film bunların cevabını doğru düzgün veremiyor.

    Kısacası her ne kadar atmosferi ve Tom Hiddleston'un oyunculuğunu çok iyi bulsam da genel anlamda bu filmde bir eksiklik vardı. Kesinlikle daha iyi bir sonuç ortaya çıkabilirdi. Türünün başka filmlerini izlemenizi tavsiye ediyorum.

    TOPLAM PUAN: 4.3/10
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top